Kur’an’da Geçen İlmi ve Fenni Tespitler
1- Kur’ân, anne karnında ceninin teşekkül ve gelişmesini anlatır: “Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, bilin ki: Biz sizi ilkin topraktan, sonra bir nutfeden, ……..yarattık ki, kudretimizi size açıkça gösterelim…” (Hac, 22/5) .
Başka bir yerde ise, kademe kademe anne karnında geçirilen safhalara dikkat çekilir: “Andolsun ki biz insanı, çamurdan meydana gelen bir öz ve süzmeden yarattık……..Sonra da onu başka bir yaratık olarak inşâ ettik (yani belli bir devreden sonra diğer canlılardan ayırarak istidâdına göre bir şekil verdik.” (Müminûn, 23/12-14).
Bir başka ayette ise; yine anne karnındaki değişik bir noktanın aydınlatıldığını görüyoruz: “Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde hilkatten hilkate (nutfe, alaka, mudğa) intikal ettirerek yaratmaktadır..” (Zümer, 39/6) Bilindiği gibi rahim, dışından içe doğru üç dokudan meydana gelir: Parametrium, Miometrium, Endometrium. Bu dokular, su, ısı ve ışık geçirmez zarları sarmıştır. Kur’ân bu dokulara (zulmet) diyor ve insanın bu üç zulmet içinde yaratıldığını ifâde ediyor.
2- Kur’ân, sütün meydana geliş keyfiyetini de süt gibi dupduru ve berrak olarak anlatmaktadır: “Doğrusu davarlarda da size deliller vardır: Zira size onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından, halis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından âfiyetle geçer..” (Nahl, 16/66)
3- Bir diğer mucizevî beyânı da, her şeyin bir erkek, bir de dişi olmak üzere çift çift yaratılmış olmalarıdır. “Ne yücedir O ki, toprağın bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve daha bilemedikleri nice şeyleri hep çift yarattı.” (Yasin, 36/36) Canlılardaki erkeklik dişilik öteden beri biliniyordu; ama, otların, ağaçların “ve daha bilemedikleri nice şeyler” sözüyle atomlara, bulutlara kadar pozitif ve negatif çiftini ta’mim, oldukça düşündürücü ve hayret vericidir.
4- Kur’ân, kâinatın hilkati mevzûunu da, yine kendine has üslupla ele alır: “İnkâr edenler görmediler mi ki, göklerle yer bitişik idi; biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık..” (Enbiva, 21/30) Kâinatın, bir bütünün parçaları ve birbirine numûne ve misâl tek hakikatin yaprakları olduğu anlatılıyor ve Kaliforniya çınarlarından insanlara kadar, vücudun dörtte üçünü teşkil eden suyun, hayatiyet ve ehemmiyetine parmak basılıyor.
5- Bütün kâinat içinde güneşin, ayrı bir ehemmiyeti vardır.“Güneş de kendimüstakarrı içinde akıp gider. “ (Yâsin, 36/38)
6- Yine dört kelime, âlemşümûl bir meseleye dikkatimizi çekiyor.. “Göğü kendi ellerimizle (kudret ve irâdemizle) yaptık. Ve, Biz onu, devamlı genişletmekteyiz.” (Zâriyat, 51/47)
7- Bir diğer âyette ise, bu yaklaşma, uzaklaşma ve birbiri içinde dönüp durmadaki, itibârî kanuna dikkat çekilmektedir. “Allah O’dur ki, gökleri görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti..” (Ra’d, 13/2)
8- Günümüzün aktüel meseleleri arasında mühim bir yer işgal eden, Ay’a seyahat mevzuu da bir işâretle hissesini alıyor. “Dolunay şeklini alan Ay’a kasem ederim ki, siz mutlaka, tabakadan tabakaya binecek (yükselecek)siniz.” (İnşikak, 84/l8-l9).
9- Küre-i arzın şekil değiştirmesiyle alâkalı beyân da fevkalâde ilgi çekicidir: “Hükmümüzün yere yönelerek O’nu yavaş yavaş eksilttiğini görmüyorlar mı? Durum böyle iken onlar nasıl galip gelebilirler?” (Enbiya, 21/44). Yerin uçlarının eksilmesi; yağmur, sel ve rüzgârlarla dağların aşınmasından daha ziyade, kutup bölgelerinin basıklaşmasından ibaret olsa gerektir.
10- Son bir misâl de ay ve güneş benzerliklerinden verelim: “Biz gece ve gündüzü iki âyet (alâmet) yaptık. Gecenin âyetini (ayı) sildik; gündüzün âyetini aydınlatıcı kıldık.” (İsra, 17/12). İbn Abbas, gecenin âyeti ay, gündüzün âyeti de güneştir, diyor.
İbn Abbas, gecenin âyeti ay, gündüzün âyeti de güneştir, diyor. Bu itibarla “gecenin âyetini sildik” sözünden, bir zamanlar ayın da güneş gibi ışık veren bir peyk olduğunu, ısısının bulunduğunu; daha sonra Yüce Yaratıcının, onun ışık ve ısısını söndürdüğünü anlatıyor ki; bir yönüyle ayın geçmişini dile getirirken, bir yönüyle de, diğer yıldızların kader ve âkıbetlerine işaret etmektedir.
İşaret edilen bu bir kaç numûne gibi, Kur’ân’da daha pek çok âyetler vardır ki, hem insanı alâkadar eden her mevzuun -hiç olmazsa- icmâlinin Kur’ân’da bulunduğunu, hem de bu meselelere dair, İlâhi beyânın herkesin anlayacağı şekilde, fakat beşer için ifâdesi imkânsız mûcizevî olduğunu göstermektedir.
Kaynaklar:
1. S.Y, Kur’ân-ı Kerim ve Fennî Keşifler.
2.İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi.