Kuran nedir? Tarifi nasıldır?

Bediüzzaman Hazretleri Kuran-ı Kerim ile kâinat arasında bir ilişki kurmuştur. Kâinatta Allah’ı tanıtan ayetlerdir, Allah’ın bir kitabıdır buyurmaktadır.

Tabiat kanunu da denilen kanunlar kâinatı nizam altına alır, uymama diye bir şey söz konusu olamaz. Güneşten hücreye kadar her şey harfi harfine verilen emre uyarlar. İlim ve din birbirlerini desteklemektedir. Bütün ilimler kâinatı tanıtmaya çalışmaktadırlar. Hücre bilimi, botanik bilimi, astronomi bilimi gibi bütün bilimler bize kâinatı tanıtmak için varlar, hatta bu tanıtımda aciz kalmışlar, bunu bir bütün olarak incelemek mümkün değil deyip bütün ilim adamları bir manada iş bölümü yapmıştır, insanı inceleyen tıp ilmine bakın kaç bölüme ayrılmış, diş, göz, kalp, mide, cildiye vs.
Bütün bunları kâinata ve insana yerleştiren Allah(cc) insanlara akıl verip bunları inceleyip öğrenmelerini istemiş. 

Kâinatta güneş var, Kuran-ı Kerim’deki ayete bakmadan güneşi doğru tanıyamayız, neden? Fen diyor, güneş bir ateş ve dünyadan milyon defa büyük. Fene bakarak güneşi sevebilirmiyiz? Ateş diyor! Hem de dünyadan milyon kat büyük bir ateş tabiî ki sevilmez, oysa Kuran-ı Kerim ona bir lamba diyor 149 milyon km öteye koyarak, dengeyi sağlamış. 
Dilini bilmediğimiz bir ülkeye gidip orada yaşayan insanların anlattıklarını anlayabilmemiz için, bir tercümana ihtiyacımız olduğu gibi bize kâinatı tanıtması için kâinatın, ağacın, güneşin, hayvanın dilini bilen Kuran-ı Kerim’e de ihtiyacımız var.

Anlamayanlar, kâinatın dili bilmeyenler, ihtiyaç hissedip Kuran-ı okumayanlar fıtratlarındaki inanma ihtiyacına binaen bazı varlıkları tanrı addetmişlerdir.  “İkra”ayetini iyi anlamak lazım .“ikra” fizik oku, kimya oku değildir “ikra” kendini oku dur kendinin mükemmelliğini görüp hamd etmek, şükür etmek, aciz olduğunu, fakir olduğunu anlamak.  Ağacın, bulutun onu tanımadığını, onu ve insanı tanıyan biri tarafından emrine verildiğini anlamak.

Kâinattaki mahlûklar Allahın yaratma sıfatının delilidir tekvini ayetleridir. Allahın ayetlerini taklit etmek mümkün değil, bir yaprak yapamayız, bir çiçek yapamayız. Biz Bir ev yapmaya kalksak önce temel kazarız, duvar örer, çatı yapar, sıva, boya, kapı, elektrik, su, gaz diye bir sıralama ile yaparız. Allah(cc) insanı ana rahminde yaparken önce bedeni, sonra damarları, sinirleri, iç organlarımı yapıyor? Hayır, hepsi birlikte oluveriyor, Allah’ın yaratması hiç insanın yapmasına benzemiyor.

Kâinattakiler elementçe yazılmış, yani elementlerin birleştirilmesiyle meydana gelmiş, elementler ortada yap o zaman, yapamıyoruz, tıpkı 29 harf elimizde ama bir Necip Fazıl gibi, bir Mehmet Akif gibi kelimeleri, harfleri yan yana getirip şiir yazamıyoruz, gözlük yapabiliyoruz göz yapamıyoruz, teknoloji nerelerde olursa olsun.

Kuran bize gayb âlemini ahiret âlemini de tarif ediyor. Yarın ne olacak diye bilemezken Kuran-ı Kerim’den öğrendiğimizle kabir ötesini tasvir edebiliyoruz, kabirde ne olacak, berzahta ne olacak biliyoruz. Allah’ın her ismi bir hazinedir görülmez, biz cevherlerini görüyoruz. Rezzak ismi bir hazinedir, biz ismi göremeyiz rızıkları görüyoruz. Muhyi ismi bir hazinedir, hayat verendir, hayat vereni değil hayat verileni görerek hayat vereni tanıyoruz, biz hayat verilmişleri görüyoruz.

Musavvir ismi; Göz ayrı, kulak ayrı, el ayrı tasfir edilmiş, hepsinden müteşekkil insan apayrı bir teşekkül olmuş, Kuran bunu böyle açıklamasa biz bunu bilemeyiz, bizi bilen Allah(cc) rızka ihtiyacımız olduğunu bildiği gibi nasıl bir rızka ihtiyacımız olduğunu da biliyor ve ona göre bir rızık lütfediyor bizi tanıyan rızkı yaradan odur.

Hadiselerde böyledir. Kuran ışığında okunursa hastalık bize aczimizi, lâyemut olmadığımızı anlatır, değerlendirirsek ibadet olur. Başka bir bakış, hastalığı insana acı veren, huzurunu kaçıran, sıkıntı veren bir hadise olarak gösterir.

Başka bir örnek; Ölüm; Felsefe ölümü yok oluş diye tarif eder, Kuran-ı Kerim ölümü baki âlemin başlangıcı diye tarif eder. Kuranın ışığı olmazsa kâinatı doğru okumak çok mümkün görünmüyor.
Tenezzuleti İlahiye; Allah(cc) bizimle konuştuğu gibi Cebrail (as) ile de konuşuyor, bir yağmur damlasıyla da konuşuyor, güneşle de konuşuyor. Oysa insan belirli bir makama geldiğinde sadece bir alt rütbeyle konuşuyor, vali kalem müdürüyle konuşur her kesle muhatap olmaz.

Namaz kılmak insanın Cenabı Hakla konuşmasıdır. Peygamberimiz(sav) bunu bildiği için her fırsatta namaz kılmış ve bizlere kılmamızı öğütlemiştir. Günümüzde bazı güruh “böylede olur” diyerek beş vakit namazı üç vakte, bazıları ise sünnetleri kaldırmaya çalışıyorlar. Evin mefruşatından telefonun markasına kadar her şeyin en iyisi olsun diyorsun, ibadete gelince bu kadar yeter. Böylede olur deyip perde yerine gazete koysan olmaz, halı yerine hasır koysan olmaz diyorsun, iktisatçılığımız ibadette tutuyor.

Kuranı Kerim’de aile hukukundan harp hukukuna kadar her şey var, ayrıca her şeyin açıklaması da sünnette, hadiste var. İnsanın dişinin arasında kalan yemek kırıntısı yutulmalımı, tükürülmelimi? Hadis bunu söylüyor, Peygamberimiz(sav) buna ölçü koymuş. – “Dilinle çıkardıysan yut, elinle çıkardıysan tükür”.Bu kadar ince ve her şey var.

Üstad “Her insanın bu umumi âlemde bir hususi âlemi vardır.” Buyuruyor. Nasıl güneş var ama kişi güneşten aynası kadar istifade ediyor, aynı şekilde Kuran-ı Kerim’den de ne kadar anlayabildi ise hafızasında o kadar Kuran vardır, ancak bununla ruhunu terbiye ve kalbini tedavi eder. Günah işleyen, adam öldüren, haksızlık yapan Müslümanları böyle değerlendirmek gerek. Kuranı Kerim’den aldığımız anladığımız kadar Müslüman’ız.

Hayatımıza yön veren, aklımıza giren Kuran’dır, bizim Kuranımızdır, Kuranı Kerim’in kendisi değildir. Kuranı Kerim önce Peygamberimiz(sav)’i terbiye etmiş daha sonra Sahabe efendilerimizi sırasıyla ta Üstadımıza kadar gelmiş, Bizde Üstadımızın feyz aldığında istifade edelim, kendimiz anlamaya kalkarsak yeterli olmaz, hazırı var biz böyle bir yirmi beşinci söz, böyle bir onaltıncı söz, birinci söz nasıl yazalım, hazır var istifade edelim.

Risalei Nur okumak şart mıdır? Evet. Tefekkür bir emirdir, hatta bir saat tefekkür bir gün ve daha fazla nafile ibadete bedeldir. Nasıl tefekkür edelim? Oturalım gözlerimizi kapayalım, kâinatı düşünelim, kendi aklımızla ne kadar açılır? Birde Ayetel Kübra’yı okuyalım. Üstad’ın gözüyle bakalım, Üstad’ın aklıyla okuyalım istifade nasıl oluyor.
Risalei Nuru okumanın bir ciheti kâinatı Üstadın ilmiyle tefekkür etmektir. Olaylara bakış, hadislere bakışta böyledir. Yol bilmek başka bir şeydir, mayınlı tarladan yara almadan nasıl yürünür?

Çetin KILIÇ

Prof.Dr.Allattin Beşer’in Nur penceresi sohbetinden istifade edilerek hazırlanmıştır.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: