Muhterem Osman Demirci Hoca

“EĞER ÖLÜM GELECEKSE BİZİ KÖŞEMİZE ÇEKİLMİŞ HALDE DEĞİL, AT ÜSTÜNDE HİZMET MEYDANINDA BULSUN…”

Erzurum’un ve Türkiye’nin manevi dinamiklerinden Muhterem Osman Demirci Hocamız, 1927 yılında Erzurum’un Ovacık Nahiyesi Sırlı köyünde doğdu. Hafızlığını köyünde tamamladı. Çeşitli hocalardan aldığı dini eğitimini Sakıp Danışman Hocadan aldığı icazetle tamamladı. Erzurum’da çeşitli camilerde müezzinlik, imamlık ve vaizlik yaparken, çok sayıda hizmet kurumu açarak talebe yetiştirdi…

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra 3 ay hapis yattı. Hapiste Risale-i Nurlarla tanıştı, kendi deyimiyle ‘hapishane anahtar’ oldu. 1970’den sonra İstanbul Merkez Vaizliği’ne tayin edilen Demirci Hoca, Suffa Vakfı’nı kurarak, iman ve Kur’an hizmetini sürdürdü. 1977-1980 yılları arasında kısa bir dönem AP Erzurum Milletvekili olarak görev yaptı. Emeklilikten sonra fahri vaizlik vazifesini sürdürdü…

Hocamızın vaazlarında Camide yer bulunmuyor. Halk partililer çok rahatsız oluyor. Millet zaten dolmuş senelerdir. “Bu dine el uzatanları Allah kahreylesin” deyince cemaat içten “Amin” diye bağırıyor, Halk partililer ise kıvrım, kıvrım… “Hımm.. dur bakalım der gibi…Onun için, 60 İhtilali olunca hemen hocamızı hapishaneye gönderirler…

Hapishanede de boş durmaz. Namaz kıldırır namaz kılmaya teşvik eder. Onlarca azılı katil toplumdan dışlanmış kandırılmış suça teşvik edilmiş insanlara Risale-i Nurları tanıtır. Dersler yapar. Ve bu insanların kimisi ağlar kimisi tövbe eder.

Asıl devrim işte budur… Medeniyetin üniversitelerin akademisyenlerin ıslah edemediği aydınlatamadığı insanları, Risale-i Nur nasılda ıslah etmiş topluma kazandırmıştır…

Hapishane cennet bahçesine döner adeta. Hapishane bahçesinde 540 kişiyle cemaate namaz kıldırır. Bahçede volta atanlar gelirler; “Hocam ne yapalım?” Derler “Biner defa La ilahe illallah deyin. Hapishanede bir uğultu başlar “La ilahe illallah. La ilahe illallah” Her gün üç-beş de hatim oluyor. Hatim okuyanlar da çoğalır.

Hapishanede dalgalanan zikir sesleri namaza başlayan mahpuslar hapishane müdürünü çok rahatsız eder. Bir gün dua ederlerken Jandarma Albayıyla, savcıyı getirmiş, demiş: “İşte gördünüz, bunlar burayı tekkeye çevirdiler.” Hapishanedeki mahkumlar Risale-i Nur’la tanışınca kendilerine topluma memlekete faydalı olunca demek ki tehlikeli oluyorlarmış…

Ama tutuklanan nur talebeleri sanki bir medreseden bir medreseye gelmiş gibi yine ihlasla ibadetlerini yapıyorlar, Kur’anlarını okuyorlar, Kur’an okumayı bilmeyenlere öğretiyorlar tatlı tatlı…Hiç endişeleri yok, kadere teslim olmuşlar…

Yetmiş yedi senelik hayatını üç ayların girişinde, kandil gecesinin gelişinde noktalayarak cuma gününde Erzurum’da vefat eden, muhterem Osman Demirci Hoca, hayatına son noktayı koyacağını sezdiği hastanede geriye dönüp bakiınca, (Allahü âlem) hiç de pişmanlik duymamış, aksine hedefine uygun şekilde yasadığı hayatına büyük bir mutlulukla veda etmiştir. Halkımızın tabiriyle, gözleri açık gitmemiştir. Neden gitmemiştir?

Hayatinin yarısını değil tümünü hizmete adamış biri olarak yaşamıştır…

Çünkü Demirci Hoca Efendi’ye tatilsiz günler de yetmiyor, gece dersleri, sohbetleriyle geceleri de hizmetlerini sürdürüyor, dinlenme diye bir mefhum bilmiyordu.. gençlerin bile dayanamayacağı yoğunlukta toplantıdan toplantıya koştuğunu, böylece iyice yorgun düştüğünü öğrenince ona sorarlar;

– Hocam, siz artık genç değilsiniz. Bu bünye artık bu tempoyu kaldıramaz, biraz yavaşlayın, hiç olmazsa davetlerin bazılarına, bünyem tahammül etmiyor’ diye cevap verin… Oda şöyle daralan nefesini zorlayarak konuşur;

-Yakınlarım hep böyle ikazda bulunuyorlar, ama gönlüm ömrümün sonunda çekilip de bir kösede beklemeye razı olmuyor ve;
– Eğer bugünlerde bir İlahi davet gelecekse başımız, gözümüz üstüne, buyursun gelsin, ama bizi de kösemize çekilmiş halde değil de, at üstünde hizmet meydanında bulsun!..

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: