Mü’min İktisadı Elden Bırakmamalı
Bakın Önderimiz Aleyhissalatu vesselamın hayatına?
Allâh Resûlü zaman zaman yokluk sebebiyle uzun süre açlık çekmiş, varlık zamanlarında da kendi isteği ile azla yetinerek, elindekileri dâima ihtiyaç sâhiplerine infâk etmiştir. Efendimiz’in a.s.m. bu vasfı, onun zühd hayatının esasını teşkil eder.
Ebû Hureyre -radiyâllâhu anh-‘dan nakledildiğine göre, Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-‘e bir gün sıcak bir yemek getirilmişti. Yedikten sonra; “Elhamdulillâh, epey zamandır mideme sıcak bir yemek girmemişti.” dedi. (İbn-i Mâce, Zühd, 10)
Fahr-i Kâinât Efendimiz bu gibi durumlarla nübüvvet hayâtı boyunca çokça karşılaşmıştı. Câbir -radıyallâhu anh- Hendek Savaşı gününde kazdıkları siperden bahsederken şunları söyler; Önümüze son derece sert bir kaya çıktı. Sahâbîler, Nebiyy-i Ekrem’e gelip, siperde önümüze şu kaya çıktı, dediler. Allâh Resûlü; “Hendeğe ben ineceğim.” buyurdu. Sonra ayağa kalktı, açlıktan karnına taş bağlamıştı. Üç gün müddetle hiçbir şey yemeksizin orada kalmıştık. Efendimiz kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, kaya un gibi ufak olup kum yığınına döndü. (Buhârî, Megâzî, 29)
Yine birgün, Hz. Fâtıma pişirdiği çöreğin bir parçasını Resûl-i Muhterem’e getirmişti. Efendimiz:
“ – Bu nedir? ” diye sorduğunda, kızı Fatıma:
– Pişirdiğim çörektir, size getirmeden rahat edemedim, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
“– Üç günden beri babanın ağzına giren ilk lokma bu olacak.” buyurdu. (İbn Sa’d, I, 400; Heysemî, X, 312)
Öte yandan Resûlullâh’tan sonra fetihlerle gelen imkânları gören pek çok sahabî, helâl de olsa dünya nimetlerinden faydalanma husûsunda ciddi bir endişe taşımışlardır. Bu çerçevede daha önce yaşanılan yokluğu, zaman zaman dile getirmişlerdir. Nitekim Paygamberimiz a.s.m. oruçlu olduğu bir gün Abdurrahman bin Avf -radıyallâhu anh- için zengin bir sofra hazırlanmış ancak o, yemeklere bakıp şöyle demişti:
“Mus’âb bin Umeyr Uhud savaşında şehid edildi. O, benden daha faziletli idi. Ama kefen olarak bir hırkadan başka bir şeyi yoktu. Onunla da başı örtülse, ayakları, ayakları örtülse başı açık kalıyordu. Sonra dünyalık olarak bize her şey verildi. Doğrusu iyiliklerimizin karşılığının dünyâda verilmiş olmasından korkuyorum.” Daha sonra Abdurrahman bin Afv ağlamaya başladı ve yemeği bırakıp sofradan kalktı. (Buhârî, Cenâiz, 27)
Hz. Ömer, elinde bir et parçası bulunan Câbir -radıyallâhu anh- ile karşılaştığında:
– O nedir? diye sormuş, Câbir de:
– Canım çektiği için satın aldığım bir et parçasıdır, demişti. Bunun üzerine Hz. Ömer:
– Canın çektiği her şeyi satın alır mısın? Yoksa “ Siz dünyâ hayâtınızda bütün güzel şeylerinizi harcayıp tükettiniz.” (el- Ahkâf 46/20) âyetinde bahsedilen kimselerden olmaktan korkmuyor musun? diye uyarıcı bir mukâbelede bulundu. (İbn-i Hanbel, Zühd, s. 124)
Netice itibariyle, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- ve ona tâbi olan ashâbın, gerek yokluk gerekse varlık anlarında uzun süreli açlık çekmeleri ve azla yetinmeleri, zühd (Allah korkusu) anlayışlarının dikkat çeken bir yönüdür. O Mübarek kendisi açlık çeksede, savaşlarda kazanılan ganimetten hanımlarına açlık çektirmemeye gayret etmiştir.
Abdulkadir Haktanır
www.NurNet.org