Mursi, Yaşananlar ve 7 Haziran 2015 seçimi

Tam adı Muhammed Mursi İsa el Eyyat olan Mısır Cumhurbaşkanı, 8 Ağustos 1951 tarihinde, ülkenin kuzeyindeki Şarkiye ilinde doğdu.

İlk eğitimini memleketinde alan Mursi, daha sonra Kahire Üniversitesi’nde mühendislik okudu. Eğitimine ABD’de devam eden Mursi, 1982 yılında Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde mühendislik doktorasını tamamladı. Northridge Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde 1985 yılında doçent olan Mursi, daha sonra ülkesine dönerek akademik çalışmalarını Zagazig Üniversitesi’nde sürdürdü.

Muhammed Mursi’yi Mısır cumhurbaşkanlığı koltuğuna ulaştıracak politik kariyeri Müslüman Kardeşler Hareketi içerisinde 2000 yılında başladı. Müslüman Kardeşler’in yasal olarak seçime katılmaları mümkün olmadığından parlamentoya bağımsız siyasetçi olarak girdi ve 2000-2005 yılları arasında milletvekili olarak görev yaptı.

Hüsnü Mübarek’in devrildiği 2011 yılındaki ayaklanmaya muhalif olarak destek veren Mursi, daha sonra Müslüman Kardeşler’in kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’nin başkanı seçildi.

2012 Mısır Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler’in aday gösterdiği Hayrat Şatır’ın adaylığı düşünce, yerine Muhammed Mursi seçildi.

İlk turda yüzde 25.5 oy aldı ve ikinci tura girmeye hak kazandı. İkinci turda da oyların yüzde 51.73’ini alarak Mısır’ın 5’nci ülkenin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı oldu.

Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinin yıl dönümü olan 30 Haziran 2013’de başlayan eylemler sonrasında 3 Temmuz’da Mısır ordusu yönetime el koydu. Mursi ise darbeyi kabul etmediğini açıkladı ve direnme çağrısında bulundu.

Her harama karşı çıkışın bir başlangıç olacak, her düşüşün bir devrin bitişi olacak, duruşun Yusufca olacak Ve O’ndan başka kimseyi imdada çağırmayacaksın.

Adam gibi bir yiğit zindandan sesleniyor: “ Bu haklarımızın bedeli için benim kanım akacaksa, ben bu kurbanı vermeye hazırım. Allah her şeye kadirdir. Kimse sizi aldatmasın. Sakın aldanıp tuzaklara düşmeyin.” Ve seslenişine anlamlı bir dua ile devam ediyor: “ Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi haktan saptırma. Bize kendi katından rahmet ihsan eyle. Çünkü sen çok ihsan edicisin!” Şu an yaşadığımız çıkmazlara, bulanık yaşantılarımızın, anlayışımızın üzerine rahmet yağmurları gibi dökülüyor Adam gibi Adam olan Mursi’ nin sözleri.

Mısır’a sultan olmak, aziz olmak, halkın sevgilisi olmak… Çile olmadan, zindan olmadan, mağdur olmadan, rengin solmadan, nefisten feragat etmeden nasıl mümkün olabilir ki? Kölelikte, zindandan geçerek Mısır’a Sultan olan Yusuf (as) bu yollardan geçti…

Kuyudan, zindandan, nefs-i emmâreden geçiyor bu çilelinin yolu… Yolcuları da Medrese-i Yusufiyeden…

Mursi yolunu yol bildiği Yusuf Peygamber’in anıldığı Yusuf Suresi’nin en anlamlı ayetlerini gönderiyor günlerimizin gecelerimizin tam ortasına: “Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”

Devlet adamlarının haksızlıklar, adaletsizlikler, zulümler, savaşlar karşısında duruşları vardır. Bu duruşlar, millet için, gelecek nesiller için, ümmet için çok önemlidir. Bu duruşlar zillet içinde yaşamaktansa, izzet içinde ölmenin şerefidir.

Üzerine giydirilmek istenen gömleği giymeyi reddeden ve “Rabia” işareti yaparak, “Ben Mısır’ın meşru cumhurbaşkanıyım ve sizin meşruiyetinizi tanımıyorum.” diyen Mursi, haksızlığı, adaletsizliği zalimlerin yüzüne haykırırken, bu duruşu, tarihe altın harflerle yazılacak ve dünya var olduğu müddetçe mazlumlara örnek olacak destansı bir duruştur. Bu duruş sayesinde Müslüman yürekler bir kez daha zalimin yüzüne korkmadan Hakk’ı haykırabilen bir imanlı yürek gördü. Zalim sultana karşı Hakk’ı haykıran bu duruş, Allah Resulünün (sav) deyişiyle cihadın en efdalidir.

Duruşma salonunda bulunanlara, “Özgür Mısır halkına benden selam iletin. Onlara ‘Kardeşiniz Mursi, direnmeye devam edecek. Davasından vazgeçmeyecek’ deyin.” şeklinde seslenen Mursi, Allah Resulü’nün, (sav) “Vallahi bir elime güneşi, öbür elime de ayı verseniz, yine de davamdan vazgeçmem.” kararlılığının 21. yüzyıla yansımış mücessem halidir.
Mısır’da darbeyle görevinden uzaklaştırılan ve ardından hapse atılan eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, 16 Mayıs 2015 tarihindeki “Hamas’a istihbarat sağlamak” ve “hapishaneden firar etmek” suçlamasıyla yargılandığı davalarda idam cezasına çarptırıldı.

Darbe mahkemesi Mısır’ın seçilmiş meşru ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve 17 ihvan yetkilisine idam cezası verdi… Ve dünya yine sessiz! Alem-i İslam da!

Türkiye’den haklı ve gür ses… Sessizlere meydan okuyan ses…

Dünyanın suskun, umursamaz duruşuna şaşkın haldeyiz. Cumhurbaşkanımız biliyor iki dev güç olan Türkiye ve Mısır’ın kardeşliğini ve gür bir nida ile sesleniyor meydanlarda: “ Benim nazarımda Mursi Cumhurbaşkanıdır” diye. Devam ediyor, “ Avrupa’ya dünyaya sesleniyorum. Ey Avrupa ey batı hani AB’de idam yasaktı? Peki neden sesiniz çıkmıyor? Niye siz darbeci Sisi’nin yanında yer aldınız? Niye yaptırım uygulamadınız. Gezi olayları olduğu zaman bütün medyanızla bize saldırdınız. Gezi olaylarında ne olmuştu? Dert başkaydı. Türkiye’yi zaafa uğratmak ama başaramadılar. ”

Tüm suskunluk bu iki dev İslam birliğinin bozulması içindir. Tüm dünyanın, Birleşmiş Milletlerin, Amerika’nın suskunluğu yükselen İslami değerlerin, İslami duyuşun ve yaşayışın onlara yansıyan ürperten, korkulu derin suskunluğudur. Dilsiz Şeytanları kınama makamındayız. Gür ve yürekten gelen dualarla yollardayız… Kardeş coğrafyamızdaki zulümlerin ve katliamların son bulması için yüreklerimiz yangın yeri perişanız.

Zulme rıza göstermek, engel olmak için çaba göstermemek de o zulme ortak olmaktır. Kur’an ahlakını yaşamaya çalışan, insanlık onuru taşıyan her insan zulümle mücadele etmelidir. Tarihte de baskılara, eziyetlere, tüm olumsuz şartlara ve engellemelere sabır ve kararlılık gösterip direnen müminler, şerefli bir hayat yaşamış, bugün müminlerin saygıyla andıkları birer örnek olmuşlardır.Küfür devam eder, zulüm devam etmez.

“Haksızlık karşısında eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.”(Hz. Ali ra)

Resulullah bir hadisinde şöyle buyuruyor; “Kim bir kişinin zalim olduğunu bilerek ona yardım etmek üzere zalim ile birlikte yürürse, İslâm’dan dışarı çıkmış olur.” (İbn Kesir, Hadislerle K. K. Tefsiri, c. 5, s. 2089)

Eğer bugün İslam dünyasında istikrar yoksa, Müslümanlar birbirlerini öldürüyorsa, bunun en önemli sebeplerinden biride kukla diktatörlerin İslam ülkelerinin başında olmasındandır. Kaç İslam ülkesi milletin iradesiyle yönetiliyor? Mısırda milletin iradesi kazandı ve katledildi. İslam ülkelerini batının kukla adamları idare ediyor. Kuklalar kendisini atayanların emirlerine itaat eden bir duruş sergilerler. Öyle de yapıyorlar. Milletinin desteğini alan idareciler, doğruyu, adaletsizliği, haksızlığı, çifte standardı her ortamda dile getirerek, insanlığa örnek duruşlar sergilerler. Çünkü bunlar hiç kimseden emir almazlar. Yetkiyi millet vermiştir. Doğru duruş sergilemezlerse, millet yetkiyi alır.

Bugün birçok İslâm ülkesinde olduğu gibi Batı âlemi Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmaya çalışmaktadır. Artık bu hile ve tuzaklara düşmemenin zamanı gelmiş olmalıdır.

Müslüman, pasif, korkak ve teslimiyetçi değil, dava insanı olmalıdır. “İttihad-ı İslam” idealine ve Allah’ın vaadine inancı zayıf bir yapıda olmamalıdır. Davası olmayan, heyecanı, coşkusu ve ideali “İttihad-ı İslam” olmayan yenilgiye uğrar. Dünyadaki zulmü durduracak, insanlığa barış ve huzur getirecek olan“İttihad-ı İslam” davası, sıkı sıkıya sarılmamız gereken bir davadır.

Batı medeniyetinin dünyaya miras olarak bıraktığı bütün kirli izleri temizleyecek ve insanlığa huzur ve barış getirecek yegâne hakikat, Bediüzzaman’ın “insaniyet-i kübra” olarak ifade ettiği İslamiyet ve onun uygulama alanı olarak görülebilecek olan “İttihad-ı İslam” projesidir. Bu proje bugün insanlığı tehdit etmekte olan, savaşlar, küresel terör ve yoksulluk ile maddi ve manevi hastalıkların çaresi olarak üzerinde düşünülmeye değer bir perspektif sunmaktadır.

Bediüzzaman, ufukta bir mum ışığı dahi görülmediği bir dönemde “Şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür sada İslam’ın sadası olacaktır” demiştir. Türkiye on yıl önce neredeydi, bugün nerede…Türkiye’deki gelişmeler ittihad-ı İslam için ümit veriyor.Bunu görmemezlikten gelemeyiz. İslam dünyasının on yıl sonra nerede, hangi konumda olacağını kim bilebilir. İslam dünyasındaki olumsuzluklar, Mursi’ye idam cezası verilmesi, savaşlar bizi ümitsizliğe sevk etmesin. Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı, gündüzü vardır. Her gelecek şey yakındır.

Evet ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür sada, İslamın sadası olacaktır.

Dünyada imtihan oluyoruz, zorlu imtihanlardan geçiyoruz. Şefkat, sevgi, barış ve kardeşliği esas alırsak Cenab-ı Allah dünyayı cennete çevirecektir. 7 Haziran 2015’te de toplum olarak bir imtihanından geçeceğiz. Bu imtihanı başarı ile vermek ülkemiz için, İslam aleminin geleceği için, Mısır için, Mursi için önemlidir.

Bu imtihanı verirken, hükümetin bazı hatalarını ileri sürerek yani sivrisineklerin ısırmasından rahatsız olarak yılanların ve ejderhaların kucağına düşme tehlikesini fark etmeliyiz.

Bence yol ikidir: Mizanın iki kefesi gibi; birinin hafifliği, ötekinin ağırlığna geçer. Ben tokadımı, Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halîm’e vurmam. Nazarımda, vuran da sefildir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı 2, Sünuhat, Nesil Yayınları, İstanbul 1996. s. 2051)

Her hangi bir konuda karar verirken ölçü, iyiliklerin kötülüklere galip gelmesi olmalıdır.

“Muhali taleb etmek, (olmayacak bir şeyi istemek) kendine fenalık (kötülük)etmektir. Zerratı günahkarlardan mürekkeb bir hükümet, (her bir ferdi günahlarla karışık bir hükümet,) tamamıyla masum olamaz. Demek, nokta-i nazar, (bakış açımız) hükümetin hasenatı seyyiatına tereccuhudur. (yani hükümetin iyi işlerinin, kötü işlerinden fazla olmasıdır.) Yoksa seyyiesiz (günahsız-kusursuz) hükümet, muhal-i adidir. (Az düşünenlerin de bile bileceği, asla mümkün olmayan bir hükümettir.) Ben öyle (düşünen) adamlara, anarşist nazarıyla bakıyorum. Zira onlardan birisi -Allah etmesin- bin sene yaşayacak olsa, adeta mümkün hükümetin hangi suretini görse, (her türlü hükümeti denese) hülya (tatlı düş, hayal, kuruntu) ile yine razı olmayacak. Şu hülyanın neticesi olan meyl-üt tahrib(kırıp, döküp, tahrip etmek eğilimi) ile o sureti (mevcut gidişatı) bozmağa çalışacaktır. Şu halde böylelerin fena zannettikleri Jön Türkler nazarlarında dahi, mel’un, (lanetlenmiş) anarşist ve iğtişaşcı (kargaşa çıkarıcı) fırkasından(gurubundan-partisinden) addolunurlar. (kabul edilirler-sayılırlar.) Meslekleri ihtilal(Kargaşalık, düzensizlik, karışıklık, köklü değişiklik) ve fesaddır. (hile ve bozgunculuktur.) (Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı 2, Münazarat, Nesil Yayınları, İstanbul 1996. s. 1940)

Müslüman zan ile delalete düşüp bölünüp parçalanmaktan uzak duran birlik insanıdır. Mümin ferasetlidir. Mümin kendini kullandırmaz. İradesini kullanarak karar verir.Müteharrik-i bizzattır. Müteharrik-i bizzat kendisi hareket ediyor demektir. Hareket kaynağı kendisidir. Hariçten birinin aleti değildir.

İstanbul siyaseti, İspanyol gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz. Bilvasıta müteharrikiz.(birinin aracılığıyla hareket etmek) Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyuma) ile telkin eder. Biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına) tahribimizde eser-i telkini (zihinde yer eden düşüncelerin sonucu) icra ederiz. ”

( Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı 2, Sünuhat Nesil Yayınları, İstanbul 1996. s. 2050)

Ben 31 Mart hâdisesinde şuna yakın bir hal gördüm. Zira İslâmiyet’in meşrutiyetperver ve hamiyetli fedaileri, cevher-i hayat makamında bildikleri nimet-i meşrutiyeti şeriata tatbik edip, ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad ve nam-ı mukaddes şeriatı meşrutiyet kuvvetiyle i’lâ; ve meşrutiyeti şeriat kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ı sâbıkayı, muhalefet-i şeriat üzerine ilka etmek için bazı telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. Sonra, sağını solundan farketmeyenler, hâşâ şeriatı istibdada müsaid zannederek, tuti kuşları taklidi gibi “Şeriat isteriz!” demekle, hakikî maksad ortada anlaşılmaz oldu. Zâten plânlar serilmişti. İşte o zaman yalan olarak hamiyet maskesini takınan bazı herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. İşte cây-ı ibret bir nokta-i siyah!” ( Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı 2, Münazarat, Nesil Yayınları, İstanbul 1996. s. 1946)

Bediüzzaman’ın ülkeyi yönetmek için seçime giren partilere, prensip olarak uyguladığı temel ilke; vatan, millet ve din için zararlı olan ve tehlike arz eden cereyan ve siyasi teşekküllere karşı; onların iktidara gelmelerini engellemek maksadıyla, daha az zararlı pozisyondaki, iktidar alternatifi bir oluşuma ‘’ehven-i şer‘’ olarak destek vermektir. Bediüzzaman’ın varislerinden ebedi aleme göç eden Mustafa Sungur ağabey, ” Ak parti ehven-i şer değil, bilakis azam-ı hayr dır.(hayrın en büyüğü) ” diyordu.

“Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki, Halk Partisi İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem Cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbariyle on beş senede yaptığı icraatının kısm-ı âzamı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek.

Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki, bir Müslüman kat’iyen komünist olamaz, anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebîlerle mukayese edilemez. İşte bunun için, hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’ân ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum” ( Emirdağ Lahikası-2, s. 1897) diyordu.

Siz ne diyorsunuz?

Bediüzzaman’ın hayattaki son talebelerinden biri olan 94 yaşındaki Abdullah Yeğin, ağabey, “Bu ihanet cephesinin karşısında yer almak ve AK Parti’nin lehinde oy kullanmak, hepimizin başta gelen vazifesidir; zaman küskünlük, kırgınlık, gevşeklik zamanı değildir, herkes oyunu kullansın” diyordu.

“Zulmedenlere meyletmeyin; yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz zaten yoktur; sonra hiç kimseden yardım göremezsiniz. ” ( Hud Suresi, 113. Ayet )

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: