Mustafa Sungur Ağabey ve Hatıralar

Mustafa Sungur ağabey 1929 Eflâni doğumludur. Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsünü bitirmiş ve kendi köyünde bir müddet muallimlik yapmıştır. 1946 senesinde Külliyatta adları geçen; Muallim Ahmed Fuat, Mustafa Osman, Hıfzı Bayram, Mehmed Feyzi (R.H. aleyhim ecmain) ağabeyler vasıtasıyla Risale-i Nurları tanıdı ve okumaya başladı. 1947’de Emirdağ’ında Bediüzzaman’ı ziyaret etti. 1948’de Afyon mahkemesi münasebetiyle hapishaneye girdi. 1953’de Samsun Büyük Cihad gazetesine gönderdiği bir yazı yüzünden Samsun’da tekrar hapse alındı. 1954 senesinde Isparta’da şimdi müze olan evde Üstad Bediüzzaman’ın yanında temelli kalmaya başladı. Defalarca mahkemeye verildi, hapis yattı. Bediüzzaman Hazretlerinin en yakın hizmetkâr ve talebelerindendir.

ANKARA- Emek Mahallesi 15 AĞUSTOS 1972

15 Ağustos 1972 Ankara’da talebeyiz. Sungur ağabey dershanemize geldi. Tashih etmesi için hatıraları yazdığım defteri kendisine verdim. Sungur ağabey evvelâ defterimin başına kendi el yazısı ile verdiğim kırmızı ve yeşil mürekkepli dolmakalemlerle eski hurufla:“Bir sohbetteki konuşmamın kaleme alındığını gördüm. Baktım: O kadar değişmiş ki; zaman-ı mâzi, zamân-ı hâl değişmiş gibi geldi bana. M.Sungur” yazdı ve sonra lütfedip tashihatı yapıverdi. Sungur ağabeyimizin bu ihtarını Allahın izniyle hiç unutmadım. Ve inşallah ciddi bir hata yapmadan, hassasiyetle işin mesuliyetinin farkında olarak senelerce bu kayıtları muhtelif şekillerde yaptım.. Ö.Özcan

Sungur Ağabey şeyhle çekişince

Sungur ağabeyi Üstad Ankara’ya gönderiyor. Sungur ağabey orada (mütemadiyen) bir şeyhle çekişiyor, Ona kabul ettireceğim diye uğraşıyor. Üstadın yanına gelince, Üstad “sana manevî bir tokat vuracaktım, fakat Rahmet-i İlâhiye mâni oldu” diyor.

Menderes seni maarif nâzırı yapsa…

Üstad, Sungur Ağabey’e diyor: “Menderes seni maarif nazırı yapsa.

Mekteplerde Nurları okutacaksın dese, fakat arada sırada bazı meselelerde bizim dediğimiz gibi olacak dese, sen de kabul etsen… Nurdaki ihlâs bunu reddeder.”

Üstadı, cama dayanmış kavak ağaçlarını seyrederken gördük

Bir gün Üstadı cama dayanmış pencereden kavak ağaçlarını seyrederken gördük. Üstadımız bizi görünce: “Yüzer sinemadan, tiyatrodan on defa ziyade bunları seyretmek nefsimin hoşuna gidiyor” dedi.

Zübeyr ağabeyden bir tavsiye

Bir kardeş Zübeyir ağabeyden notlar yazmış, çok hoşuma gitti. O notlarda Zübeyr ağabey “Külliyatı iki kere hızlı okuyun, sonra lûgata bakın. Ne var ne yok önce görün” demiş. Zaten biz de ilk defa öyle yapmıştık.

Barla hayatım benim en saadetli günlerimdi

1947’de Üstad Barla’ya gidiyordu. Ben, Zübeyr ağabey ve Ceylan yanındayız. Üstad gitmeyle alâkalı bir şeyler söyledi fakat ben tam anlayamadım. Zübeyr ağabeylere “Üstad beni de yanına çağırdı mı? Yanına gideyim mi?” diye sordum onlar da anlayamamışlar.

Ben Üstadın yanına gittim. Üstad beni görünce : “Yahu sen niye geldin? Ben yirmi sene evvel gezdiğim Barla’yı tek başıma gezmek istiyordum. Benim hayâlim kuvvetli olduğu için yeniden o günleri yaşamak istiyordum… Barla hayatım benim en saadetli günlerimdi” demişti.

Sahiplerinden ziyade bunlardan istifade ediyorum

Isparta’da üzümlerin olduğu zamandı. Üstad bir gün şöyle ayağa kalkıp bağlara üzümlere tefekkürle baktı baktı ve: “Sahiplerinden ziyade bunlardan ben istifade ediyorum” dedi.

Celal Bayar Ramazanda halkın önünde rakı içince

Adnan Menderes’e yazılan mektup okunurken “Hem şimdi birisi hem Ramazan-ı Şerif’e, hem şeair-i İslâmiyeye, hem bu dindar millete büyük bir cinayet yaptığı vakit, muhaliflerinin onun o vaziyeti hoşlarına gittiği görüldü” cümlesi bittiğinde, Sungur ağabey izah etti. “O zaman ki Cumhurbaşkanı Celal Bayar Ramazanda halkın önünde rakı içiyor, gazeteler de bunu yazmıştı.. Solcu gazeteler hararetle yazmıştı. İşte Üstadımız bundan bahsediyor.”

Cihad-ı Manevi

Üstad Isparta’da iken, Diyarbakır’dan Mehmed Kayalar’dan bir mektup geliyor. Mehmed Kayalar gördüğü bir rüyayı anlatıyor Üstad’a. Rüyada dört halife, Gavs-ı âzam hazeratını görüyor. “Yâ Resulullah maddî cihad zamanı” diyor. Mehmed Kayalar bundan maddî cihad zamanı geldiğini düşünüyor ve Üstada yazıyor. Üstad cevaben Mehmed Kayalar’a şöyle bir mektup yazıyor: “Rüyanızı tebrikle beraber, sakın yanlış anlama, maddî cihad ‘Tabiat Risalesi’ndeki gibi küfre karşı manevî kılınçla yapılan cihaddır.” 

Afyon hapsinde Üstadın gözü soğuktan kapanmış.

Üstad Hazretleri Afyon hapsinde. Kışın çok soğuk, Üstad 60 kişilik koğuşta tek başına tutuluyor. Baktım gözü soğuktan kapanmış. Beni görünce “sobayı yak” diye işaret etti. Fakat odun yok ki yakayım. O zamanlar Afyonda (–20) derece soğuklar oluyordu.

Aynı Üstad, Rusya’da kumandana ayağa kalkmamış; Hurşit Paşaya ‘Şeriatın bir hakikatine bir ruhum olsa feda ederim’ demiş; M.Kemal’e ‘namaz kılmayan hâindir’ demiş vs.. Böyle bir Üstada bakın asayişi muhafaza için nelere sabrediyor.

Asayişi muhafaza

Afyon hapsinde Re’fet Bey, Kerem isminde bir Afyonlu köylüye Risale veriyor. Sonra Kerem hastalanıyor, 15 gün tebdil-i hava veriyorlar. Kerem de ‘hadi giderken Üstadın elini öpeyim de öyle gideyim’ diyor. Üstad 80 yaşına yakın. Üstadın elini öperken Kerem’e ‘niye öptün?’ diye tokatlıyorlar. Bunu Üstad bize anlattı ‘benim yerime onu dövdüler’ dedi. Bunlara sabrettiğini, ‘asayişi muhafaza için menfi hareket etmiyorum, onlara beddua bile etmiyorum, yeter ki Risale-i Nur’a zarar gelmesin, gelen nesillerin imanı kurtulsun diye sabrediyorum’ dedi.

Şeyh Celal

Bir gün Üstadımızla konuşuyorduk. Kastamonu’dan Mehmet Feyzi ağabeyin konuşması Üstadımızın konuşma tarzına çok benziyor. Bunu bir vesîle ile Üstadımıza arz ettiğimizde, Üstadımız dedi: “Siirt’te Şeyh Celâl var, o beni daha güzel taklid eder” dedi. Biz Üstadımız böyle dedikten sonra orada asker iken gittik, o Şeyh Celâl’i ziyaret ettik. O takva bir zat, hem de münzevi, 60 yaşından sonra evlenmiş.

Buyurdu ki:“Bir zaman Seydanın yanına gittim. 120 kadar mollaya Van’da ders veriyordu. Bir gün baktım, “Divan-ı Harb-i Örfî” yi okutturuyor Üstad talebelerine, çok taaccüp ettim, bu yüksek ilim medresesinde niye bunu okutuyor? diye. Bir gün Seyda bana dedi: ‘Yoksa sen bunu beğenmiyor musun?’ ‘Mahkemende bir müdafaan olmuş onu burada okutuyorsun, ne mânâsı var ki’ gibi bir üslûpla itiraz ettim. Seyda birden rovâlverini çıkardı ‘yoksa sen bana muhalif misin?’ dedi. Üç gün küs durdum, yanıma geldi dedi: ‘Şeyh Celâl sen nasıl bana itiraz edersen, ben Tiflis gitmişem, esir düşmüşem..’ diye anlatınca. Ben de dedim: ‘Seyda sen oralara giderken ben de senin üzerinde tayerân ediyordum’ dedim.

Ömer Özcan / Cevaplar.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: