‘Onları’ veli ya da dost edinme!
Şunu bir kez daha vurgulayarak başlayalım:
İnsanlar Allah’a inanırlar ya da inanmazlar. Bu konuda bile Allah insana irade özgürlüğü vermiştir. ‘De ki, hak Rabbinden gelendir, artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Ama zalimler için cehennem var…‘ (18/29).
Demek kimse zorla inandırılamaz.
Ama inananlar da şu ayetleri yok sayamazlar, ya da bunlar o zaman içindi, şimdi başka türlü davranabiliriz diyemezler.
‘Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’la ilişiği kalmaz. Onlardan bir korunma durumunda olmanız başka…‘ (3/28). İşte takıyye bu son cümleden çıkar, ona geleceğiz.
Veli edinmek, yani tevelli, hem dost bilmek, hem de velayetini yönetimini kabullenmek demektir.
‘Ey müminler, benim de sizin de düşmanımız olanları veli edinmeyin! Siz onlara sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz ama onlar size gelen gerçeği inkâr ediyorlar… Kim bunu yaparsa yoldan çıkmış olur‘ (60/1).
‘Bakın, siz onları seviyorsunuz ama onlar sizi sevmezler. Hem de kitabın tamamına inanıyorsunuz. Yüz yüze geldiğinizde inandık deseler de, gıyabınızda kinlerinden parmakların ısırırlar… Sizin durumunuzun iyileşmesi onları üzer, kötüleşirseniz sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız onların hilesi size asla zarar veremez. Çünkü Allah onların bildiklerini de biliyor‘ (3/118-120)
‘Yahudiler de Hıristiyanlar da, siz onların milletine girmedikçe sizden hiç memnun olmayacaklardır‘ (2/120).
‘Ey müminler, Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirilerinin velisidirler. Sizden kim onları veli edinirse artık o da onlardandır. Allah zalim bir kavme hidayet vermez‘ (5/51).
‘Allah kâfirlere müminler üzerinde hiçbir zaman yetki vermeyecektir‘ (4/141).
‘Ey müminler, eğer küfrü imana tercih ederlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli edinmeyin. Hanginiz onları veli edinirse işte zalim odur‘ (60/23).
‘Sizin veliniz ancak Allah’tır, O’nun Rasulüdür ve namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir‘ (5/55).
‘Ey müminler, eğer bir grup Ehlikitaba uyarsanız imanınızdan sonra çevirip sizi kâfir yaparlar‘ (3/100).
İZZETİ ONLARDA ARARSANIZ YANILIRSINIZ
‘Müminleri bırakıp ta kâfirleri veli edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar! Oysa izzet bütünüyle Allah’ındır‘ (4/140).
‘Kim izzet arıyorsa bilsin ki, izzetin tamamı Allah’ındır‘ (35/10).
‘Onların söyledikleri seni üzmesin, çünkü izzetin tamamı Allah’ındır ve O her şeyi duyuyor, her şeyi biliyor‘ (10/65).
‘İzzet; Allah ile, O’nun rasulü ile ve müminlerle beraber olmaktadır‘ (63/8).
Kuranı Kerim’de bunlara benzer o kadar çok ayeti kerime vardır ki, bizim şu anda bunların sözünü etmekten çekiniyor olmamızın, güçsüz ve mağlup olmamız dışında bir sebebi yoktur. Oysa müslümanların maddeten en güçsüz oldukları zamanlarda bile Hz. Peygamber’in hayatında onlarla asla müdahane, mücamele ve müşareke olmamıştır. ‘Sizin dininiz size benim dinim bana’ anlamındaki ‘Kâfirûn Suresi’ Mekke dönemindeki kesin bir ayrışmayı ifade eder.
Aslında ilk inen sure bile kesin hükmü koymuştur: ‘Sakın ha! Ona asla itaat etme, secde et yaklaş’ (96/19).
Şu da müslümanların en güçsüz oldukları Mekke Döneminde inen ayetlerdendir: ‘İstiyorlar ki, biraz sen yumuşayasın, biraz da onlar yumuşasınlar‘ (68/9).
Ve şunları da anlamak zorundasınız:
‘Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse sen de onlara azıcık meyledecektin. İşte o zaman biz de sana hayatın da mematın da katmerli azabını tattırırdık ve artık bize karşı bir destekçi de bulamazdın‘ (17/74-75).
‘Zalimlere karşı en küçük bir meyil göstermeyin, yoksa sizi ateş çarpar. Sizin Allah dışında bir veliniz yoktur. Sonra kimseden destek de göremezsiniz‘ (11/113).
Fıkıhta şöyle acizane bir tespitim vardır: Her kuralın istisnaları olur ama iki kuralın istisnasını görmedim:
Biri sağlık meselesidir; hangi tedbir insan sağlığı için daha elverişli ise İslam ona müsaade eder.
İkincisi de müslim gayrimüslim ilişkileridir; hiçbir zaman müminler üzerinde başkasının velayetine izin verilmez.
Bu iman bizim atasözlerimize bile yerleşmiştir:
- Ayıdan post gâvurdan dost olmaz
- Gâvur ekmeği iyen gâvur kılıcı çalar
- Dinsizin yanında iman artmaz
El tutma, yardım etme, hukukunu gözetme ise ayrı bir şeydir ve İslam bunu her zaman herkes için emreder. Müslümanlar dünyanın öbür ucundaki mazlum bir gayrimüslimin hukukundan bile sorumludurlar. Tarihte böyle olmadı mı? Bunun için güçlü olmak da bir farzdır.
Prof. Dr. Faruk Beşer