“Peygamber Efendimizin Hilkati “
Peygamber Efendimizin Hilkati Yani Yaratılışının Sıfatı
Buhari ve Müslim Berâ bin Azib´den rivayet ederler. O demiştir ki: “Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, bütün insanların yaratılışça en güzeli idi! Mübarek yüzleri de bütün insanların yüzlerinden daha güzeldi.”
Yine Buhâri Bera dan nakleder. O´na sormuşlar: Peygamberimizin yüzü kılıç gibi miydi?” O şu karşılığı vermiştir: “Hayır, O´nun yüzü ay´ın on dördü gibiydi!”
Müslim Cabir bin Semura´dan nakleder. Ona demişler ki: “Ey Câbir, Efendimiz´in yüzü uzun muydu?” O, şu karşılığı vermiştir: “Hayır, bilâkis O´nun yüzü ay ve güneş gibi yuvarlak idi.”
Yine Câbir bin Semura demiştir kî: “Ben, bulutsuz bir gecede Peygamber Efendimizi gördüm, üzerinde kırmızı renkte bir hırka vardı. Ben, bir O´na bir de ay´a baktım, bana göre O, ay´dan daha güzeldi.”
Buhari´nin Ka´b bin Mâlik´ten nakline göre, o da şöyle demiştir: “Peygamberimiz, sevinip sürûrlandıkları zaman mübarek yüzleri, bir ay parçası gibi nûr saçardı.” [30]
Hafız Ebû Nuaym ise, Ebû Bekir es-Sıddik´in şöyle dediğini rivayet eder: “Sevgili Peygamberimizin mübarek yüzü, ay gibiydi.” [31]
Beyhâki, Hemedan´lı bir .kadından nakleder. [32]O demiştir ki: “Ben, Peygamberimizle birlikte hac yaptım. O´nun mübarek yüzü sanki ay´ın ondördü idi. Ben, ne O´ndan evvel, ne de O´ndan sonra O´nun bir mislini gördüm.”
Yine bu hususta Rubeyyi´binti Muavvize´ye demişler ki: “Bize peygamber efendimizi vacfcder inicin?” O da şu karşılığı vermiştir: “Eğer siz O´nu görmüş olsaydmıs, muhakkak “güneş doğdu!” derdiniz.”
îmam-ı Müslim´in, en son vefat eden sahabi olan Ebû Tufeyl bin Amir´den nakline göre; kendisine: “Bir sahabi olarak Peygamberimizi bize anlatır mısın?” dedikleri zaman, o şöyle demiştir: “Peygamberimiz, son derece güzel idi, yüzü de nûr gibiydi.”
´Buhâri ve Müslim Enes´ten rivayet ederler. O demiştir ki: “Sevgili Peygamberimiz; kavminin orta boylusu idi, boyu ne fazla uzun idi, ne de kısa idi. .Rengi; ne esmer idi, ne de donuk beyaz. Pembeye meyyal beyaz idi. Saçı; ne fazla kıvırcık, ne de dümdüz idi. Yenice taranmış, hafif dalgalı idi.”
Tirmizi ve diğerleri Ebû Hüreyre´den şöyle nakleder: “Ben, Peygamber (s.a.v.)´den daha güzel bir şey görmedim! Sanki güneş, O´nun mübarek yüzünde cerâyan ediyordu. O´ndan daha hızlı yürüyen birini de görmedim. O kadar ki, sanki yer duruluyor sanırdınız. Biz ne kadar hızlı yürüsek, yine de O´na yetişemezdik.”
îbn-i Sa´d ve başkası Enes´ten rivayet eder. O demiştir ki: “Cenâb-ı Hakk bir peygamber gönderdiği zaman, mutlaka onu güzel yüzlü ve güzel sözlü olarak göndermiştir. Nihayet sıra bizim Peygamberimiz´e geldiğinde, O´nu da güzel yüzlü ve güzel sözlü olarak göndermiştir.”
îbn-i Asâkir´in Ali bin Ebû Tâlib´den olan rivayetinde ise, “soyca da şerefli ve keremli olarak gönderir” kaydı bulunmaktadır. Dâremi´nin nakline göre de İbn-i Ömer şöyle demiştir: “Ben Peygamberimiz´den daha şecâatli, daha cömert, daha güzel bir kimseyi hiç görmedim.”
Müslim Câbir bin Semura´dan nakleder. O demiştir ki: “Yaratılışı itibariyle Peygamber Efendimiz; geniş ağızlı, kırmızı gözlü (göz akında kırmızılık bulunan), küçük topuklu idi; (topuklarında et az idi).”
Beyhâki´nin rivayetine göre de Ali: “Peygamberimizin gözleri büyük, kirpikleri uzun idi. Gözlerinin beyazlığında biraz kırmızılık vardı” demiştir.
Tirmizi ve Beyhâki´nin rivayetlerinde ise, Ali (r.a.) şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.v.); ne fazla uzun boylu, ne de çok kısa idi; uzuna yakın orta boylu idi. Saçı ne kıvırcık kısa, ne de düz idi; ikisi ortası hafif dalgalı idi. Ne fazla zayıf, ne de şişman idi; ikisi ortası ve sıkı etli idi. Yüzü değirmi idi, büsbütün yuvarlak değildi. Duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikli idi. iri kemikli ve geniş omuzlu idi. Göğsü ve karnı kılsızdı, ancak göğsünün ortasmdatası ve sıkı etli idi. Yüzü değirmi idi,, büsbütün yuvarlak değildi. Duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kiprikli idi. îri kemikli ve geniş omuzlu idi. Göğsü ve karnı kılsızdı, ancak göğsünün ortasından göbeğine kadar siyah kıllardan teşekkül eden bir çizgi vardı. İki avucunun içi ve ayaklarının altı dolgunca idi. El ve ayak parmakları ise kalınca idi. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı inercesine eğilir ve ilerlerdi. Sağma-soluna bakmdığı zaman, yalnız başıyla değil, bütün vücudu ile dönerdi. İki omuzu arasında, peygamberlik mührü denilen bir nişan vardı. Göz bebeği çok siyahtı. Alnı geniş, başı büyük, sakalı sık idi. Ne O´ndan evvel, ne de O´ndan sonra, O´nun bir mislini görmedim. Mübarek teri, inci daneleri
gibiydi, yürüdüğü zaman sür´atli ve kuvvetli yürürdü. Mübarek alınları, nûr gibi parlardı.”
îmam-ı Ahmed ve başkaları Ebû Hüreyre´den rivayet eder. O şöyle demiştir: “Peygamber Efendimiz´in pazuları geniş ve kuvvetli, omuzlarının arası geniş, kirpikleri uzun idi. Çarşıda bağırarak konuşmaz, çirkin söz söylemezdi. Yöneldiği zaman tam yönelir, döndüğü zaman da tam dönerdi. Sakalı sık ve siyahtı. Ağzı ve ön dişleri çok güzeldi.”
Hz. Enes´e: “Peygamberimiz, ihtiyarlamış mıydı?” diye sormuşlar. O da demiştir ki: “Hayır, Allah O´na o günleri göstermedi. Efendimiz vefat ettikleri zaman, mübarek başında ve sakalında ancak on yedi veya on sekiz kadar beyaz tel vardı.” [33]
Buhâri ve Müslim´in rivayetine göre de Berâ şöyle demiştir: “Peygamberimiz, orta boylu, geniş omuzlu, uzun saçlı idi. Saçı, kulak yumuşağına değiyordu. Ben, O´ndan daha güzelini görmedim.”
Muharriş el-Ka´bi´de demiş ki: “Peygamberimiz Ci´râne´de umre yapmak üzere ihrama girdiği zaman mübarek arkalarını gördüm, gümüş gibi bembeyaz idi.” [34]
Ebû Hüreyre´den Bezzâr ve Bey haki şöyle naklederler: “Peygamberimiz, insanların en güzeliydi, orta boylu olup biraz uzunca idi. Geniş omuzlu, pürüzsüz ve düz yüzlü, siyah saçlı idi. Gözleri sürmeli, kirpikleri uzundu. Ayağı ile yere bastığı zaman tam basardı. Hırkasını çıkarıp yere koyduğu zaman, mübarek omuzlarının gümüş gibi parladığı görülürdü. Gülümsşdiği zaman, inci misali dişleri nûr saçardı. Ben, ne O´ndan evvel, ne O´ndan sonra O´nun bir mislini görmedim.”
Buhari ve Müslim de Enes”den şöyle naklederler: “Hz. Peygamberin elinden daha yumuşak ne bir ipeğe, ne de ipekli bir kumaşa dokunmuş değilim! Hz. Peygamber´in kokusundan daha hoş ne bir misk, ne de amber koklamış da değilim.”
Yine Müslim, Câbir bin Semura´dan nakleder, O demiştir ki: “Peygamber Efendimiz yüzümü okşamıştı. Mübarek eli gayet serin ve misk kutusuna batırılmış gibi hoş kokulu idi.”
Beyhaki´nin Yezid bin Esved´den tesbitine göre o da şöyle demiştir: “Resûlullah Efendimiz elimi tutmuştu. Gerçekten O´nun eli, kardan daha soğuk, miskten daha hoş idi.”
Müstevrid´in babası Şeddâd da şöyle diyor: “Bir gün ben, Peygamber Efendimiz´e gitmiştim. Mübarek elini tuttuğumda, ipekten daha yumuşak, kardan daha beyaz olduğunu gördüm.”
îmam-ı Ahmed´in nakline göre, Sa´d bin Ebi Vakkas demiştir ki: “Ben, veda haccı sırasında Mekke´de hastalandığım zaman Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ziyaretime geldi, mübarek elini alnıma koydu ve yüzümü, göğsümü ve karnımı mesnetti. Mübarek eli, o kadar hoş ve serindi ki, hâlen onun serinliğini duyar gibi oluyorum.”
İbn-i Sa´d ile îbn-i Asakir´in Ali (r.a.)´den verdikleri bilgi de şöyledir: “Peygamber Efendimiz, pembeyi andırır beyaz tenli idi. Siyah gözlü, ince burunlu, düz yanaklı idi. Sakalı sık, saçı uzun, göğsünden göbeğine doğru uzanan siyah kıl çizgisi ise kamış gibi ince idi. Göğsünde ve karnında bundan başka kıl yoktu. Terlediği zaman, yüzünden inci daneleri gibi ter damlacıkları dökülürdü. Terinin kokusu ise, miskten çok daha hoş idi.”
Yine bu iki kaynağın Ali´den şöyle bir rivayeti vardır: “Peygamber (s.a.v.) beni Yemen´e vazifeli olarak göndermişti. Bir gün ben, Yemen´de halka hutbe irad ediyordum. Yahudi hahamlarından biri, beni ayakta dinliyor ve elindeki bir kitaba bakarak takib ediyordu. Sonra beni görüp dedi ki: “Ey Ali, bana peygamberiniz Ebu´l-Kâsım´ın vasfını yapar mısın?” Ben de dedim ki: “Peygamberimiz; ne uzun, ne de kısa idi, ikisi ortası az uzunca idi. Saçı, ne düz ne de kıvırcık idi, hafif dalgalı ve simsiyah idi. Başı büyüktü, rengi pembemsi beyaz idi. Dirsekleri ve omuz başları büyük olup, el ve ayak parmakları da kalın idi. Göğsü ile göbek arasındaki kıl çizgisi uzun idi, kaşları birbirine yakın olup kirpikleri de uzun idi. Alnı açık ve yüksek, iki omuz arası geniş idi. Yürüdüğü zaman kuvvetli ve şiddetli yürürdü, sanki yokuş aşağı inercesine eğilir ve hızla ilerler idi. Ben, ne O´ndan evvel, ne de O´ndan sonra bir O´nun gibisini asla görmedim!”
İşte, o yahudi hahamına karşı bunları söyleyip sustum. Haham bana: “Sonra neler?” diyerek anlatmaya devam etmemi istedi. Ben de: “Şimdilik söyleyeceklerim, kısaca bunlardır” dedim. Haham söze başlayıp: “Her iki gözünde biraz kırmızılık var, sakalı gayet güzel, ağzı gayet hoş, kulakları tam, sağına-soluna döndüğü zaman da tam döner, değil mi?” diye sordu. Ben de: “Evet, ta kendisi” diyerek tastik ettim. Haham: “Daha da var!” dedi. Ben: “Nedir?” dedim. Haham: “Önüne eğilir” dedi. Ben: “Bunu sana söyledim, yürürken başını öne eğerek ilerler” dedim şeklinde karşılık verdim. Haham: “Biz, O´na âit bu, sıfatları atalarımızdan bize kalan kitaplarda okuduk. Aynı zamanda O´na âit şu bilgileri de edindik: O, Mekke Haremin´den peygamber olarak gönderilecek, bu doğduğu yer olan şehirde bir müddet peygamberlik yaptıktan sonra, kavmi O´nu buradan çıkaracak. O da başka bir Harem´e hicret edecek ve bu hicret ettiği yer de Harem-i Nebi olacak. Burası hurmalık olan bir yer olacak ve burasının halkı, kendisine ve O´nun getirdiği dine bi-hakkın yardımcı olacak ve Ensar adım alacak. Bunlar, Amr bin Amir´in neslinden olan bir kavimdir ve burada çok sayıda yahudiler de ikâmet etmiş olacak” dedi. O, bunları söyledikten sonra, böyle değil mi ey Ali?” dedi. Ben de: “Evet, evet!” dedim. Bunun üzerine Yemen´li o haham: “îmdi ben ey Ali, şehâdet ederim ki O, bir peygamberdir! Yine şehâdet ederim ki O, bütün insanlara gönderilmiş bir peygamberdir!” diyerek tanıklık etti.”
Yine bu hususta, îbn-i Ömer´den gelen bir rivayet de bu mealdedir. Sâdece burada verilen bilgilerde: “…Mübarek boynu gümüşten bir ibrik gibiydi. Gırtlağı (boynundaki çıkıntı kemiği) altın gibi parlardı” diye farklılık bulunmaktadır.
Ebû Hüreyre tarikinden gelen rivayette ise şu farklılık vardır: “Peygamber Efendimiz´in vefatından sonra idi. Kudüs´teki hahamlardan biri geldi ve Ali´ye mürâcât ederek: “Ey Ali, bana peygamberinizin sıfatlarını anlatır mısın?” dedi. Ali de verdiği cevapta, Peygamberimiz´in bilinen sıfatlarını: “O´nun orta boylu, pembeye çalar beyaz tenli” oluşu gibi niteliklerini anlattı ve bu meyanda: “ikiye ayrılmış saçı, kulak yumuşağına kadar uzanır idi. Sakalı sık ve güzel idi, ön dişleri aralıklı idi. Boynu gümüş ibrik gibiydi, köprücük kemiği altın gibi parlardı. Oturduğu yerden kalktığı zaman, orası uzun müddet misk gibi kokardı…” gibi bilgiler de verdi. Ali´den bu bilgileri alan Kudüs´lü Haham, sonunda: “Ey Ali, ben bu sıfatları Tevrat´ta okumuşumdur. Şehâdet ederim ki o, Allah´ın Resulüdür!” diyerek tanıklık etmiştir.”
Beyhaki ve îbn-i Asakir Mukatil bin Hayyan´dan nakleder. O demiştir ki: “Yüce Allah, Meryem oğlu îsâ´ya şöyle vahyetmiştir: “Ey´ îsâ, sana olan emrimde ciddi ve gayretli ol, dinle ve itaat eyle! Ey tâhire, bakire ve betülün [35] oğlu! Ben seni babasız olarak dünyaya getirdim ve âlemlere ibret alınacak bir âyet kıldım! îmdi sen, ancak bana ibâdet et, ancak bana güven! Sur Şehrine git ve halkına: “Ben´den başka ilâh olmadığım, Benim ezeli ve ebedi, hayy ü kayyüm olduğumu, onlara açıkça tebliğ et! Deveye binen, gömlek ve sarık giyen, elinde asası ve ayağında tasması bulunan ümmi peygamberim Muhammed´e inanıp tastik etsinler. O, yaratılışı itibariyle başı büyük, alnı açık ve yüksek, kaşları birbirine yakın, gözleri siyah ve büyük, kirpikleri ve burun ucu ince, yanakları düz, sakalı sıktır. Teri alnından inci gibi dökülür, etrafına misk gibi koku saçar, boynu gümüş ibrik gibidir. Köprücük kemiği altın gibidir. Göğsünden göbeğine doğru siyah kıllardan oluşan kamış gibi bir çizgi uzanır. Başkaca göğsünde ve karnında kıl yoktur. El ve ayak parmakları kalındır, bir toplulukla geldiği zaman herkesi misk gibi hoş kokular içinde bırakır. Yürüdüğü zaman, kuvvetli ve biraz sür´atli yürür. Nesli, kız evladından devam eder ve sayıca çok değildir.” [36]
[30] Ka´b, Ensâr´ın Hazrec kolundan idi. Hicri 49 yılına doğru vefat etti.
[31] Hz. Ebû Bekir´in adı Abdullah olup babası Ebû Kuhâfe´dir. Erkeklerden ilk müslaman olan odur. Efendimizin Yâr-ı Gâr ıdır. Peygamberimizden sonra bu ümmetin en faziletli şahsiyetidir, flesûlullah´ın vefatından sonra halife seçilmiş ve bu makamda iki sene üç ay üstün vazifeler yapmıştır. Vefat ettiğinde 63 yaşında idiler. (Resûlullah gibi, verilen zahirin tesiriyle vefat etti)
O, halife seçildikten sonra, birisi kendisine hitaben: “Ey Allah´ın halifesi” demişti. Derhal bunu red etmiş ve: “Ben, Allah´ın halifesi değil Resûlullah´m halifesiyim!” diyerek gerekli düzeltmeyi yapmıştır. (Mo-zâhib-i Leduniyye Şerhi Zerkani, 3/313)
[32] – Hemedân, Yemon´do Vr kf.blledir. Bu kab´lenir» müsîüman olduğu haberi geldiği zaman Peygamberimiz: “Sûîâm Heeüpn´a!” dermiş vo şükür secdesi yapmıştır.
[33] Aslında ihtiyarlık, ayıp sayılacak bir şey değildir. Haberde gelmiştir ki, Hz. İbrahim (a.s.) saçının beyazlaştığını görünce: “Yâ Râbbi, bu nedir?” demiş. Cenab-ı Hakk da: “Vekardır” buyurmuş. Bunun üzerine İbrahim (a.s.): “Yâ Rabbi, vekarımı ziyade eyle!” diye niyazda bulunmuştur.
[34] Bu umre, Huneyn Gazve´sinden sonra idi. Peygamberimiz, Huneyn´de elde edilen -ganimetleri de Ci´râne´de dağıtmıştı.
[35] Betül, “kendisini Allah´a kulluğa adamış” anlam rrida olup, kız çocuklarına verilecek güzel isimlerdir. Nitelik bildiren bir kelimedir.
[36] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/133-137.
RABBİM ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN…
HATİCE BAŞKAN