Söz ve Mana

Bir kelamdan muhatabı yanlış anlayabilir. Lakabı ördek olan birine hava yağmurlu dediğinizde, yağmur yağınca göl olur gölde ördekler yüzer, bana ördek demek istedin diyebilir. Burada sorun muhatabın kendisidir. Ayna yamuk ise, nereyi gösterse yamuk görünür.
Bir manayı ifade için konuşursan bunun anlaşılması irade ile olur. Hoca toplantıdan erken çıkınca talebesi sorar -Niye erken çıktınız hocam, Hoca – Hava soğuktu, der. Burada havanın soğukluğu değil, ortamın soğukluğu kastedilmiştir. Beyanın doğru yada yanlış anlaşılması konuşanın niyetiyle de alakalıdır. Çarşıda arslan gördüm diyen adamın, kuvvetli, mert birini gördüğü anlaşılır.
Söyleyiş tarzınızda önem arz eder. Filancayı nasıl bilirsin diye sorulan kişi İyi bilirim, sözünü gayet sakin söylerse kişinin iyi biri olduğunu, biraz sert bir üslupla söylerse ben onun ne mal olduğunu bilirim anlaşılır ki adamın iyi biri olmadığına kanaat getirilir. Beden dili, ses tonu, muhabbetle söylemek, alttan alta gülerek söylemek manayı değiştirir. Muhatab sözlerindeki lahinden tanınabilir, söz sadece sözden ibaret değildir, ferasetli olunursa mana anlaşılabilir.
Söz söyleyen ve dinleyen örfe riayet etmeli, bir Azeri otobüsten düşecem diyorsa o otobüsten inecektir. Erzurumlu misafirlerini savuşturdum diyorsa onları uğurlamıştır, batıdaki mana gibi başından savmış, onlardan kurtulmuş şeklinde anlaşılmamalı. Konuşan kimse muhatabın yanlış anlamasından dolayı hesaba çekilmez. Deyimlerle ifade vardır. Kılıcının kayışı uzun, boyunun uzun olduğu, külü çok, misafirinin bol olduğu, küplere bindi, çok sinirlendiği anlatılmaktadır.
Mesel ve faraza dikkat edilmeli. “Balık kavağa çıkınca” ,”deve iğne deliğinden geçerse”, bunlardan murad ben sizin istediğinizi yapmam demektir. Deve iğne deliğinden geçmedikçe kafirler cennete giremez. Bir şair de”Benim başıma gelenler devenin başına gelseydi kafirler cennete girerdi” diyor. Burada mana, şairin başına öyle şeyler gelmişki devenin başına gelseydi deve iğne deliğinden geçecek kadar incelirdi, anlaşılmalı.
Mevlana’nın mesnevisinde fabl türü yazılar vardır hayvanları konuşturmuştur. Tilki horoza sesinin çok güzel olduğunu, bir kez olsun ötmesini istemiş, horozlar öterken gözlerini kapattığı için horoz öter ötmez tilki onu yakalamış, bunu gören köpekler tilkinin peşine takılınca horoz tilkiye dönüp – onlara benim kendi rızam ile geldiğimi söylersen dönerler, demiş, tilki ağzını açar açmaz horoz tilkiden kurtulmuş. Horoz, “lanet olsun kapanmayacak yerde kapanan göze”, tilki de “lanet olsun açılmayacak yerde açılan ağıza” demiş.
Manaya aşına olanlar mesnevinin Kuran tefsiri olduğunu anlar, bilmeyenler kurt, çakal hikayesi zanneder. Konuşmada dinleyenlerin ekserisi esas alınmalı. Kur’ânı Kerim genelde avama hitab etmektedir. Çünkü havas avamın mesleğinden istifade edebilir, fakat avam havasın mesleğinden istifade edemez. Bazende akılda kalsın diye örneklemeler verilir, sodyum klora aşık olmuş, evlenmişler tuz olmuş. Bir çok talebe bunu unutmaz.
Bir cama bakmak var, birde camdan bakmak var. Surette takılıp kalmamak lazım ileriye geçebilmeli. Kafirlerin, münafıkların ibadetleri çöldeki seraba, fırtınalı havada savrulan küle benzetilmiştir. Bazı yerlerde, öndeki araç aynadan okuyabilsin diye araçların önüne ambulans, itfaiye gibi yazılar ters yazılır, bilmeyen hata yapmış zanneder, oysa o terslikte düz bir anlatım vardır.
“Allah ölüden diri diriden ölü çıkarır”, bunun zahirî manası olduğu gibi batıni manası da vardır. Allah put yapıp satan Azer’den sahabe yaratır, Nuh (as) gibi peygamberden Kenan gibi evlat yaratır. Allah Musa (as) ‘a -Ayakkabılarını çıkar mukaddes yerdesin, dedi, Musa ayakkabılarını çıkardı. Burada iki mana birden var, hem yer mukaddes ayakkabı ile basılmaz, hem de “dünya sevgisini terk et” diye yorumlanmıştır. Firavun nefsi emmareye işaret eder. Evet tarihte bir firavun gelmiş ama herbirimizin içindede firavuncuklar vardır. Kişi manayı ilhamın mazhariyetine göre değil ilminine göre anlar. Zahirî ve işari mana ayırt edilmeli, karışırsa doğru manaya erişilemeyebilir. Sebepler ve inanç gibi. “Allah her şeye kadirdir”, bu inancımız, “İlkbahardan sonra yaz, sonbahardan sonra kış gelir”, bu da sebep. Yaz ortasında kar yağmasını beklemek normal bir şey değildir, bu da Allah’ın her şeye kadir olduğuna muhalefet değildir. Müminin ferasetinden sakının zira o Allah’ın nuruyla bakar.
Çetin Kılıç
Kaynak Muhakemat dersleri
Şadi Eren

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: