Suya düşen ‘cemre’ nedir?

cemreYaşlıların usandırıcı bir yanı da yaşadıkları hatıralarını sıkça anlatmak olurmuş. Tıpkı bugün suya düşen cemre münasebetiyle benim de çocukluğumdaki cemre arayışımı anlatışım gibi. Uzatmayacağım, diyerek geçiyorum cemre arayış macerama. Bakalım siz de cemreyi böyle mi biliyorsunuz görelim..

1940’ların çok ağır geçen kış ayları boyunca Yozgat’ın orman içindeki Yahyasaray köyümüzde tekrar edilen sihirli cümle hep aynı olurdu:

-Ah bir cemre düşseydi, gerisi kolaydı; kurtulurduk bu dondurucu soğuklardan…

Üstü toprakla örtülü köy evlerinin içindeki toprak zemin üzerinde yaşadığımız kış ayları boyunca hasret ve heyecanla beklerdik kurtarıcı cemreyi.

Nitekim soğukların şiddeti kırılır, yarı güneşli günler başlar, bir müjde bizim dünyamızı altüst ederdi:

-Bugün 20 Şubat! Yani birinci cemre’nin havaya düştüğü gün!..

Hemen köydeki taş duvarlı evlerin güneş gören tarafına çıkar, havaya düştüğü söylenen sevgili cemre’yi mavi boşlukta seyretmeye yönelirdik. Ne yazık ki bunca arzularımıza rağmen sevimli cemre’yi bir türlü göremezdik. Bir haftalık bir arayıştan sonra içimize bir ümitsizliğin çöktüğü sıralarda bir müjde daha uçurulurdu:

– Bugün 27 Şubat! İkinci cemre’nin suya düştüğü gün.!

Demek ki daha da yaklaştı bize sevgili cemre. Hemen elimize sopaları alır, buzlu su birikintilerinin içinde sihirli cemreyi aramaya başlardık.. Ne yazık ki çok yakınımıza gelmesine rağmen beklediğimiz cemreyi düştüğü söylenen buzlu suların içinde de bulamazdık..

Ümitsiz bir bekleyiş yine başlardı.. Ama bu da çok sürmez yeni bir söylenti daha çıkardı.

-Bugün 6 Mart.. Artık üçüncü cemre’nin toprağa düştüğü gün!

Tam bir fırsat diye düşünürdük. Çünkü toprağa düşen cemre’yi bulmak daha kolay olacaktı.. Hemen hazır bekleyen sopalarımızla çamurlu toprakları deşelemeye koyulur, büyük bir ümitle zeminde cemre aramaya yönelirdik.. İtiraf etmeliyim ki, çocukluğumuzun bu cemre arayışları hâlâ hayalimde olanca canlılığıyla yaşamaktadır. Her sene 20 Şubat’tan itibaren cemre arama olayını olanca tazeliğiyle bir daha hatırlar, yeniden bir cemre arayışına yönelirim sanki.

– Bulur muyum havada, suda, toprakta başlayan cemreyi?

– Hayır! Ne havada, ne suda, ne de toprakta bulamadım şimdiye kadar aradığım cemre’yi. Ama hiç beklemediğim bir yerde buldum onu.

Meğer hiç de uzaklarda değilmiş.. İki elle tuttuğum kitabın sayfaları arasındaymış cemre tarifi. Bakın ne deniyor kitap sayfalarında cemre için:

-“Cemre: Arapça bir kelimedir. Ateş, kor, köz manalarına gelir.. Yani sıcaklık! demektir.

Halkımız öteden beri şubatın yirmisinden sonra cemre havaya düştü, derler; yani baharın müjdecisi sıcaklık, havada başladı demektir. Bundan bir hafta sonra da cemre suya düştü, derler. Bununla da sıcaklığın suda başladığını ifade etmiş olurlar. Bir hafta sonra martın altısında ise cemrenin toprağa düştüğünü dile getirirler. Bununla da sıcaklığın artık toprakta da başladığını, toprağa tohum atma mevsiminin geldiğini anlatmış olurlar..” Demek ki, benim maddi bir cisim gibi havada, suda, toprakta aradığım cemre aslında itibari bir mana imiş. Sıcaklığın belli yerlerde başlama tarihleriymiş. Kışın soğukları önce havada kırılır, sonra suda, sonra da toprakta..

Yazımızı, içinde cemre kelimesi geçen hadisle bağlayalım isterseniz. Bakalım ateş parçası manasına gelen cemre, hadiste nasıl bir ikaz yerinde kullanılmakta görelim. Efendimiz (sas) Hazretleri buyuruyor ki:

-Dünyada ellerini haramdan çekmeyip rahatça haram tutanlar, ahirette o haramın sebep olduğu cehennem ateşini görünce:

-Keşke bu ellerimle dünyada bir avuç ‘cemre’ tutsaydım da o haramları tutmasaydım! diye feryat edeceklerdir!.

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: