Ulûhiyetin Kölesi, Risaletin Esiri; Nur Talebesi…
- Onlar, Mabudlarının emriyle işledikleri işlerde,
- O’nun hesabıyla işledikleri amellerde,
- O’nun namıyla ettikleri hizmette,
- O’nun nazarıyla yaptıkları nezarette,
- O’nun intisabiyle kazandıkları şerefte,
- O’nun mülk ve melekûtunun mütalaasıyla aldıkları tenezzühte,
- O’nun tecelliyat-ı cemaliye ve celaliyesinin müşahedesiyle kazandıkları tenaumda öyle bir saadet-i azime vardır ki, akl-ı beşer anlamaz. Nur talebesi olmayan bilemez.
Risale-i Nurun hakikatleri bizim iç iklimimizde temizlik meydana getirmezse, o zaman bu dava kil u kal olur. Risale-i Nuru resmî, şeklî beyan etmekle hizmet mi olur? Nurun hizmeti kudsiyet-i Kuranidir, hayattır.
Demek biz, İsm-i Kuddüs’e mazhar olmazsak meyyit oluruz. O zaman malumat kurudur, kabuktur.!
Namaz bizi yıkıyor. İsm-i Kuddüse mazhardır.
“Ben 7 yıl demircilik yaptım; nefsimi emr-i İlahi ile dövdüm. 7 yıl çamaşırcılık yaptım; içimi yıkadım. 7 yıl bekçilik yaptım; kapısını bekledim, içeriye kimse girmesin.”
Bütün riyakârlık şirkinden takva lazımdır. Bütün kebairden takva lazımdır. Nefsin arzularından kurtarmak, nefsanî bir takvadır. Gayz ve gadaptan arınmak, ruhanî bir takvadır.
Demek, Allah’a kurbiyet için necata kavuşmak için İsm-i Kuddüse mazhariyetin peşinde olmak.
!!!Rububiyetin kudsiyeti ister ki, abd istiğfar ile Rabbini bütün nekaisten takdis etsin. “Subhanallah” kuddusiyeti terennüm ediyor.
Hz. Resullullah kim? Önce abd, sonra resul.
Allah’ı bilme keyfiyeti bir kulda artsa, Allah’a karşı kusurunu, aczini her an hatırlıyor.!
Abd-ı Muhsin: Allah’ı görür gibi ibadet edenler.
Abd-i Muhsinin Meşrebi: Sinn-i tekliften (15 yaşından), ta sekerattaki son ana kadar namazdadır, huzurdadır ehl-i huzurdur.!
O’nunla ol!
O’nunla anınla ol!
Dışı,sahra-yı kesrette, İçi umman-ı vahdette, Ezelden dost! Tefekkürü, tesbihtir Tekellümü, hikmettir. Sükûtu, tefekkürdür.Bakışı hikmettir.
İsm-i Kuddüs’e mazhariyet; aczini, fakrini, naksını anlamak gerekiyor: “Bütün dünya beni medh ü sena etse, inandıramazlar ki; iyiyim ve sahib-i kemalim.”
Alkış hissi, şöhret-i kâzibe, hubb-u câh maneviyatın aklını bulandırıyor. Öyle ise çare-i necat: “Kulsun, kusursun, tepeden tırnağa kusursun!”
Bu mana meşrebine maya olmazsa, riyadan kurtulamazsın. “Benim gibi günahkâr bir biçareyi…”
Kendini mahlûkatın en miskini bilmedikçe, rayiha-yı riyadan kurtulamazsın. (Hz. Musa’nın en son imtihanı: Uyuz köpek)
“Benden daha adi, daha alçak dünyada yok.” Bu meşreb; Zünun-u Mısrî’nin meşrebidir.
“Sabikune……….”
Risale-i Nur, meşreb-i sahabedir. Öyleyse bu ayetin işarî telmihî tabakaları içinde Risale-i Nurun meşrebine işaret eder.
Nokta-i hakikatte bu asırda sabikun, Risale-i Nurun halis talebeleridir.
- Sırr-ı İhlâs
- Hakikat-i Uhuvvet
- Sadakat-ı Sıddıkıye ile muttasıf
İslamiyet’in maneviyat hamurunda mana-yı hakiki, ashab-ı suffadır. Muhacirin ve ensardan en evvel onlar iman ettiler. Sabikun: Ashab-ı Suffa
Mehdiyetin ordusu içinde Risale-i Nurun kudsiyet sancaktarı mücerret nur talebeleridir.
Tarikat-ı salife, evliya-i izamın meslek ve meşrepleri dahi bu ordu içinde mevcuttur. Sabır ve şükür ile ashab-ı suffanın meşrebini taşımak…
Cenab-ı Hakkın Nur süpürgesi eski kirleri süpürdüğü için yeni tanıyan bir nur talebesinde bazı haller, şevk hâsıl olur. Çeşitli rüyalar görür. Bunlar geçicidir.
Risale-i Nur davasında sabır ve şükür ile mücehhez ashab-ı suffanın meşrebini taşımak lazımdır.!!!
Risale-i Nurun şahs-ı manevisinin tam mümessili olmak için tefani ve mahviyet sahibi olmak lazımdır.!!
Risale-i Nur dairesinde maddi ve manevi hak dava etmek, Risale-i Nurun şahs-ı manevisine muhalefettir.
Ashab-ı Suffanın zilvarî mümessili olmak için ibadet-i külliye ile kabe-i kemalata çıkmak için köle ve esir olmak lazımdır. Köle ve esaretin unvanını taşıyan her nur talebesi, şükür ve sabır ile mücehhez o zatların (ashab-ı suffa) necm-i nuraniyeti kazananların mümessilidir.
Devr-i müteselsil kaidesince mehdiyet ile ashab-ı kiram omuz omuza veriyor. Mehdi ile Hz. Ebubekir omuz omuzadır. Demek dava-yı Kuraniyeye, ahde sıdk u vefa lazımdır. Değil dünyasını, ahretini de feda edecek.
Ashab-ı Suffa kadar sabr ve şükür ile mücehhez başka gelmemiş. 113 veya 119 ayet Ashab-ı Suffaya bakıyor.!
Tarikattaki huzuzatları gibi bizde de hizmet şarhoşluğu afatından kendini vikaye etmek lazımdır.
Risale-i Nur hizmetinin neticesini maddi olarak görmek arzu ediyordum. Fakat şimdi yanıldığımı anlıyorum. Risale-i Nurun hizmeti nedir?
Birisine Risale-i Nuru anlattın. Eğer o anlatmanda ihlâs varsa, işte hizmet odur. O an içindedir. Yoksa illa netice hâsıl olacak da hizmet olacak demek değildir.
Hizmet yap, unut! Eğer unutmazsan meyl-i tefevvuk ejderha gibi ortaya çıkıyor.. Ucbun ejderhaları … O zaman ihlâs da, uhuvvet de, sadakat de, sabır da, şükür de yok oluyor.
Uhuvvete ihanet, Dava-yı Kuraniyeye ihanettir. İzzet-i İslamiye’yi muhafaza, Kuran’ın hükmiyetini ruy-ı zemine, kalplere nakşetmektir.
“Risale-i Nurun selameti ve şerefi için şahsi elemler, belalar, tahkirler karşısında müftehirane şükretmek, Nurdan aldığım dersin muktezasıdır.”
Zafiyet noktalarına dikkat etmek lazımdır. İnsan, elem ve belalara katlanabilir. Ama tahkiri kolay kaldıramaz.
Şu kafile-i Nur yürüsün fakir de arkasından sürünürse sürünsün.
Bir nur talebesinin kalbinde inkıraz, ruhunda sıkıntı varsa, onun Nurlarla iştigal etmediğinden gelen bir tokattır.
Korkunç bir hastalık: Zahiren hizmetin içinde, hakikatte Nurlarla imtizaç edemiyor. !! Ciddi ve sürekli hizmet için, kıraaten ve kitabeten ciddi meşgul olmak lazımdır.
Risale-i Nur hizmeti çok yüksek fedakârlık istiyor.
AZİZ SIDDIK KARDEŞLERİM,DUALARA VESİLE OLMASI HASEBİYLE.SELÂM DUAYLA
Âciz. Fakir. Alil. Nakıs. Nurlara hadim olmak arzusu ile yaşayan KADİR’in abdi takdim eder
www.NurNet.org