Umre Notları

Aralık 2016 günü Diyanet İşleri Başkanlığı’nca tertiplenen İstanbul 7. Umre kafilesinin toplanma merkezi İstanbul olduğu için, Türkiye’nin dört bir tarafından gelen 180 umreci, İstanbul Yeşilköy Hava Limanı’nda toplandık.

14 günlük umrenin seyr-ü seferine rehberlik eden İstanbul 7. Umre Kafile başkanı Hakan Duran Hoca, kafilenin grup imamlarından Yunus Polat, Mustafa Bilir, Mehmet Marmara, Süleyman Gubeş ve bayan irşat hocası Nurcan Yakut’un nezaretinde yurtdışı işlemlerimiz ikmal edildi. Daha sonra İstanbul 8. Umre kafilesi ile birleşerek toplam 340 umreci ve 12 din görevlisi ile birlikte saat 15.30’da Türk Hava Yolları uçağı ile Medine’ye doğru hareket ettik. 7. Kafile başkanı Hakan Duran, 8. Kafile başkanı Muhammed Zeki Bakırcıoğlu ve görevli imamlar yol boyunca Kur’ân’ı Kerîm’den sûreler okudular. Salâvat ve tekbirlerle umrecilerin gönüllerini fethettiler.

Evet, önümüzde bir yolculuk vardı, bir memleketten bir memlekette yapılan bir seyahat yolculuğuna benzemiyordu. Adı üzerinde “Kutsal mekânlara yolculuk” işte farkı bu… Manevî gelişim yolculuğu, Kâbe-i Muazzama’ya, Mescid-i Nebevi‘ye doğru bir vuslat yolculuğuydu bu… Uçağımız on iki bin metre yükseklikte bütün hızıyla Fahr-i Kâinat’a doğru uçarken, bizler de tekbirlerle bu hıza hız katıyorduk. Medine Hava Limanı’na saat 19’da indik. Pasaport giriş işlemlerimiz, otele yerleşinceye kadar saat 02’yi buldu.

Hocalarımızın eşliğinde Mescid-i Nebevi’ye gittik. Bu arada yağmur sağanak yağıyordu, amma rahmet hâlimdi, kimseyi incitmiyordu, tıpkı Medine halkı gibi hâlim ve sakindi, ıslatıyordu; fakat üşütmüyordu.

Ravza-i Mutahhara’nın dış duvarı önünde toplandık, kafile başkanı Hakan Duran Hoca, burada Medine hakkında bizlere bilgiler verdi, mevcut bilgilerimizi tazeledi. Efendimiz (asm) ile ilgili çok duygulu hatıralar anlattı… Hocalarımızın komuta zinciri ile tekrar otele döndük. 1–2 saat dinledikten sonra, sabah namazı için Mescid-i Nebevi’ye tekrar gittik. Namaza müteakip topluca Efendimizin (asm) kabrini ziyaret ettik. Adeta bir merasim bir resmigeçit heyecanı ile Efendimize (asm) salât ve selâm getirirken, O’ Zat-i Pak-i âli’yi de (asm) iki yaveri ile Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer sağında ve solunda bizi karşılayıp hoşamedi ettiklerini mânen müşahede ediyorduk. “Beni vefatımdan sonra ziyaret eden, sağlığımda ziyaret etmiş gibidir.” (Heysemi IV -2) Beş gün Medine’de kaldık, ibadetlerimizi aksatmadan zaman zaman kafile başkanı ve grup imamları eşliğinde ziyaret mekânlarına topluca gider, Efendimizin (asm) hatıralarını beraber yâd ederdik. Uhud Şehitliği ziyaret edildi, ruhlarına Yasin- i Şerif okundu.

Medine’de ki ziyaretimiz 5 Aralık 2016 günü tamamlandı, artık Mekke’ye, ilk vahyin indiği ve tebliğ edildiği o kutsal yerlerin havasını solumaya gidiyorduk. Bir yönde Medine’den ayrılık hüznü; bir diğer tarafta Mekke’ye kavuşma özlemi vardı içimizde… Hep beraber, “Allah’ım! Senin rızan için umre yapmak istiyorum. Bana kolaylaştır ve kabul et” duâsı yapıldı. “Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd Sana mahsustur. Nimet de Senin, mülk de Senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.” Yol boyunca böylece “Telbiye” okundu… Görevli hocaların engin tecrübeleriyle bütün umre ibadetlerimiz kontrol altında yapılıyordu. Harem-i Şerif’e gidip umre tavafı, tavaf namazı, Safâ –Merve Say’larını bitirdikten sonra tıraş ile İhramdan çıktık.

Mekke’ye 8 km. mesafede bulunan “Ten’im” bugün umre ihramı için en çok tercih edilen yerdir. Hz. Âişe, Resûl-i Ekrem (asm) ile Vedâ haccını ifa ettikten sonra “Ten’im”de ihrama girerek umre yapmıştır. Mescid-i Âişe onun hâtırasını taşır. Grup hocalarımızdan Yunus Polat: İhrama girmekle aslında biz makam-mevki, mal-mülk, sosyal ve ekonomik statümüzü bir kenara bırakır, dünya meşakkatiyle kirlenen zihnimizi, hava ve hevesleri peşinde koşan nefsimizi ve günah batağında kirlenmiş kalbimizi arındırmayı amaçlamalıyız. İhrama girmek için çıkardığımız elbiselerle birlikte servet, mal, mülk, şan, şöhret dünyaya ait ne varsa hepsini terk etmeye hazır olduğumuz duygusu ve samimiyetiyle ihrama girmeliyiz.” şeklinde duygu ve düşüncelerini bizlerle paylaştı. Artık rutin işlerimizin başında günde beş vakit namazı Kâbé’de kılmak, tavaf yapmakla zamanı değerlendiriyorduk.

Kâbe etrafında tavaf yapan insanlara bakıldığı zaman her birinin rengi ayrı, şekli ayrı, yapısı ayrı… Bu ayrılıklar içerisinde bir birlik görünüyordu. Her biri aynı Allah’a, aynı Peygambere aynı Kâbe’ye, aynı kıbleye yönelmiş lisanları ayrı da olsa dillerinde ki sedâ aynı, duâları aynı, dâvâları aynıydı.

Böyle mekânları gidip görmek şereflerin en yükseğidir. Bu vesileyle O Zat-ı Pakın (asm) yaşadığı, gezdiği mekânları da gezip ziyaret etmek bir bahtiyarlıktı. Ârafat, Müzdelife, Mina, Cennetü’l Muallâ, Mescid-i Cin, Hira Dağı ve Sevr Dağı gibi tarihi yerler ziyaret edildi.

Tarih 14 Aralık akşamı, artık veda zamanı gelmişti. Kafile Başkanı Hakan Duran, grup hocalarımız ile umreciler toplantı salonunda bir araya gelerek umre ziyaretinin değerlendirmesini yaptılar, Yunus Polat, Mustafa Bilir, Mehmet Marmara ve Süleyman Gubeş Hocalar sırayla Kur’ânı Kerîm’den sûreler okudular. Süleyman Gubeş Hoca’dan ilâhiler dinlendi.

Yunus Polat Hoca’nın şu duâsıyla sona erdi:

“Ya İlâhî ya Rabbim! Ülkemizi, devletimizi ve milletimizi terörden, her türlü dâhili ve harici saldırılardan muhafaza eyle. Ya Rab! Âlem-i İslâm’a birlik olmayı nasip eyle. Müslüman ülkelerin uyanmasını Kur’ân’a sarılmasını ve yekvücut olmasını nasip et.” şeklinde hayırlı bir duâ yapıldı. Ertesi gün tekrar Kâbe’ye gidilerek veda tavafı yapıldıktan sonra memlekete dönüş yapıldı. Cenâb-ı Allah yaptığımız umreyi dergâhında kabul etsin. Bize tekrarı, gitmeyenlere de gitmeyi nasip etsin. Âmin…

Rüstem Garzanlı

16.01.2017

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: