Yoğun Program

Sabah fişek gibi fırladı yataktan. Çünkü kendisini çok yoğun bir gün bekliyordu.

Önceki akşam ünlü işadamıyla yediği yemekte anlaşmaya varmışlardı ve bu sabah o işadamının şirketinde göreve başlayacaktı.

Üstelik yeni patronu sabah erken saatte çok önemli bir toplantı olduğunu söyleyip, mutlaka kendisinin de o toplantıda bulunmasını istemişti.

Akşam ise sadece özel kişilerin davet edildiği bir törene katılması gerekiyordu.

Hızlıca hazırlanıp evden çıktı. Geçen yıl kırmızı ışıkta beklerken arabasının koltuğundan dizüstü bilgisayarı çalındığından beri adet edindiği üzere çantasını bagaja atıp yola koyuldu.

Yola çıktıktan on dakika kadar sonra, trafik ekipleri tarafından durdurulup evrakları istendi.

– Ehliyet ve ruhsatınız lütfen!

Yeni işe başlayacağı için o kadar heyecanlıydı ki eli ayağına dolaşıyordu. Ceplerini kontrol etti. Yok! Torpidoda da yok! Siperliklerde? Yok!

– Bir saniye memur bey! Hemen bulacağım.
– Araç sizin mi?
– Evet benim!
– Fakat bunu ispatlamanız gerekiyor.

Son anda bagaja attığı çantayı hatırladı. Evraklar çantasındaydı. Hemen bagajdan çantasını aldı ve gerekli tüm evrakları memura gösterip yoluna devam etti. Ama bir hayli zaman kaybetmişti.

Hızla yeni işe başlayacağı şirketin bulunduğu plazanın otoparkına park etti arabasını. Fakat bu defa da plaza girişinde güvenlik vardı. Yeni işe başladığını anlatmaya çalıştı ama güvenliktekileri ikna edemedi.

Güvenlik Nuh diyor peygamber demiyordu.

– Beyefendi! Burada çalışıyorsanız lütfen ispatlayın.

Yeni patronuyla bir önceki gece anlaştığı için henüz şirkettekilerin de bilgisi yoktu onun geleceğinden. Bu yüzden şirketi aramak da işe yaramayacaktı. Kimliğini bırakarak bir ziyaretçi kartı aldı ve yukarı çıktı. Kendisine bir geçiş kartı verilene kadar böyle idare edecekti.

Şirkete girer girmez hemen toplantı salonunu sordu. Zaten çok vakit kaybetmişti. Daha ilk günden toplantıya geç kalmak yeni işyeri üzerinde hiç de güzel bir intiba bırakmayacaktı.

Hızlıca kapıyı vurup toplantının yapıldığı odaya girdi.

Bir anda tüm gözler kendisine çevrilmişti ama önceki akşam yemek yediği ünlü işadamı toplantıda yoktu.

Dondu kaldı.

– Beyefendi bu çok özel ve gizli bir toplantıdır.

– Biliyorum. Benim de bu toplantıya katılmam gerekiyor. Dün akşam Hakan Bey’le anlaşmıştık. Ben bugün bu şirkette işe başlayacağım.

– Hakan Bey bize böyle bir bilgi vermedi. Toplantıya katılabilmek için bu söylediğinizi ispatlamanız gerekiyor. Size yazılı, imzalı bir şey verdi mi?

– Hayır vermedi. Ama hemen kendisini arayıp onay alabiliriz.

Hakan Bey arandı ve onay alındı. Böylece toplantıya zamanında katılabildi.

Toplantının sonunda, sabahtan beri kaç defa kendisini ispat etmek zorunda kaldığını düşündü. Günde kaç defa kendimizi ispat ediyorduk farkında olmadan… Bir tanesinde kendini ispat edemeseydi ne büyük dertler açılacaktı başına.

İş çıkışı yine çantasını bagaja fırlatıp arabasına atladı ve evinin yolunu tuttu. Yolu yarılamıştı ki katılması gereken tören aklına geldi.

Hemen yolunu değiştirdi. Hızlı giderse yetişebilirdi.

Tören başlamak üzereyken o da salonun kapısındaydı. Fakat günün olayı yine peşindeydi.

Kapıdaki görevli:

– Beyefendi bu özel bir törendir. Sadece davetliler girebilir.
– İyi ya! Ben de davetliyim zaten.
– O halde ispatlayın davetli olduğunuzu.
– Kardeşim davetiye arabamda. Bagajda kaldı çantam…

Başka yolu olmadığını anladı. Daha fazla geç kalmamak için koşa koşa arabasına gitti. Davetiyeyi aldı. Kapıya geldi. Güvenliğe davetli olduğunu ispatladı ve içeri girdi.

Törenden sonra yine arabasına bindi. Uzun ve yorucu bir günün ardından kısa bir süre sonra evde olacağı için seviniyordu.

Ama işler hesap ettiği gibi gitmemişti. Aşırı yorgunluğun da etkisiyle bir anda arabasının kontrolünü kaybetti…

Gözlerini açtığında daha önce hiç görmediği türden iki varlık başında duruyor ve hep aynı soruları tekrarlıyorlardı:

– Rabbin kim?
– Dinin ne?
– Peygamberin kim?

Bunlar neye inandığıyla ilgili sorulardı. Neyse ki, çocukluğunda ailesinin onu yaz tatilinde gönderdiği, camideki Kuran kursunda bu soruların cevapları kendisine öğretilmişti.

Tam ezberlediği cevapları sıralayacaktı ki birden gün boyu yaşadıkları geldi aklına.

– Ya bu memurlar da gün boyu karşılaştıklarım gibi “İspatla!” derse!..

Muhiddin YENİGÜN

Bu yazı gözden geçirilerek Zafer Dergisinin 2016 Ekim (478.) sayısında yayınlanmıştır.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: