Abdulmüttalip ve Ebrehe
Elçi Hunata, Ebrehe’yle görüşmesini ister
Kureyş’in aziz reisi bu davete icabet eder
Abdulmüttalip zaten vakar ve heybetlidir
İri yapılı, güzellik sahibi, cömert, çok izzetlidir
Ebrehe, böyle görünce Mekke’nin aziz reisini
Elinde olmadan, duyar ona bir hürmet hissini
İtibarlı, şerefli, onurlu bir misafir gibi karşılar
Abdulmüttalip’ten istek ve arzusunu sorar
Mekke’nin azizi, “askerlerin almışlar iki yüz devemi ”
“İstiyorum tüm hayvanlarımın hemen iadesini”
Ebrehe birden bire müthiş bir şoka girer
Abdulmüttalip’le alay ederek şöyle der
“Görür görmez seni büyük bir insan sandım”
“Duyunca isteğini, böyle biri olmadığını anladım”
“Yıkmaya gelmişim atalarının tapınağı olan Kâbe’yi”
“Sen ise, istiyorsun benden iki yüz deveyi”
Reis, Ebrehe’nin alaycı tutumuna hiç aldırmaz
Vakar ve ciddiyet içinde kesinlikle asla kızmaz
Aziz reis, “ben develerimin sahibiyim” der
“Kâbe’nin de bir sahibi olduğunu” söyler
Der “o koruyucu, onu koruyacaktır elbette”
Bu sözler Yemen valisini getirdi hiddete
Sinirlenir Ebrehe, öfkeyle yüksek bir sesle
“Onu bana karşı, koruyamaz hiçbir kimse”
Abdulmüttalip izzetlidir sözün altında kalmaz
“İşte sen, işte o,” der “orası beni ilgilendirmez”
Mekke’nin aziz reisi alır develerini
Kâbe’yle baş başa bırakır Ebrehe’yi
Abdulmüttalip, Mekke halkına durumu eder izah
Tek bir güvendikleri var, o da Yüce Allah
İki yüz deveyi kurban olarak işaretler
Allah’a dua için hemen Kâbe’ye gider
Kâbe kapısının tutar halkasından
İstekte bulunur İhlâsla Yüce Allah’tan
“Ey Allah’ım! Bir kul bile korur sakınır evini”
“Kuvvetine galebe çalmasın sende koru beytini”
Duadan sonra tavsiyede bulunur halka
Boşaltın Mekke’yi çıkın dağ başlarına
Kureyş halkı üzgün, şehri kaplar bir hüzün
Garip kalmış Mekke, Kâbe ise mahzun
Borborunbekir-Bekir Özcan
www.NurNet.org