Akademisyenlerle Boğaz Turu
3. Genç Akademisyenler Konferansı hafta sonu gerçekleşti. Konferansla ilgili duyuru ve yazıları web sitemizde yayınladık ve bundan sonra da yazılar gelirse yayınlayacağız.
Dün Ruba Vakfı’nda ki ağabeyler konferansa gelen akademisyenlerin boğaz turu yapacaklarını ve bizimde bu tura eşlik edip izlenimlerimizi nurnet.org sitemizde aktarmamızı istediler. Bizlerde hay hay deyip yola çıktık.
İkindi namazında Eminönü’nde Ahi Çelebi Camisinde namazı kıldık ilginçtir o kadar o camiyi gördüğümüz ve müşahede ettiğimiz halde hiçbir özelliğini bilmediğimizi öğrendik. Cami vakit namazında ki en kalabalık ve en akademisyen cemaatiyle birlikteydi. İmam efendi namazdan hemen sonra cami hakkında kısa bir konuşma yaptı önemine binaen onu da arz edelim.
“Ahi Çelebi Camii, dünyadaki ilk kaleme alınan seyahatnamenin başlangıç noktasına ev sahipliği yapmaktadır. Evliya Çelebi’nin hayatında mabed olarak da eşsiz bir tarihi kıymet taşımaktadır. Büyük seyyahımız Evliya Çelebi, seyahatnamesinin girişinde bahsettiğine göre meşhur rüyasını Ahi Çelebi camiinde görmüştür. Bir rivayete göreyse rüya ile uyanıklık halinde yani yakaza âleminde sabah namazı vaktinde gerçekleşmiş olan hadise ise şudur: Sabah namazı vakti Evliyalar, Peygamberler ve Sahabeler sabah namazını kılmak üzere camiye gelirler. Sabah namazını Peygamber Efendimiz kıldırır ve namazdan sonra Evliya Çelebiyi yanına çağırır. Evliya Çelebi o heyecanla Peygamber Efendimizin eline öptükten sonra dili sürçer ve “Şefaat Ya Resulallah” diyeceğine “Seyahat Ya Resulallah” der. Bu olay karşısında tebessüm eden Peygamberimiz (s.a.v)’de “Seyahatin ve Şefaatim mübarek olsun” der ve Evliya Çelebinin macerası başlar.”
Tabii cemaatin çoğunluğunu yurtdışından gelen akademisyenler oluşturduğu ve Türkçe bilmedikleri için meseleyi anlamazlar ama çıkarken dağıtılan broşürlerden –İngilizce, Arapça ve Türkçe- alırlar ki daha fazla bilgi bu broşürlerde mevcuttur zaten.
Saat 18:00 gibi yanaşan vapurla seyahatimiz başlayacaktır.
Dilleri ayrı, renkleri ayrı, elbiseleri ayrı, yaşadıkları ülkeler ayrı olmasına rağmen hepsinde aynı mütebessim sima, aynı sevinç ve aynı fikriyatın yattığını uzaktan seyreden herkes anlayacaktı.
Muhabbeti, sevgiyi ve kaynaşmayı amaçlamakla beraber ayrıca yeni dostluklar kurmayı hedefleyen bu gezi 8’er kişilik masalarda yenen yemeklerle başlar, muhabbet o kadar dereceye gelmiştir ki boğazda gezdiklerinin farkında bile değillerdir. Adeta o eşsiz manzara kaçırmaktadırlar ki bunu anlayan bazı ağabeylerimiz mikrofonu eline alıp “Sevgili misafirlerimiz yemek yerken, muhabbet ederken boğazın manzarasını da kaçırmayınız” şeklinde birkaç defa anons yaparlar.
Yemekten sonra İhsan Atasoy’un o güzel sesinden yemek duası ve akabinde aşrı şerif okuması, ardından ilahilerin seslendirdiği ve daha sonrada gezi esnasında programla ilgili bazı akademisyenler kısa kısa konuşma yapmasıyla devam etti.
Cemil bey’in sponsorluğunda ki bu gezide ayrıca yurtiçinden Üstadımızın talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey başta olmak üzere, Kayseri’den Abdurrahman Aras hocamız, Risale-i Nur’ları Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım ağabey ve ismini sayamadığımız birçok ağabey ve kardeşlerle hasbihal etme imkânına zemin hazırlanmıştı. Yurtdışı hizmetleriyle alakadar hem yurtiçinde bulunan hem de bizzat yurtdışında kalan ağabeylerimizinde iştirakleri yurtdışından kısada olsa bilgi almamıza olanak sağladı. Tercümelere ne kadar ihtiyaç duyulduğu, yurtdışında ki hizmetlerin ne kadar az olduğu ve bu noktada maddi ve manevi yardımlara ihtiyaçlarının olduğunu dile getirirken, yapılan tercümeler, edilen hizmetler ve karşılaşılan güzel faaliyetlerinden bahsettiler. Çok kısa zamanda az bir gayretle hizmetlerin ne kadar çok inkişaf ettiğinden bahisler açılarak sadece buralara bir meyil bile çok hizmetin kapısını açtığını ve açacağını söylediler.
Daha anlatılacak çok şey var ama bazı şeylerin daha iyi anlaşılabilmesi için yaşanması lazım tabii ki, onun için yurtdışına gidip oradaki ihtiyacı görmeden buradan menkıbeler okumak ya da yazmak çok şey ifade etmeyecekti.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki: “Biz İslamiyet’e yakışır doğruluğu ve doğru İslamiyet’i ve Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimizi şüphesiz en iyi Risale-i Nur’lar vasıtasıyla tanımışız ve sadece bizim değil bütün dünyanın Risale-i Nur’lara ihtiyacının ne kadar şedit olduğunu bir kez daha müşahede etmişiz.” Gene Üstad’ımızın dediği gibi “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak.” Ve “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet’in olacaktır.” Bizlerde amenna ve saddakna Ya Üstad diyoruz ve bu gibi faaliyetlerin bu sözlere en büyük delili olduğunu ifade ediyoruz.
Bizde ayrıca bu programı düzenleyen başta “İstanbul İlim ve Kültür Vakfı” ve Prof. Dr. Faris Kaya olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürü bir borç biliyoruz.
Not: İsmini zikretmediğimiz ağabeylere de teşekkür ederiz, objektifimize yansıyan bazı kareleri de sitemizde göreceksiniz.
NurNet.Org Editörleri