Altıncı Mesele

Meyve Risale’si Bediüzzaman’ın Denizli yıllarında yazdığı bir eser. Denizli hapishanesinin bir meyvesi, ağacın  toprağın altında kökleri ile yaptığı tahkikattan sonra, sıkıntılı anların akabinde dalların ucunda meyveler meydana getirmesi gibi, Denizli hapsinin sıkıntılı günleri de Meyve risalesini netice vermiş. Bediüzzaman’ın mahpusları nazara alarak çok sade bir dille üslup  endişesi düşünmeden yazdığı sehlimümteni türü bir eser. Bediüzzaman birçok yerde tevhid konusunu , materyalizmi eleştirir, altıncı mesele bütün bunların sade bir dille özetlendiği kompirme bir risale-i mümtaz.

Bediüzzaman kendisine  “muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar “ denmesine karşılık onlara bir  tevhid penceresinden okuma tarzı salıkverir. Bugün bütün ilimlere her safhada esas olacak bir okuma şeklidir. Ülkemiz bölünmemiş ama huzurun katledildiği bir ülke , devlet bunları fikren, fiilen, dinen, ilmen, kültüren engelleme yıllarını geride bıraktı. Artık anarşinin silahtan başka şeyle önlenmesi mümkün değil. Ülke çapında bir televizyonda birkaç yıl konuştum konuştuğum şeylerin meyvelerini ta İstanbul’da nereye gitsem görüyordum. İstanbul Bayezıt ‘da bir dükkandan bir şey almak istedğimde şahıs beni tanıdığını söyledi, Hatay’da  derste yine öyle. Bir üniversite hastahanesinde bir bayan kan alırken konuşmalarımdan etkilendiğini söylemişti, birkaç kıskanç her nasılsa risale okumuş dedikodularla  o konuşmalara engel oldular. Bizi bitiren bu yerini yalan ve zulümle doldurmuş  adamlar. Hayatımızı kıskançlık ve çekememezlikler bitirdi. Isparta’da Akif hakkında konuşulacak bir tarihçi bir başka üniversiteden bir başka tarihçiyi çağırıyor, al sana Akif anması. Kimlik bunalımı yaptık oldu diyen mantığın sonucu.

Bediüzzaman bir kural söyler öğrencilere “sizin okuduğunuz fenlerden her bir fen kendi lisan-ı mahsusu ile  mütemadiyen Allah’tan bahsedip Halıkı tanıttırır, muallimleri değil onları dinleyiniz” der. İlimin Allah’a açılan kapısı yoksa  ateizme açılan kapıları vardır, bugün müsbet ilimler dediğimiz ilimlerin hepsi ateizme hizmet ediyor. Üniversite ateist nihilisit ve anarşist yetiştiriyor,

Bediüzzaman altıncı meselede tevhidi örnekleri sunar. Eczahane, fabrika, iaşe anbarı, elektirik lamba ve fabrikası, kitap örnekleri ile tevhidi anlatır. Bediüzzaman nebatat ve hayvanatı macun ve tiryaka benzetir. Nasıl macun ve ilaç bir terkiple elde edilirse, her canlının da bitki olsun , hayvan olsun bir terkibi vardır. Eczahanedeki ilaçlar nasıl  belli maddelerin belli oranlarda bir araya getirmesinden oluşturuluyorsa, hayvan ve bitkiler de böyle terkiplerin sonucunda meydana geliyor. O eczacı nasıl varsa bu kainat denilen büyük eczahanenin de bir eczacısı ve sahibi  vardır . Burada kullanılan tıp ilminin  ölçüleridir. Farmakoloji ve tıp ilminin felsefesini yaparak tevhide uygular Bediüzzaman.

Bediüzzaman dünyayı seyyar bir  Rabbani makinaya benzetir. Ondokuzuncu yüzyıl bilimsel felsefesi evreni bir makinaya benzetti. Bediüzzaman bunları biliyor, her ağaç ve canlı bir makine gibi çalışır. Bir ağacın kökleri yerden dalları havadan aldıklarını birleştiriyor, bir yıllık bir çalışma süreci ile meyveyi veriyor, ve onu verdikten sonra, fabrikayı temizliyor ve gelecek yıla hazırlıyor. Tam hassas bir makine .Elbette makine ilminin  ölçüleri ile kainat içinde sayısız fabrika bulunun bir fabrikalar topluluğudur. Ne kadar büyük bir fabrika, ve ne kadar bir büyük fabrika sahibi .

Depo, iaşe anbarı ve dükkan örneğinde de, yüz binler ayrı ayrı erzak isteyen taifeleri içine alan yeryüzü denilen bu Rahmani iaşe anbarı. Hiç kimse iaşesini alamadığı için şikayetçi değil, her şey muntazaman  hazırlanan rızkına ulaşıyor. Gemiye ve trene benzetir dünyayı. Harika bir örnektir. Bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede gezen gemidir. Tasarım ve muhayyile ne kadar zengin, imajın harikalığı ve orjinalliği ortada “Bir senede yirmi dört bin senelik bir dairede muntazaman seyahat eden ve yüz binler ve ayrı ayrı erzak isteyen taifeleri içine alan  alan ve seyahatiyle mevsimlere uğrayıp , baharı bir büyük vagon gibi binler ayrı ayrı taamlarla doldurarak  kışta erzakı tükenen  biçare zihayatlara getiren  ve Küre-i Arz denilen bu  Rahmani iaşe anbarı  ve sefine-i sübhaniye ve binbir çeşit cihazatı ve  malları  ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve dükkan-ı Rabbani  ne derece o fabrikadan büyük ve mükemmel ise okuduğunuz veya okuyacağınız fenni iaşe mikyasıyla , gıda dağıtım ordusu, o katiyette o derecede  küre-i arz deposunun Sahibini, Mutasarrıfını , Müdebbirini bildirir, tanıttırır, sevdirir.”

Bilmek ve tanımak ve sevmek birbiri ardınca. Sevgi ancak bilmeye ve ondan hareketle tanımaya ve ondan hareketle sevmeye dönüşür. İnsanlar Allah’ın layıkı ile bilmediği ve tanımadığı ve sevmediği için  camiler  ihtiyarlarla dolu. Gençlerin bildikleri tanıdıkları ve sevdikleri başka.

Bütün sevgileri atıp içimden

Varlığımı yalnız ona verdim ben

Diyor şair, Yunus daha ileri ,

Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene sen ver onu bana Seni gerek Seni

Bediüzzaman ilimden hareketle Allah’ı bildiriyor, ilimlerin yorumu ile , sonra bilinen tanınır, tanınan da sevilir. Sevgi de ikinci hakikatte ki gibi ibadetle sevdirir.

Otuz yıldır bir şablon var, terörü karşı uygulanan.

Tebdir yok, önlem yok, törür eylemi gerçekleşiyor, devlet adamları kararlılık ifadeleri kullanıyor, eylemin tahkiki, sonra bir süre pembe günler arkasından yeni bir trajedi. Özal, ben Diyarbakır’da iken akşam kızardı bunlara, sabah on asker öldürülürdü. Yıllar böyle geçti eğitim aynı, müfredat aynı , hocalar öğretmenler idealsiz, ideal katledilir.

Geçi aylar geçti yıllar geçti seneler

Silahlar susmadı susmadı çeneler

Bediüzzaman “mucizekar kumandan” imajını kullanır. Onu tanıtır” Dörtyüzbin millet içinde bulunan ve her milletin istediği erzakı ayrı

Ve istimal ettiği silahı ayrı

Ve giydiği elbisesi ayrı

Ve talimatı ayrı

Ve terhisatı ayrı

O ayrı ayrı milletlerin

Ayrı ayrı erzaklarını

Ve çeşit çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihazatlarını, hiçbirini unutmayarak  ve şaşırmayarak verdiği o acib ordu  ve ordugah , şüphesiz bedahetle  o  h a r i k a  ku m a n d a n ı gösterir, takdirkarane sevdirir.”

Kumandan imajını kumandan-ı azam , kumandanı akdes imajları ile genişletir. Bu kumandanlar hayretle izlenir, bilinir, sevilir. Burada hayret ve takdisle bildirir. Tahmid ve tesbihle  sevdirir.

Harika şehrin milyonlar elektirik lambalarının yandırılması, dünya sarayının damındaki yıldız lambalarının aydınlatılması ve birbiri içinde idaresi , bunların tanıtılması, tesbihatı , takdisatı , perestişi. Her tevhid dersini sevmek ve perestiş ile bitirir. Bediüzzaman.ilimlerin hedefi de budur  zaten tanıtmak, bildirmek, sevdirmek, pereştiş ettirmek, ibadet. İlimlerimizin anlatımına bak gittiği yere bak.

Bediüzzaman yüzlerce fenni böyle ilahi bir bakış açısı ile yorumlamıştır eserlerinde “İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundanher bir fen, geniş mikyasıyla  ve hususi aynasıyla ve dürbünlü gözüyle  ve ibretli nazarıyla bu kainatın Halık-ı Zülcelalini  esmasıyla bildirir, sıfatını, kemalatını tanıttırır.” İlimlere dört değişik noktadan bakar.

Geniş mikyas; İlim Allah’ı tanımaya büyük ölçüler verir

Hususi ayna; Her ilmin hususi aynasında Allah fiileri ile görülür

Dürbinli göz; Her ilim ayrıntılı olarak Allah’ı tanıtır

İbretli nazar; Görülen şeyler ibret ile değerlendirilir.

Bediüzzaman nasıl bir fen yorumcusu , ilim ve tevhid  yorumcusu. İlimlerden hareketle gözlemlerle Allah’ı  tanıma ve bilme talimcisi.

Himmet Uç

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: