Cenab-ı Hakkın Kanunları

Cenab-ı Hakkın atâ, kaza ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, bir şey hakkında verilen kararın iptali ve hükmün kaza edilmekten affedilmesi, yani bağış, ihsan, lütuf ve ikram manasındadır.

Kaza, olacağı Cenab-ı Hak tarafından bilinen ve takdir olunan şeyleri zamanı gelince yaratmasıdır.

Kader ise, İlâhî hüküm; Cenab-ı Hakkın takdir ve tayin etmesidir.

Bediüzzaman hazretleri, bu üç kanunu şöyle açıklıyor: “…Atâ kaza kanunu, kaza da kaderi bozar Meselâ bir şey hakkında verilen karar kader demektir. O kararın infazı kaza demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek atâ demektir. Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanunun kat’iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler. Demek atânın kazaya nispeti, kazanın kadere nispeti gibidir. Atâ, kaza kanunun şümulünden (kapsam) ihraçtır; kaza da kader kanunun külliyetinden ihraçtır. Bu hakikate vâkıf olan arif, “ Yâ İlâhî! Hasenatım Senin atândandır, seyyiatım da Senin kazandandır. Eğer atân olmasa idi, helâk olurdum” der.1,

Atâ kaza kanunu, kaza da kaderi bozar, örneğin: Bir memur çalıştığı işyerinde memuriyet adabına uygun olmayan bir suç işlemiş olduğunu, bu eylemine karşı işyeri amiri disiplin yönetmeliğine göre bir yıl memuriyetten uzaklaştırma cezası ile memuru tecziye ettiğini düşünelim. Daha sonra eyleminden pişmanlık duyan memur, amiri tarafından affetmesi atâ manasına gelmektedir; kulun işlediği bir suçtan dolayı Allah, (cc) tarafından affedilmesi de atâ kanunudur. Dolayısıyla atâ kanunu ile kaza kanunu bozulur. Kaza kanunu işlenmediği için ön görülen bir yıllık kader cezası da bozulmuş oluyor.

Keza, Bediüzzaman Lam’alar eserinde şöyle diyor: Hadis-i şerifte vârit olmuştur ki, “Bazen bela nâzil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.” Şu hadîsin sırrı gösteriyor ki, mukadderat, bazı şerâitle vukua gelirken geri kalır. Demek, ehl-i keşfin muttali olduğu mukadderat mutlak olmadığını, belki bazı şerâitle mukayyet bulunduğunu ve o şerâitin vuku bulmamasıyla o hâdise de vukua gelmiyor. Fakat o hadise, ecel-i muallâk gibi, Levh-i Ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İspat’ta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelîye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıkamıyor.2,

Şunu kesin bilelim ki, Levh-i Mahfuz kaderin en son basamağı olduğu için, Cenab-i Allah’ın Levh-i Mahfuzda belirtiği kaderin değişmesi mümkün değildir. Ancak daire-i mümkinatta bir defteri yazar- bozar tahtası hükmünde Levh-i Mahv ve ispat vardır. “Levh-i Ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İspat’ta” atâ kanunu ile çalışır ve mukadderat olarak yazılan bazı hükümler iptal edilebilir.

Bu hakikate vâkıf olan arif: “Yâ İlahi! Hasenatımız senin atândandır. Seyyiatımız da senin kazandandır. Eğer atân olmasaydı helâk olurdum.” der.

06.03.2017

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1- Mesnevî- i Nuriye sy.326

2- Lem’alar, 16. Lem’a’ sy.104

Sende yorum yazabilirsin