Çocuklar Hayatı Hayret Makamında Kucaklamak İster

Çocuklarına iyi bir anne olabilmek ve daha da ötesi onları ‘yaratılmış oldukları ahsen-i takvim’ kıvamınca iyi bir müslüman olma yolunda doğru bir rehber olabilmek için birçok kitap, makale, seminer v.b yol gösterici, klavuz diyebileceğimiz yardımcılarla yol almaya gayret gösteriyoruz.

 

Ancak bu yolculukta bizim birçok kez tökezlememize, sorularımıza yanıtlar bulmamıza yardımcı olacak dinamiklerin gönül hazinelerimizde, asli fıtratımızda saklı olduğunu birçok defa unutabiliyoruz.

 

Günümüz dünyasında birçok anne baba çocuklarını apartman dairlerinde ve çoğu zaman da yaşıtlarından uzak veya sınırlı zamanlarda yaşıtları ile vakit geçirebilecekleri mekanlar bulabiliyorlar…

 

Bunun için hangi yaş aralığı uygun olur? tartışmalarını bir kenara bırakacak olursak, çocuğun aslında neye, kime ve hangi zamanda ihtiyacı olduğu sorularını yanıtlamamız lazım.. Ama gönlümüzün iç sesini bastırmadan, ona kulak vererek…

 

Evet, çocuklarımıza apartman dairelerinde maalesef, çocukluklarının gereğince hareket ve yaşam alanları sunabilmekte zorlanıyoruz… Zira çocuk koşmak ister, çocuk gönlünce zıplamak ister, çocuk çığlık çığlığa bağırmak, çocuk toprakla temas etmek, kirlenmek, su birikintisine ayakkabısı ile defalarca basarak, o sesin ahengine ruhunu kaptırmak ister.

 

Çocuk, hayret makamında, fıtratına uygun bir hayat yaşamak ister.. Peki bu hayatın yoğun koşturmasında kendini kaybeden, gönlünün sesine uzak düşen ebeveyn, komşu ve büyüklerle nasıl mümkün olabilir ki?

 

Çocuk biraz koşayım dese,

 

-Aman koşma evladım, alt komşu rahatsız oluyor.

 

Az zıplasa,elinde sopası hazır bekleyen, alt komşu hemen başlar ‘tak tak’ ikazlarına… Çocuk ne yapsın, komşular, anne- babalar ve gönlünün iç sesi arasında sıkışır kalır….

 

Ruhunun akan o coşkun nehrine sürekli set çeker büyüklerin acımasız, anlayışsız ikazları.. Eline bir kalem geçer, kâğıda değil de duvara çizeceği tutar ama bu sefer de anne- baba çığlıkları yükselir. Yine susar çocuk… Kimi zaman bunun peşi sıra cezalar da gelir.. Çocuk susar.. Çocuk yüreği ağlar… Kimi zaman kendine kuytu köşe arar, oyun arar aslında çocuk, o esnada mutfak masasının altı uygundur, tam aradığı bir mekandır der. Giriverir, saklanır orada… Kalkayım derken, deviriverir masanın üstünde ne varsa… Yine titiz anne- baba durmaz çığlık sesleri yükselir, kimi zaman hakaretler ardı sıra eklenir…

 

Çocuk ne yapsın? Susar… Bu büyükler nasılda anlayış yoksunu olmuştur? Bir zamanlar çocuk olduklarını nasıl da unutmuş, nasıl bir gafletin girdabında boğulmuştu?

 

Onlara zaman ayırmadıkları yetmiyormuş gibi bir de onların hayatı tanımasına, anlamısına da hiç mi hiç yardım etmiyorlardı. Tek bildikleri kural koymak ve onlara uyulmadığında kızıp, bağırmak ve ceza vermekti.

 

Çocuk, ne büyük nimettir oysa.. En güzel emanetidir Rabbimiz’in.. Bu emanetten sorulacağız… Şükrü büyük emek isteyen bu güzel emanetlere nasıl bir anne-baba olduğumuzdan…

 

.Hz. Peygamber SallAllahu Aleyhi Vesellem “Çocuklarınızla çocuklaşındiye hadis-i şerifte buyuruyor.

 

Hz. Ali Efendimiz ise ‘Çocuklarınızla 7 yaşına kadar oynayın, onlarla çocuklaşın, 15 yaşna kadar onlarla arkadaşlk edin ve daha sonra onlarla istişare edin’ buyuruyor.

Çocuklar, şefkat ve merhamet ile kucaklanmak ister.. Çocuklar anlayış ister… Çocuklar tepeden onlarla konuşan, adeta birer dev gibi onlara tepeden hitap eden büyükler değil, tıpkı Güzeller Güzeli Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam gibi seviyelerine eğilip, muhatap alınmak ister…

Çocuklar, gönül dünyalarını incitmeyen, kırmayan, onları teknolojinin kucağına atmayan, onları merhametle, sabırla kucaklayan anne,baba ve büyükler ister..

Çocuklar hayret makamında, hayatı kucaklamak ister…

Hz. Enes,  Peygamberimiz’in 10 yıl hizmetinde bulunmuş ve bir kere olsun yaptığı bir iş için kendisine “Bunu niçin böyle yaptın?!” yapmadığı bir şey için de “Bunu niye böyle yapmadın?!” demediğini rivayet ediyor. (Müslim, Fezâil: 132. )

Yine Hz. Enes’ten rivayet edilir, “Resûlullah ( aleyhisselâm ) insanların en güzel huylusu idi. Beni bir gün bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim. Fakat gidecektim. Emrini yapmak için dışarı çıktım. Çocuklar dışarda oynuyordu. Onların yanından geçerken arkama baktım Resûlullah ( aleyhisselâm ) arkamdan geliyordu. Mübârek yüzü gülüyordu. “Yâ Enes! Dediğim yere gittin mi?”buyurdu. Evet gidiyorum, Yâ Resûlallah dedim.

Selva Sönmez  – cocukaile.net

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: