Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

İmam Zeynü’l-Âbidin aleyhisselam, Ramazan ayının gecelerini genelde ibadet etmekle geçirirdi ve sahur vakti olunca şu duâyı okurdu (.. duanın devamı):

Ey Rabbim; sana yönelen, keremine sığınan ihsan ve nimetlerini tanıyan bir kulun olarak kapına gelmişim. Sensin affını günahkârlara çok görmeyen cömert. Fazlın eksilmez ve rahmetin azalmaz. Biz, senin kadim ve ezeli affına, sonsuz lütuf ve rahmetine güveniyoruz. Ey Rabbim; acaba bizimle, sana olan umut ve beklentimizin aksine mi muamele edeceksin?! Veya, umutlarımızı boşa mı çıkaracaksın?! Hayır! Kesinlikle. Ey Rabbim! Senin hakkında böyle bir zanna sahip değiliz ve senin dergahına olan umudumuz bu değildir.

Senden arzu ve beklentimiz çok büyüktür. Sana karşı günah işledik, ama arzumuz günahlarımızı örtmendir. Seni çağırdık, ümidimiz duamıza icabet etmendir. Arzumuzu gerçekleştir, ey mevlamız! Yaptıklarımızın karşısında neye müstahak olduğumuzu biliyoruz. Ama sen halimizi biliyorsun. Biz de biliyoruz ki, sen katından bizleri eli boş geri çevirmezsin. Biz senin rahmetine layık olmasak da, sen, sonsuz lütfünun gereği bize ve günahkârlara ihsanda bulunmaya layıksın. Layık olduğun şeyin hürmetine bize ihsanda bulun. Bize ihsan ve bağışta bulun; çünkü senin bağışına muhtacız.

Ey çok bağışlayan; senin nurunla hidayete erdik, fazl ve ihsanınla gâni olduk; nimetinle sabahladık ve akşam ettik. Günahlarımız sana aşikârdır. Allahım, senden af diliyoruz ve tekrar sana dönüyoruz. Sen, bize çeşitli nimetler vererek şefkat gösteriyorsun. Biz ise bunun karşısında günah işliyoruz. Senin hayrın daima bize inmektedir, bizim ise fenalığımız sürekli sana gelmektedir. Her zaman kerim bir melek kötü amelimizi senin huzuruna getirir; ama, bu (amelimizin kötü olması) bize, bol bol zahirî ve batinî nimetler vermene engel olmuyor. Her şeyden münezzehsin. Yarattığında ve tekrar dirilttiğinde hilmin, keremin ve lütfün sonsuzdur. İsimlerin mukaddestir, medhin yücedir. Tüm eser ve nişanelerin güzeldir. Allahım! Senin lütuf ve hilmin o kadar büyük ve çoktur ki, asla beni hatalarım ve kötü işlerimle değerlendirmezsin.Ey Mevlam! Ey mevlam!Ey Mevlam! Bağışla bizi; bağışla bizi; bağışla bizi.

Allahım, bizi, kendini anmaya muvaffak et. Gazabından aman ver, azabından uzak eyle, bahşişlerinden bize de nasip eyle. Bize, evini (Ka’beyi) ve Peygamber’inin kabrinin ziyaretini nasip eyle; salat, rahmet, mağfiret ve hoşnutluğun ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun. Muhakkak ki sen -kullarına- yakın ve onların duâlarına icabet edensin. Her yaptığımızı kendin için itaat kıl. Bizi, kendi dininin ve Peygamber’inin (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun.) sünneti üzerine öldür.

Beni ve anne-babamı bağışla. Onlara merhamet et. Beni onlar büyüttü; hakkımdaki ihsanlarına karşı onlara ihsanda bulun, Onların günahlarını bağışla.

Mü’min erkekleri ve kadınları, onların dirilerini ve ölülerini bağışla. Bizleri hayır işlerde onlara takipçi kıl.

Allahım, dirimizi, ölümüzü, huzurda olanımızı ve olmayanımızı, erkeğimizi, kadınımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü, efendimizi ve kölemizi (bunların hepsini) affet. Allah’dan dönenler yalan dediler ve onlar zor bir sapıklığa düştüler ve onlar açık bir hüsrana uğradılar.

Allahım; Muhammed’e ve Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine salat et. İşimi hayırla sonuçlandır. Önemli dünya ve ahiret işlerimde bana yardımcı ol. Bana acımayanı, bana musallat etme. Kendi katından bana daima bir koruyucu nasip eyle. Verdiğin güzel nimetleri elimden alma. Kendi lütuf ve kereminden bol, helal ve temiz rızık bana nasip eyle.

Allahım; beni korumana al, her beladan koru ve beni kendin himaye et. Bu yıl ve her yıl bana kendi evinin (Ka’be’nin) ziyaretini nasip eyle. Peygamber’inin kabrinin ziyaretini ve İmamların ziyaretini (Allah’ın salat ve selamı onlara olsun) nasip eyle. Ey Rabbim; o kutsal ve şerefli yerlerde bulunmaktan beni mahrum bırakma.

Allahım; bana, bir daha günah etmemek üzere tövbe etmeği nasip eyle. Kalbime, iyi iş yapmayı ilham eyle; iyi olana amel etmeyi, gece, gündüz ve beni yaşattığın sürece senden korkmayı, bana nasip eyle, ey alemlerin Rabbi!

Allahım; ne zaman sana ibadet etmeğe hazırlandımsa ve namaz kılmak için sana yöneldimse bana dalgınlık ve uyku verdin, sana yalvarış ve münacat halini benden aldın. -Allahım- neden böyle bir duruma düştüm? Ne zaman ıslah olduğumu ve tövbe edenlerin toplantılarına katılmaya yakın olduğumu sandımsa azmimi kıran ve sana kulluk etmeğe engel olan önemli bir hadiseyle karşı karşıya kaldım. Ey mevlam yoksa beni kapından kovmuş ve hizmetinden kenara mı itmişsin?

Belki de, senin hakkını hafife aldığımı gördüğün için beni kendinden uzaklaştırmışsın. Veya senden yüz çevirdiğimi gördüğün için bana gazap etmiş veya beni yalancılardan sayıp da teveccühünden atmışsın veya nimetlerinin şükrünü yerine getirmeyen bir kul olduğumu gördüğün için beni mahrum etmişsin veya alimlerin toplantısından uzak olduğum için beni aşağılamış veya beni gafillerden sayıp dolayısıyla rahmetinden ümidimi kesmişsin. Veya başı boş insanların toplantılarına meyil ettiğimi görüp beni onlara dost kılmışsın veya benim duâmı işitmek istemediğin için beni dergahından uzaklaştırmışsın veya suçum, günahım ve senden utanmadığım için beni cezalandırmışsın. Ey Rabbim! Eğer beni affetsen bu sana yaraşır; nitekim, benden önce nice günahkârları sen affettin. Çünkü -Ey Rabbim- senin lütuf ve keremin günah işleyen kulları cezalandırmaktan daha yücedir; ben de senin lütfüne sığınıyorum. Gazabından senin merhametine doğru kaçıyorum. Affın hakkında iyi kanaate sahip olana mağfiretin muhakkaktır.

Allahım! senin fazl ve hilmin o kadar büyük ve geniştir ki, hiç bir zaman beni amel ve günahımdan dolayı aşağılamazsın. Ey Mevlam! Ben neyim ve değerim nedir ki?!Ey Mevlam! Lütuf ve keremin hürmetine beni bağışla. Kusurlarımı ört. Zatının azameti hürmetine günahımdan geç.

…Ey Mevlam! Ben, senin büyüttüğün küçüğüm; ilim bahşettiğin cahilim; hidayet ettiğin yolunu kaybedenim; yücelttiğin hakirim; güvence verdiğin korkanım; doyurduğun aç ve suya kandırdığın susamışım; giyindirdiğin çıplağım; zenginleştirdiğin fakirim; güçlendirdiğin zayıfım; aziz ettiğin zelilim; şifa verdiğin hastayım; bağışta bulunduğun dilenciyim; günahını örttüğün günahkârım; hatasını bağışladığın hatakârım; (neslini) çoğalttığın azım; yardım ettiğin mustazafım; huzuruna kabul ettiğin kovulmuşum.

Ey Rabbim! Ben, gizlide senden hayâ etmeyen utanıp çekinmeyen, açıkta seni gözetmeyen zavallıyım. Ben, büyük musibetler sahibiyim. Ben, Mevlasına karşı çıkan cüretkârım. Ben, gökyüzünün güçlü Rabbine isyan eden biriyim. Ben, büyük günah yolunda malını harcayanım. Ben, büyük günahlara doğru koşanım. Bana mühlet verdin, kendime gelmedim. Günahlarımı örttün, çekinmedim. Günah işlemekte haddi aştım. Beni gözünden düşürdün, yine kendime gelmedim. Ama sen hilminle bana mühlet verdin; kereminle kusurlarımı örttün; bana karşı kusurlarımı hiç görmemiş gibi davrandın; benden hayâ ediyormuşsun gibi günahlarımın azabını benden uzaklaştırdın.

Allah’ım! Günah işlediğim zaman, senin Rablığını inkâr ederek, emrini hafife alarak, azabına göğüs gererek, tehdidini umursamayarak günah işlemedim. Bir hataydı oldu; nefsim onu bana güzel gösterdi; heva ve hevesim bana galip geldi; bedbahtlığım buna yardımcı oldu. Diğer taraftan kusurlarımı örtmene, aldandım. Böylece, sana isyan ettim, emrine muhalefete kalkıştım. Şimdi senin azabından kim kurtaracak beni?! Yarın davacılarımdan kim koruyacak beni?! Eğer tutunacağım ipi çekip koparırsan, kimin ipine tutunurum ben?! Amel defterimin açılacağı gün vay benim halime! Eğer kerem ve sonsuz rahmetine ümit etmeseydim ve rahmetinden ümit kesmemi yasaklamamış olsaydın, yaptıklarımı hatırladığımda tamamen ümitsizliğe kapılırdım, ey çağırılanların en hayırlısı ve ey ümit edilenlerin en üstünü!

Allah’ım! İslam’a olan bağlılığımla sana yöneliyorum. Kur’an’ın hürmetine sana güveniyorum. Ümmî, Kureyşî, Haşimî, Arabî, Tihamî, Mekkî ve Medenî olan Peygamber’in aşkına, sana yaklaşmayı ümit ediyorum. O halde, imanla olan tanışıklığımı yabancılığa çevirme. Mükâfatımı, senden başkasına ibadet eden kimsenin mükâfatı gibi kılma. Çünkü insanlardan bir grup, kanlarının dökülmesini önlemek için dilleriyle iman ettiler ve arzuladıklarına kavuştular. Biz ise, bizi bağışlayasın diye sana dilimiz ve kalbimizle iman ettik. Öyleyse bizi de arzuladığımıza kavuştur; sana olan ümidimizi kalbimizde sabitleştir; bizi hidayete kavuşturduktan sonra kalbimizi saptırma ve kendi katından bize bir rahmet ihsan et; şüphesiz sen, bol ihsan sahibisin.

Andolsun izzetine, kalbime ilham olan bilgiye dayanarak senin kerem ve geniş rahmet sahibi olduğunu bildiğim için, beni kovsan dahi, kapından ayrılmam ve sana yalvarmaktan vazgeçmem. Kul, mevlasından başka kime gidebilir?! Yaratılan, kendisini yaratandan başka kime sığınabilir?! Allah’ım! Beni (kıyamet günü) ağır zincirlere vurup insanların arasında ihsanını benden kessen, insanların gözlerini kusurlarımı görmeye açsan, ateşe sürüklenmemi emretsen ve benimle iyi kulların arasında ayrılık düşürsen, yine de senden ümit kesmem; affına olan ümidimden vazgeçmem; senin sevgin hiçbir zaman kalbimden çıkmaz. Ben, hiçbir zaman verdiğin nimet ve ihsanlarını ve dünyada kusurlarımı örtmeni unutmam.

Ey Mevlam! Dünya sevgisini kalbimden çıkar. Beni, peygamberlerinin sonuncusu Muhammed Mustafa -Allah’ın salatı ona ve âline olsun- ve yarattıklarının içinden seçtiğin Ehl-i Beyt’iyle bir araya getir. Beni, tövbe ehli ve gerçekten sana yönelenlerin makamına ulaştır. Beni kendi halime ağlamaya muvaffak eyle. Gerçekten ömrümü boş şeyler ve boş arzularla geçirdim. Nefsimin hayrından ümit kesenlerin durumuna düştüm. Bu halimle kabre intikal edecek olursam, hali benden daha kötü olan kim olabilir?! Orayı, rahatlayabileceğim bir yer olarak hazırlamış değilim; salih amelle orada yatmak için bir sergi sermiş değilim. Nasıl ağlamayayım?! Oysa gidişimin nereye varacağını bilmiyorum; nefsimin beni aldattığını, günlerimin beni yanılttığını ve ölümün (kartal gibi) başım üzerinde kanat açtığını görüyorum. O halde, neden ağlamayayım?! Ruhumun bedenden ayrılacağı ana ağlıyorum! Kabrimin karanlığına ağlıyorum! Lâhdimin (mezarımın) darlığına ağlıyorum! Münker ve Nekir’in beni sorguya çekecekleri ana ağlıyorum! Kabirden çıplak, zelil ve yaptıklarımın ağır yükünü sırtımda taşıdığım bir vaziyette çıkacağım ana ağlıyorum! O gün (şaşkınlık içerisinde) bazen sağıma ve bazen de soluma bakacağım. O gün herkes kendi işiyle meşgul olacaktır. O gün herkesin kendine yeter bir işi vardır. Nice yüzler o gün parıl parıl parlar, güler, sevinir. Ve nice yüzler o gün toz toprakla bulanır, üstlerine bir karanlık çöker ve zillet kaplar.

Ey Mevlam! Güvenim, itimadım, ümidim ve tevekkülüm sanadır; bağlılığım senin rahmetinedir. Sen dilediğini rahmetine ulaştırırsın ve sevdiğini kerametinle doğru yola iletirsin. Kalbimi şirkten temizlediğin için sana hamd olsun; dilimi seni anmaya açtığın için sana hamd olsun. Bu kusurlu dilimle sana şükredebilir miyim?! Her ne kadar iyi ameller yapmaya çalışsam da senin rızanı kazanabilir miyim?! Ey Rabbim! Şükrünün karşısında dilimin kıymeti ne ki?! İhsan ve nimetlerinin karşısında amelimin değeri ne ki?!

Allah’ım! Bahşiş ve keremin beni ümitlendirmiştir; lütuf ve keremin amelimin kabul olmasına sebep olmuştur. Ey Mevlam! Yönelişim sanadır; korkum sendendir ve ümidim sanadır. Ümidim, beni sana getirmiştir. Ey Yegane Mevlam! Himmetimi sana bağladım; senin katındakine yönelmişim; en samimi ümidim sanadır; en gerçek korkum sendendir; sevgim seninle tanışıktır; elim sana doğru uzanmıştır ve korkum sana itaat etme ipine bağlanmıştır…

(devamı hafta inşaallah..)

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin