İslâm değil, Müslüman suçlu!..

İslâm ülkelerindeki nâhoş ve abes gelişmelere bakıldığı zaman, İslâm’ın mükemmel prensiplerini bilmeyenler, insanlığın zararına olan bu gelişmeleri, İslâm’a mâl etmeye çalışıyorlar. Hattâ bu konuda pusuya yattıkları içindir ki, bu olumsuz gelişmeleri ölesiye istismar ediyorlar. Bunları örnek göstererek, akılları sıra İslâm güneşini karalamaya çalışıyorlar. Bu nâhoş gelişmelerden ilk akla gelenler, tembellikler, yalan, obeziteler, temizliğe dikkat etmemeler, gıybetler, dünya hırsı, çatışmalar v.s….

Oysa İslâm; Kur’ân-ı Kerim ve Hadîs nâslarıyla, sosyal hayatın bu temel prensiplerini, çok ciddi bir şeklide ele almaktadır.

köşede kitap okuyan adamMeselâ; yukarıda hatırladıklarımıza baktığımızda, tembellikten kurtularak çalışmak hakkında, o kadar çok emir ve tehdit var ki, hayret edersiniz. Birkaç örnek arz edeyim:

İnşirah Sûresi, 7. Âyet: “Yapmakta olduğun bir işi bitirdiğinde, hemen başka bir işe başla!…” Yani, tembelce dinlenmeye veya kısa bir ara vermeye bile müsamaha yok.

..Hemen başka bir işe başlamamız” emrediliyor.

Cuma sûresinde; haftanın en mübarek günü olan Cuma saatinde bile, “işyerinizi bırakıp cumaya gittiğinizde, namazdan çıkar-çıkmaz, derhal rızık aramaya (işinizin başına) koşun!” diye emrediliyor.

Âl-i İmran, 195’te: “..içinizden, hiçbirinizin çalışmalarını boşa çıkarmayacağım.

Necm, 39.: “İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin, hâlis niyetlerinin karşılığı vardır.

Evet; Allah Rasûlü (SAV) bir gün, yol kenarında oturan birinin yanından geçer ve ona doğru hiç bakmaz. O kişi bu duruma çok üzülür, “Selâm vermeye çok-çok önem veren Hz. Muhammed, (SAV) acaba bana niçin selâm vermedi” diye düşünceye dalar ve can sıkıntısıyla elindeki çubuk parçasıyla yerdeki kumları karıştırmaya başlar. Allah Rasûlünün geriye döndüğünü bile fark etmez.

Hz. Muhammed (sav) o aynı kişiye bu kez yüksek sesle selâm verir. Bu duruma şaşıran kişi ayağa kalkıp, bu davranışının sebebini sorar. Allah c.c. Rasûlünün cevabı:

-“Ben bu tarafa geçerken sen boş-boş oturuyordun, selâm vermedim. Dönüşümde ise elindeki çubuk ile yere bir şeyler çiziyordu, onun için selâm verdim…

Evet, boş duranı ve tembel olanları Allah da sevmez, O’nun Rasülü de sevmez…

***

İkincisi YALAN söylemek idi.

Bakara S. 10. Âyet: Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.

Ankebut S. 3. Âyet.: Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

Câsiye S., 7.Âyet: Vay haline, her yalancı ve günahkar kişinin!

Hz. Muhammed bir gün sahabeleriyle sohbet ederken bir sessizlik oldu. Allah Rasülü sordu: Bir mü’min zina yapabilir mi? Sahabe “HAYIR” dedi. Allah c.c. Resulü, Nefis ve Şeytan herkesi yanıltabilir fakat Mü’min derhal tövbe eder ve bir daha yapmaz. Aynı soruyu hırsızlık, gıybet, dedikodu v.s. için sorduğunda da aynı düzeltmeleri yaptı. Sonuncusunda ise “YALAN söyleyebilir mi?” sorusuna, sahabe “..nefis ve şeytan herkesi yanıltabilir…” derken, Allah Resulü birden ciddileşir ve şu sert cevabı verir: “Bir Mü’min asla yalan söylemez!…

Ne kadar erozyona uğradığımız veya uğratıldığımız apaçık ortadadır.

***

Obozite konusu ise başlı başına bir isyanın tezahürüdür. Şöyle ki:

O Yüce Peygamber, hayatında tek bir defa bile TOK olmamıştır. Israrlı tavsiyeleri de aynı doğrultudadır:

Sofradan, doymadan kalkınız.

Sofrada otururken, sağ ayağınızı dik tutunuz ki, midenizin üçte biri boş kalsın.

Taam üstüne taam yemeyiniz.” ..Bu emirler ile yukarıda kısmen arz ettiğim, “boş oturmayın, hemen başka bir işe girişin.” “Cuma ibadetinden sonra bile, hemen işinize koşun!” “Tembellik etmeyin.” gibi emirleri aynı anda uygulayan kişiler, hiç obez olabilir mi?…

***

Bir diğeri temizlik konusuydu:

Bakara 222. Âyet: Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de, temiz olanları da sever.

Tevbe, 108. Âyet: Allah çok temizlenenleri sever.

Müddessir, 4. Âyet: Elbiseni tertemiz tut.

Temizlik konusunda o kadar çok Hadîs-i Şerif var ki, hangi birini yazayım? Bu konuda bir anekdot ile yetinmek istiyorum:

Meşhur bir sabun ve deterjan fabrikasının sahibi, Müslüman’ların pasaklılığının çokça olduğu beldesinde “..yahu bu nasıl din? Şu Müslümanların haline bak!” v.s. diye sitem eder. Bunu duyan olgun bir kişi de sokakta oynayan pasaklı çocukların üstünü-başını göstererek: “Şunlara bak! Bu ne pislik? Bunları gören, sanki bu beldede hiçbir sabun ve deterjan fabrikası YOK!” deyince, o fabrikatör hiddetlenir; “Şurada koskocaman ve tam teşekküllü bir fabrika var, yarı fiyatına da halka satılıyor. Buranın halkı alıp kullanmıyorsa, o fabrikatör ne yapsın?” değince, o olgun kişi lafı gediğine koyar:

-“..Şu insanlar, o tam teşekküllü güzelim İslâm DÎNİNİN prensiplerini öğrenip uygulamıyorlarsa, din ne yapsın, kardeşim?…”

***

Şu anekdottan anlaşılıyor ki; İslâm’ın kesinlikle emrettiği, fakat bilinçsizliklerimiz ve tembelliklerimiz nedeniyle uygulamadığımız diğer tüm emirlerin vebali bizlere aittir. İslâm dininin o mükemmel prensiplerini bilmeyen yabancılar, Müslümanları değil, İslâm prensiplerini incelediklerinde, tereddütsüz İslâm’ı seçiyorlar.

İyi bilinmelidir ki; yukarıda birkaçına ancak temas edebildiğimiz olumsuzluklardan başka, gıybetler, dünya hırsı, çatışmalar v.s. çirkinliklerin sebebinin, İslâm olmadığı âşikârdır. İslâm’dan istifade etmeyenler suçludurlar. Evet, geçmiş yıllarda, yarım asırdan fazla irtica yaygaralarıyla bu Yüce Din’imizin önemli prensipleri yasaklanmıştı. Ezanlar 18 sene susturulmuş, İslâm harfleri, kitapları, hattâ Kur’an bile yasaklanmıştı. Nesil, gerçekleri öğrenmekten mahrum ve câhil yetiştirilmeye çalışıldı. İşte o fetret döneminin kalıntıları ile şimdi mücadele ediliyor. Kalbinde biraz bile imanı olan kimseler, bu mücadeleye topluca katkı sağladıkları müddetçe, zafer İslâm’ın olacaktır…

Bediüzzaman Hz.’nin şu tespitine bakınız:

Bizler hakâik-i İslâmiyenin kemalâtını (İslâm hakikatlerinin mükemmelliklerini) ef’alimizle izhar etsek (yaşantılarımızda göstersek ve sergilesek), sair dinlerin etbâları, fevc fevc kıtalarla İslâmiyete dehâlet edeceklerdir.” (başka dinlerin mensupları, akın-akın Müslüman olacaklardır.)

Cat Stavens’in şu; “Eğer, İslâm’ı inceleyip Müslüman olmadan önce, Müslüman’ları inceleseydim, asla Müslüman olmazdım” itirafı, bu gerçeklere açık bir imzadır…

A. Raif Öztürk

moralhaber.net

Sende yorum yazabilirsin