Kabir, dünyanın zinetli ve lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez
“Seni intizar etmekte ve senin de sür’atle ona doğru gitmekte olduğun “kabir”, dünyanın zînetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünki dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.” (M.Nuriye:125)
DÜNYA İLE KABİR ARASINDAKİ MÜVAZENE
“Düşmanlar ve haşerat-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki müvazene, kabir ile dünya arasındaki aynı müvazenedir. Maahaza, Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terketmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise, kayıdlı ve kelepçeli olarak sevkedilmezden evvel, Allah’ın davetine icabet et.” (M.Nuriye:125)
KABİRDEN BAŞKA MEKÂNIN VAR MI ?
“İ’lemEyyühe’s-Said! Nedir bu gurur ve nedir bu gaflet? Nedir bu haşmet, nedir bu istiğna, nedir bu azamet? Elindeki ihtiyar bir kıl kadardır ve iktidarın bir zerre kadardır. Ve hayatın söndü, ancak bir şu’le kaldı. Ömrün geçti, şuurun söndü, bir lem’a kaldı. Şöhretin gitti, ancak bir an kaldı…
Zamanın geçti kabirden başka mekânın var mı? Bîçare! Aczine ve fakrına bir had var mı? Emellerin nihayetsizdir, ecelin yakındır. Evet böyle acz ve fakrınla iktidar ve ihtiyardan hâlî bir insanın ne olacak hali? Hazain-i rahmet sahibi Hâlık-ı Rahman-ürRahîm’e, böyle bir acz ile itimad etmek lâzımdır. Odur herkese nokta-i istinad. Odur her zaîfe cihet-i istimdad…” (M.Nuriye:96)
BUGÜN SEN, İKİ KABRİN ARASINDASIN; ARTIK SEN BİLİRSİN !
“Evet bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil..ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir. Âni olarak senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun. Bak zaman-ı mazi senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş bir mezaristan olacaktır. Bugün sen iki kabrin arasındasın; artık sen bilirsin!..” (M.Nuriye:68)
TOPRAK PERDESİNİN ARKASININ IŞIKLANMASI
“Hem şuur-u imanî ve intisab-ı ubudiyet ile toprak perdesinin arkası ışıklanmasını ve ağır tabaka-i türabiye dahi ölülerin üstünden kalktığını ve kabir kapısıyla girilen yeraltı dahi, adem-âlûd karanlıklar olmadığını ilmelyakîn ile bildim. Bütün kuvvetimle HASBÜNALLAHÜ VE Nİ’MEL VEKÎL( Her halimizde Allah bize yeter O ne güzel vekilimizdir) dedim.” (4.Şua:63)
ÖLMÜŞ EVLİYALARIN RUHLARININ DÜNYAYA GELMESİ
“Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz’eden (Hazret-i Cibril’in “Dıhye” suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal…” (15.Mektub:57)
RUHLAR, KUŞLAR SURETİNDE RÜ’YADA GÖRÜNÜRLER
“Hem eczacıya de ki: “Merhum pederi hakkında gördüğü rü’ya için hatırıma şöyle bir mana geldi ki: Merhum pederi doktor olmak münasebetiyle, çok sâlih ve mübarek, belki veli insanlara faidesi dokunmuş ve ondan memnun olan ve menfaat gören o mübareklerin ervahları, onun vefatı hengâmında kuşlar suretinde en yakın akrabası olan oğluna görünmüş, onun ruhuna şefaatkârane bir hoş-âmedî nev’inden bir istikbal ettikleri hatırıma geld.” (12.Mektub:45).
EHL-İ CENNET RUHLARIN, KABİRDE İKEN CENNETTE GEZMESİ
“Hem denilebilir: Bir kısım hayatdarecsam, -bir hadîs-i şerifte “Ehl-i Cennet ruhları, berzah âleminde yeşil kuşların cevflerine girerler ve Cennet’te gezerler” diye işaret ettiği * TUYURUN HUDRUN * tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar- bir cins ervahın tayyareleridir. Onlar bunların içine emr-i Hak’la girerler, âlem-i cismaniyatı seyredip, o hayatdarcesedlerdeki göz, kulak gibi duyguları ile, âlem-i cismanîdeki mu’cizat-ı fıtratı temaşa ediyorlar. Tesbihat-ı mahsusalarınıedâ ediyorlar.” (29.Söz:505)
EHL-İ KUBURUN HAYATI
“Beşinci Tabaka-i Hayat: Ehl-i kuburun hayat-ı ruhanîleridir. Evet mevt; tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir. İdam ve adem ve fena değildir. Hadsiz vakıatla ervah-ı evliyanın temessülleri ve ehl-i keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten ve menamen bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delail, o tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder. Zâten beka-i ruha dair “Yirmidokuzuncu Söz” bu tabaka-i hayatı delail-i kat’iye ile isbat etmiştir.” (1.Mektub:7)
Paylaşan: Abdülkadir Haktanır