Kendimize Sorular

Hadi bakalım, aşağıdaki tüm sorulara “evet” deyin de, ondan sonra oturup “insan olmanın anlamı” üzerine kafa patlatalım:

* Zaferi ve hezimeti, galibiyeti ve mağlubiyeti, başarıyı ve başarısızlığı, kârı ve zararı aynı olgunlukla karşılayabiliyor musunuz?

* Yüreğinizde açan her çiçeği sulayabiliyor, yüreğinize gelen her baharı koklayabiliyor, din, dil, ırk, renk ayırımı yapmadan her bayramı kutlayabiliyor, kendi iç mehtabınızda gölgenizi gezdirebiliyor musunuz?

* Hiç ummadığınız bir zamanda, ummadığınız zorluklarla karşılaşmanız halinde de şükredebiliyor musunuz?

* Rotanızı başkasına sorarak, danışarak değil, kendi iç güneşinizin aydınlığında kendi yürek pusulanıza bakarak bulabiliyor musunuz?

* Zindanda özgürlüğü, esarette hürriyeti yaşayabiliyor musunuz?

* İnanıyor, inandığınızı yaşıyor ve her gerektiğinde imanınızın burcunda dirilebiliyor musunuz?

* Yüreğinizi her daim hayata ve tüm sevgilere açık tutuyor musunuz?

* Vehimlerinizden, endişelerinizden, kuşkularınızdan, korkularınızdan, tereddütlerinizden ve nefretinizden örülmüş utanç duvarlarını bir hamlede yıkıp hayatla buluşabiliyor musunuz?

* Kendiniz için istediğinizi başkaları için de isteyebiliyor musunuz?

* Size vermeyene sizde olandan verebiliyor, hem kendinizi, hem malınızı insanlarla paylaşabiliyor musunuz?

* Size acımayana da acıyabiliyor musunuz?

* Size taş atana ekmek sunabiliyor musunuz?

* Diken olup yüreklere batacağınıza, çiçek olup yüreklerde açabiliyor musunuz?

* Hata ettiğiniz zamanlarda hiç yüksünmeden özür dileyebiliyor musunuz?

* Sizden nefret ettiğini bile bile, size nefret besleyeni sevebiliyor musunuz?

* Yaradılış hikmetine uygun bir hayat yaşayabiliyor musunuz?

* Gerektiğinde dünya malından geçebilecek bir insani boyutta kalabiliyor musunuz?

* Sizin inancınızdan, sizin milletinizden, tarikatınızdan, cemaatinizden, partinizden, takımınızdan, ilinizden, ilçenizden, köyünüzden olmayan birine de “kardeş” gözüyle bakabiliyor, hiç karşılık beklemeden sevebiliyor musunuz?

* Size yanlış yapan birine hakkınızı helal edebiliyor musunuz?

* Tanıyın tanımayın, insanları selamlıyor, selamlarken gülümsüyor, karşılık verenlerin halini-hatırını soruyor musunuz?

* Elinizde, avucunuzda var olandan fakirin hakkını ayırıyor musunuz?

* İşyerinizde çalışan, ya da yönettiğiniz insanların aile durumlarıyla ilgileniyor, haklarını eksiksiz veriyor musunuz?

* Akşam yorgun argın geldiğiniz evinizde, size sevdiğiniz bir şeyler hazırlamak için çırpınan eşinize, “eline sağlık” diyor musunuz?

* Annenizi, babanızı memnun ediyor, en azından bu konuda çaba gösteriyor musunuz?

* Hayatı sorgulamak yerine yaşamayı tercih ediyor musunuz?

* Her gününüzü son gününüz gibi yaşamaya çalışıyor, böyle bir hassasiyet içinde bulunuyor musunuz?

* Hakkı-hukuku, haramı-helâlı gözetiyor, “günah” işlememek, “yanlış” yapmamak için uğraşıyor musunuz?

* Tanıyın tanımayın, zora düşmüş insanların elinden tutmayı, ama asla başlarına kakmamayı biliyor musunuz?

* Daima okuyor, yeni şeyler öğrenme çabası içinde oluyor musunuz?

Ne kadar “evet”, o kadar “insan!”

Böylece “insan olmanın anlamı nedir?” sorusu da bir cevaba kavuşmuş oldu işte. 

Yavuz Bahadıroğlu – yeniakit.com

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: