Köre nedir köre ne? Görenedir görene!

Maneviyat büyükleri derler ki: -Ana baba ile mazlumun duasını almaya özel bir dikkat gösterin, bedduasına uğramaktan da yine özel bir dikkatle kaçının ve hatta korkun. Çünkü bu iki dua, yani ana baba ile mazlumun duası redde uğramaz. Hem de okun yaydan çıktığı gibi çıkar ağızdan, sapmadan, gecikmeden hedefine ulaşır. Hadisler böyle tarif eder bu iki duayı.

Tarih kitapları, mazlumiyet ve mağduriyete maruz bırakılan insanların kırık gönülle yaptığı beddualarının hemen etkisini gösterdiğine ait ibretli örnekler vermekteler. Meşhur Horasan valisi Abdullah bin Tahir’in suçsuz bir adamı zindana attırdıktan sonra aldığı beddua da, bu ibretli örneklerin başında gelir. İsterseniz bu tarihi olayı okuyanlar arasına biz de girelim bugün. Bakalım bizde nasıl bir duygu meydana getirecek, mazlumun namazdan sonra kırık gönülle yaptığı bedduasının anında valiyi yatağında uyuyamaz hale getirme etkisi?

hapishane parmaklıklarıAbbasi Halifesi Me’mun zamanında (H.198-218) Horasan valisi olan Abdullah bin Tahir, aslında muhterem ve mübarek bir idareci olarak hizmetler görmüş olmasına rağmen bazen öfkesine mağlup olur, zulümlü emirler de verirmiş. Nitekim bir gece şehirde şikâyetlere sebep olan bazı başıboş kimseleri toparlayıp valinin huzuruna çıkarmak üzere önlerine katarak götüren görevliler, bir ara önlerindeki bir suçlunun sokaklardan birine dalarak kaçtığını görürler. Peşine düşen bekçiler sokakta yürüyüp giden Heratlı masum bir demirciyi de, kaçan suçlu zannederek yakalayıp suçlular arasında valinin huzuruna çıkarırlar. Geceleri halkı rahatsız eden bu suçlulara olan kızgınlığı sebebiyle ayırım yapmadan, sorma gereği duymadan emir veren vali Abdullah bin Tahir:

– Atın bu edepsizleri zindana! der. Akılları başlarına gelinceye kadar kalsınlar orada!

Böylece çoluk çocuk rızkı için çalışmaktan yorularak akşam evine dönmekte olan Heratlı masum demirci de valinin sorgusuz sualsiz emriyle suçlular arasında zindanı boylamaktan kurtulamaz. Üzerine kapatılan zindan kapısının arkasından büyük bir teessür içinde abdestini alıp namazını kıldıktan sonra kırık gönülle ellerini açarak yaptığı bedduasında der ki:

– Rabb’im, beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma. Sabahlara kadar onlar da uyuyamasınlar yumuşak yataklarında!

O sıralarda yatağına uzanarak uyumaya başlayan vali ise, müthiş bir sarsıntı ile uyanır, bakar ki deprem filan yok. Şükürler olsun rüyaymış diyerek tekrar uzanır yatağına. Ne var ki gözünü kapar kapamaz aynı sarsıntı yine başlar. Yine fırlayıp sağa sola bakar. Derken sabahlara kadar mazlum demirci zindanda nasıl uyumazsa, onu zindana atan vali Abdullah bin Tahir de evindeki yumuşak yatağında öyle uyuyamaz…

Sabah olunca, “Birine bir zulüm mü yaptım acaba?” diyerek hapishane müdürünü çağırtıp hapishanede bir mazlum mu var yoksa, diye sorar?

Müdür, bir mahpusun sabaha kadar yaptığı bedduasını anlatır.

-Rabbim beni evimde uyutmayanları sen de evlerinde uyutma! diye beddua eden bir mazlum sesi geliyordu hapishanede, der.

– Hemen onu getirin buraya, diyen Vali, huzuruna getirttiği adamın akşam evine giden bir suçsuz demirci olduğunu öğrenince özür diler, hakkını helal etmesi için gerekli yardımlarda da bulunarak serbest bırakırken tembihini şöyle yapar:

– Bir daha böyle bir zulme maruz kalacak olursan hemen beni ara!

Ama bu hatırlatmaya demircinin cevabı düşündürücü olur:

– Neden seni arayacakmışım? Bana zulmedip sorgusuz sualsiz zindana atan sen değil misin? Ben seni değil, beni senin zulmünden kurtaranı arar, müracaatımı yine O’na yaparım. Zira O, senin evini sabahlara kadar başına sallamasaydı sen yine beni aramayacak, zulmünü sürdürmekten geri kalmayacaktın! Sözünü şöyle bağlar:

-Ama sakın bir daha böyle sorgusuz sualsiz zulüm emri verme. Çünkü bu defa evin başına sallanmakla kalmaz, güldür güldür yıkılır da enkaz altında kalmaktan kurtulamazsın!

İnsaflı valinin gözyaşlarını tutamayarak ağladığı görülür. İnsanlara ibret olması için de irşat kitaplarına bu olay böyle yazılır. Ancak buna rağmen hemen herkes bu olaydan ibret alır da zulmü bırakır mı? Hayır. Neden hayır? Çünkü olayların içindeki ikazı herkes açıkça göremez. Onun için manidar sözle derler ki: “Köre nedir köre ne? Görenedir görene!”

 Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: