Mahçupyan’dan bir Bediüzzaman analizi: Yeni bir dindarlık
Etyen Mahçupyan, geçtiğimiz ay çıkan ve kendisiyle yapılan söyleşilerden oluşan Yüzyıllık Parantez  isimli kitabında Bediüzzaman üzerine şöyle bir analizde bulunuyor:
“Bediüzzaman, kendi yaÅŸantısıyla hayata damgasını vurmuÅŸ olan biri.Sözlerinden daha önemli olan ÅŸey belki yaÅŸantısı ve orada gösterdiÄŸi sebat, irade ve tutarlılık. Öyle bir hayatı olmasaydı, bugün fikirleri bu kadar kıymetli ve anlamlı geliyor olmayabilirdi diye düşünüyorum. Çünkü fikirler sonuçta her zaman birden fazla insan tarafından söylenirler. (…) Dolayısıyla bunu belirli bir hayat tarzıyla tamamladığınız ve bunu kendinize sembolleÅŸtirdiÄŸiniz zaman bir mesaj verebiliyorsa, referans olma ÅŸansınız ortaya çıkıyor.Bediüzzaman bunu yaptı ve bunu yapmasıyla da binlerce, milyonlarca insanın bu rejim altında ayakta kalmasını saÄŸladı.”
Kitabın ilerleyen kısımlarında bu ‘referans oluÅŸ’un detaylarına dair de hoÅŸ tesbitler var:
“Bir tür gizli direniÅŸle, bir tür kendine dönme ve aynı zamanda da adapte olma serüveniyle yaptı. Çünkügene Bediüzzaman’dan biliyoruz ki; modernliÄŸin araçları vs. konusunda hiçbir ÅŸekilde bir olumsuz tavrı olmadığı gibi tam tersine teÅŸvik edici mesajları var. Dünyadan kaçan deÄŸil dünyanın içine giren; dünyanın içinde, onunla hemhâl olan yeni bir dindar anlayışından söz ediyor. Bu anlamda, aslında, eÄŸer gerçekten modernleÅŸmeyi bu sosyolojik zeminiyle beraber kavrayan bir rejim olsaydı; Said Nursî’nin dediklerinin bir imkan, bir potansiyel olduÄŸunubelki kavrardı hükümet ya da devlet; ama böyle bir bakış yoktu.”
Benzer bir tesbiti Bediüzzaman Said Nursî Olayı isimli eserde, Şerif Mardin‘den okursunuz. Kastamonu’da bazı lise talebelerinin kendisini ziyaret edip; “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” demesi üzerine, Bediüzzaman’ın; “Sizin okuduÄŸunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri deÄŸil, onları dinleyiniz” ÅŸeklinde cevap vermesi, Mardin’e göre ‘minderde kalma’ tavsiyesidir müslümanlara. Bediüzzaman, olumsuzluklarına dair eleÅŸtirel dil kullanmasına raÄŸmen, bilimin dışlayıcısı olmamıştır kesinlikle. Hatta sorunu, bilginin kendisiyle deÄŸil, ona bakan nazarın problemiyle tanımlayarak dindarların önünde öğrenmeye ve öğrendiklerini bir ölçüde İslamîleÅŸtirmeye açık bir alan bırakmıştır. Bu noktada Mardin’in tesbiti, Mahçupyan’ın tesbitiyle kesiÅŸir. Bediüzzaman’ın dindarlık anlayışı ‘dünyadan kaçan deÄŸil dünyanın içine giren yeni bir dindar anlayışı’dır.Â
Ben bu dindarlık anlayışın dünyevileÅŸmeyle karıştırılmamasının önemli olduÄŸunu düşünüyorum. Evet, aslında bu marifet ekseni de bir tür dünyaya dönüş içermekte; fakat bu dönüş İslamiyetten bir uzaklaÅŸmayı deÄŸil, aksine İslam’ın özüne dönmeyi kastediyor. Bediüzzaman’ın hassaten Vahdet-i Vücud ve Vahdeti’ÅŸ-Åžuhud meslekleri ile Nur mesleÄŸini karşılaÅŸtırdığı yerler, bu bakışın veya dünyaya/eÅŸyaya dönüşün ışığını nereden aldığını göstermekte önemli:
“(…) herkesin hususî bir dünyası var. Bir kısım ehl-i hakikat bu hususî dünyasını ‘Lâ mevcude illâ Hû’ diye inkâr etmekle, terk-i mâsivâ sırrıyla Cenab-ı Hakka karşı huzur-u dâimî ve mârifet-i İlâhiye bulur. Ve bir kısım ehl-i hakikat da, yine dâimî mârifet ve huzuru bulmak için ‘Lâ meÅŸhûde illâ Hû’ deyip kendi hususî dünyasını nisyan hapsine sokar, fânilik perdesini üstüne çeker, huzuru bulmakla bütün ömrünü bir nevi ibadet hükmüne getirir.Â
Åžimdi, bu zamanda, Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsiyle tezahür eden “Her bir ÅŸeyde, Onun bir olduÄŸuna delâlet eden bir âyet vardır” sırrıyla, yani zerrelerden yıldızlara kadar herÅŸeyde bir pencere-i tevhid var ve doÄŸrudan doÄŸruya Zât-ı Vâhid-i Ehadi sıfâtıyla bildiren âyetleri, yani delâletleri ve iÅŸaretleri var.Â
İşte Hüve Nüktesiyle bu mezkûr hakikat-i kudsiyeye ve imaniyeye ve huzuriyeye icmâlen iÅŸaretler vardır. Risale-i Nur, bu hakikati izahatıyla ispat etmiÅŸ. Eski zamandaki ehl-i hakikat bir derece mücmelen ve muhtasaran beyan etmiÅŸler. Demek, bu dehÅŸetli zaman daha ziyade bu hakikate muhtaçtır ki, Kur’ân-ı Hakîmin i’câzıyla bu hakikat tafsilâtıyla ihsan edilmiÅŸ, Nur Risaleleri de bu hakikata bir nâşir olmuÅŸlar.”Â
Külliyat içindeki bu gibi metinlerden de anlaşılacağı üzere Bediüzzaman, varlığın birebirde kulluk için bir sorun teÅŸkil etmediÄŸini, zira Kur’an’ın da nazarımızı hep varlığa çevirip oradaki ayetlere iÅŸaret ettiÄŸini nazara vermekle; diÄŸer bazı ekollerin faydalı/etkin fakat modern zamanlara göre eksik/zorlayıcı kalan yanlarını doldurmaktadır. Çünkü baÅŸka bir yerde de dediÄŸi gibi; varlık hayır üzerinedir ve küllîdir. Åžerler ise cüzîdir ve nazar hatalarından kaynaklanmaktadır. Müminin eÅŸyayla iliÅŸkisi bu yüzden dostanedir, düşmanca olamaz.
Bu yönüyle Etyen Mahçupyan’ın ‘yeni bir dindarlık’ olarak tarif ettiÄŸi ÅŸey, Bediüzzaman’a göre; Kur’an’ın aslına/özüne ve ondaki metadolojiye geri dönmektir ve varlığa sırtını dönmeden, varlıkla fikirsel bir mirac yaÅŸamaktır. Allah Resulünün miraca yalnız ruhuyla deÄŸil, bedeniyle birlikte çıkması bu noktada ne kadar da anlamlıdır. Bedensel ve maddî olanı kerih görmek, sanıyorum zühd mesleÄŸiyle beraber âlem-i İslam’a malolan birÅŸey. Bu bilime bakışı da olumsuz etkilemiÅŸ bir yönüyle. Sahabe mesleÄŸine dönüş ise, yeniden eÅŸyayla barışmayı gerektiriyor. Ama fıska kapılmadan, ama kölesi olmadan. Belki bir açıdan sekülerleÅŸmek bu, ama günaha bulaÅŸmadan yaÅŸanan türden. Yazının sonuna gelmiÅŸken Mustafa İslamoÄŸlu‘nun ‘itikaf’ üzerine yaptığı bir tesbit geldi aklıma. Şöyle diyordu yanlış hatırlamıyorsam: Halk içinde, halktan kopmadan, halkın mescidinde bir inziva…
Ne miracı bedeninden kopuktu, ne itikafı halktan. Ey Allahın Resulü, senden öğrenecek daha ne çok şeyimiz var.
Not: Bu yazının mirac gecesine denk gelmesi ne hoş oldu.
Ahmet AY / Risalehaber
Etiketler: bediüzzaman, dindarlık tarifi, Etyen Mahçupyan, Kuranın aslına dönmek, risale-i nur, said nursi
Son Yorumlar