Malatya’dan bir portre :Celâl Yalçın

30 Aralık akşamı, abdest alırken vefat eden, Malatya’nın emektar nur hizmetkârlarından Celal Yalçın ile yaptığımız ve 7 Aralık 2014’de yayınlanan röportajımızı, duâya ve rahmete vesile olması dileği ile tekrar yayınlıyor, değerli ağabayimize rahmetler diliyoruz.

Celâl Yalçın Abi, 1932 Malatya doğumlu, evli dört çocuk babasıdır. Malatya, Endüstri Meslek Lisesi son sınıfta okurken maddî imkânsızlıktan dolayı okulu terk eder, Risale-i Nur hizmetiyle 1950 yılında tanışmış, ilerlemiş yaşına rağmen hareketli ve aktif bir yapıya sahiptir.

Sözlerine pek ara vermeden uzun soluklarla konuşur. Zaman zaman “Hey gidi günler, hey!” diyerek mazinin bam teline dokunur Celal Ağabey…
Seksen iki yaşına rağmen, hemen hemen haftanın üç günü Risale-i Nur sohbetlerine katılır, sohbetlerin en heyecanlı bir anını yakalar, “durun!. Bir hatıramı anlatayım” der.

Celal Ağabeyden hatıralar dinlemek üzere, Malatya’nın mukimlerinden ehl-i hizmet Hâtem Levent Bey kardeşimizle bir akşam üzeri kapısını çaldık.
Celal Ağabey, refika-i hayatı Güldane Ablamızla tek katlı bahçeli bir evde otururlar. Evin içi sade, günün fantaziyelerinden uzak, misafir odasında iki adet sedye, mütevazi bir ev ve mütevazi bir hayat, onlar için dünya saadetine bedel…

Celal Ağabey hoşgörülü, sohbeti tatlı, hatıraları bol, bu arada evinde rahat bir ortam yakalamışken bağdaş kurup, minderin üzerinde oturdum.
Celal Ağabey, misafirperver, hemen ablamıza talimat vermeye başlar: “Güldâne, çabuk çayı bırak, yemek getir.”

Celal Ağabey’in meşhur yemek ikramlarından biri de mercimekli bulgur pilavıdır. Gecenin geç vaktinde Celal Ağabey ne bizi ne de Güldane Ablamızı dinlemez, ısrar üstüne ısrar yemek yemeden bırakmam, diyor. “Celal Ağabey, şu mercimekli bulgur pilâvından vazgeç, bize birkaç hatıra anlatsan, daha makbule geçer,” dedim.

Celal Abi hatıraları anlatmaya başladı:
Efendim sene 1950 Malatya Sümerbank, iplik fabrikasında laborant olarak işe başladım. Çok zayıf 43 kilo ağırlığındaydım. Laboratuvar şefi Ayşe Hanım beni çağırdı, “Celal sen çok zayıfsın, her gün karşıdaki kasaba git, hesabıma yarım kilo et al, biraz canlan”
dedi.
“Olmaz” dedim.“
Şef: “O zaman sana üç aylık yemek fişi vereceğim, memurların bölümünde yemek yiyeceksin”
Ben de, tamam şefim, dedim. Ayrıca mutfak sorumlusuna Celal ’e bol yemek verin diye tembihte bulunmuştu.
Üç ay yemekhanede bol yemek yememe rağmen, kilo alamadım. Ayşe Hanım, biraz toparlanmam için büyük çaba harcıyordu, ne yazık ki fakir bir aile çocuğu olduğum için küçükken normal gıdamı alamadığım için bu güne kadar vücudumda pek gelişme olmadı.

Ayşe Hanım, beni İstanbul özel besleme ve bakım ünitesine gönderdi, üç ay orada kaldım. Her türlü itina ve beslenmeye rağmen ancak üç kilo alabildim.
Malatya’ya dönmek üzere, Haydarpaşa Garı’na gittim, üç gün, üç gece yolculuk devam etti. Malatya’ya varıncaya kadar tekrar aldığım üç kiloyu geri verdim. Hey gidi günler, hey!..”

Celal Abi hatıraları anlatmaya devam eder:
Çalıştığım işyerinde, Allah’ı pek tanımaz, bir servis şefimiz vardı, birkaç kişiyle sohbet ederken ben de yanlarına gittim.
Şef: “Allah dediğiniz kişi, işini bilmiyor. Kimini güzel, kimini çirkin; kimini fakir kimini zengin yaratmış” dedi.

Ben de kıravatından tuttum, pencerenin önüne kadar götürdüm. “Şu kâinata bak, sapan taşı gibi çeviriyor, Allah’a inanmıyor musun?” dedim.
O sırada bir zelzele oldu. Yarabbi! Beni mahcup etmediğin için sana şükürler olsun, dedim.

Şef, tekrar gevezelik yaptı, “işte bu zelzele yerin sularının kaynamasından dolayı oluyor.”

Bana bak dedim:
Cenâb-ı Allah’ın Kudreti her şeyin üstündedir. Onsuz hiçbir şey olmaz. Senin bu oturduğun masanın üzerinde bir silâh var, horozu kalkıktır, birisi tetiğine dokunmasa silâh patlar mı?
“Hayır patlamaz” dedi.
İşte bu depremin tetiğine de Allah dokunuyor, “Ey! Zelzele sallan” diyor.
Zelzele oluveriyor. Biz konuşuyorduk bir daha zelzele oldu. Şef, kaçacak yer bulamadı.
Celal “affet beni” dedi.
Ben de, “Haydi ulan git” dedim.
Hey gidi günler, hey!..,

Celal Abi, biliyorum, hatıraların çok, sizi ve ablayı daha fazla rahatsız etmeden, son bir hatıranı anlamak istiyorum: Efendim, geçmişte kiralık bir dershanemiz vardı, ay sonu geldi, kira ödeyecek paramız yok, sağ sol derken biraz topladık, 5 lira eksik kaldı, hasta bir komşumuz vardı, bir arkadaşımla onun ziyaretine gittik.
Hasta: “Ben öleceğim,” dedi.
Arkadaşım: “Dershanemizin kirasını ödeyemedik, beş lira eksik, eğer beş lirayı verirsen, beş sene daha yaşarsın” dedi.
Hasta, kurtulmak için beş lira bize verdi. Amma aynı gece Hazreti Azrail rüyasına geliyor.

Hasta: “Hz. Azrail’e hayırdır,” diyor.
Hz. Azrail: “Canını almaya gelmişim” der.
Hasta: “Ben yeni beş lira verdim, git filan komşumuzun canını al,” demiş.
Takdir-i Huda aynı gece, komşusu ölüyor.
Hasta: “İyi ki beş lira verdim de ölümden kurtuldum yoksa ölecektim.” demiş.
Hikmet-i İlâhî bu hastamız da beş sene yaşadıktan sonra ölüyor.
Hey gidi günler, hey!..

Ara sıra Güldane Abla, Celal Ağabey’in sözlerine müdahale eder, Celal Ağabey, celâlli bir seda ile “Karışma be kadın, sen bilmezsin, mutfağa git, bir şeyler hazırla, kadının işi mutfaktır.”

Ben de, Celal Abi yanımızda Güldane Ablaya hünerlerini gösteriyorsun, acaba tek kaldığınızda da öyle celâlli misin? dedim.
Celal Ağabey, şair olduğu için, şairane yengeye seslenir: “Güldaneme, gül atmıyorum, incinir” diye, iltifatta bulundu.

Celal Ağabey, münasebet gelmişken bir dörtlük okur musun?
Sanki Celal Ağabey, böyle bir teklif bekliyordu.
– “Hay hay” dedi.

Üstadım!
Kur’ân’dan ilham alıp ırmak gibi çağlayan,
Kalp ve ruhu fethedip hemen Nura bağlayan.
Kendini düşünmeyip, İslâm için ağlayan.
Zamanın müceddidi Üstad Bediüzzaman.

– Celal Abi, gençlere bir tavsiyen var mı ?
Elbette, Risale-i Nur’u okusunlar, okusunlar, okusunlar… Tekrar okusunlar.

Celal Ağabey, vakit bihayli ilerledi, artık müsaade isteme zamanı geldi, müsaadenizle…

Celal Abi ayrılmamızı istemiyordu, Güldane Ablamız ile Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem, Ferhat ile Şirin gibi iki maşuk, iki ayrı beden, amma bir ruh gibi, dış kapıya kadar çıkıp bizleri uğurladılar. O masum insanların gözlerinde ki muhabbet ve sevgi pırıltıları karanlık gecemizi ve yolumuzu aydınlattılar.

Allah rahmet etsin, mekânı Cennet olsun.Yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Yolun açık olsun… Celâl abi….
“Hey gidi günler hey!..”

Rüstem Garzanlı

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: