Menfaatsiz Muhabbet ve Kudsî Rabıta

Menfaatsiz Muhabbet ve Kudsî Rabıta

Nur Talebesinin Arş-ı Rahmete Yönelişinde İhlâs ve Uhuvvettin Rolü

Menfaatsiz muhabbet, sırf rızâ-i İlâhî için alâka ve uhuvvetten hâsıl olur. Nur Talebesi, bu kudsî rabıta ile arş-ı rahmete müteveccihtir. Marifetullah, muhabbetullah vesilesi bunlardır.

İnsan fıtratı, muhabbet üzerine yaratılmıştır. Mayası muhabbetle yoğrulan insandaki bu sevgi, eğer menfaatle gölgelenirse, samimiyetini yitirir ve kalbin safiyetini zedeler. Muhabbet adım adım adavete yol alır. Muhabbet fedailiği iddiasıyla adavetin kahraman bir şövalyesi olur insan.

Risale-i Nur’un hizmetinde olan bir Nur Talebesi, muhabbetini sırf Allah rızası için inşa eder. Bu muhabbet, dünyevî çıkarların ötesinde, uhuvvetin kudsî rabıtası ile şekillenir. Menfaatsiz muhabbet, sırf rızâ-i İlâhî için alâka, uhuvvetten hâsıl olur. Bu, Nur Talebesinin yolunu aydınlatan bir hakikattir.

Menfaatsiz Muhabbetin Kaynağı: Uhuvvet, yani kardeşlik, Risale-i Nur’un temel taşlarından biridir. Nur Talebeleri, birbirine Allah için bağlanır; bu bağ, ne dünya menfaatlerine dayanır ne de şahsî beklentilere.

İhlâs ve hakikat, menfaat üzerine dönen bir muhabbeti kabul etmez” diyerek, bu safî muhabbetin ehemmiyetini vurgular.

Nur Talebesi, kardeşini Allah’ın bir emaneti olarak görür ve onunla olan rabıtasını, rızâ-i İlâhî için kurar. Bu bağ, kalpleri birleştirir ve ruhları arş-ı rahmete yükseltir.

Bu uhuvvet, sadece bir arada bulunmak değil, aynı ideale gönül vermektir.

Nur Talebeleri, Kur’ân hakikatlerini yayma gayesiyle birleşir. Bu ortak gaye, onları menfaat çarklarından uzak tutar. “Birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun!”[1] hadisi, bu kudsî rabıtanın temelini oluşturur.

Nur Talebesi, bu hadisle amel ederek, kardeşine karşı kin, haset ve garezden arınır; muhabbetini Allah için saflaştırır.

Marifetullah ve Muhabbetullah Vesilesi

Menfaatsiz muhabbet ve uhuvvet, insanı Allah’ı tanımak manasına gelen marifetullah ve O’nu sevme muhabbetullah yoluna götürür.

Zaten Risale-i Nur, kâinatı bir ayna gibi görerek, her zerrede Allah’ın isimlerini okumayı öğretir.

Nur Talebesi, bu tefekkürle Allah’a olan muhabbetini derinleştirir. Ancak bu sevgi, yalnız başına değil, uhuvvetle tamamlanır. “İman, insanı insan eder, belki insanı sultan eder”[2] der. İşte bu sultanlık, Allah için sevmek ve Allah için bir araya gelmek ve Allah rızası uğrunda çalışmakla kazanılır.

Nur Talebesinin kudsî rabıtası, onu arş-ı rahmete müteveccih kılar. Bu sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplu bir gayrettir.

Bir Nur Talebesi, kardeşinin imanına destek oldukça, kendi imanını da kuvvetlendirir. Çünkü insan gayretten ibarettir. Gayreti olmayan insan kendini geliştiremez ve teçhiz edemez. Tekrarlara düşer ve kısır döngüye girer.

Bir cemaatin ruhu, o cemaatin kuvvetidir hakikati, bu birlikteliğin bereketini gösterir. Birlikte yapılan tefekkür, okuma ve hizmetler kalpleri Allah’a daha çok yaklaştırır. Allah’a beraber yaklaşan kalplerde birbirine muhabbet ve marifetullah nuruyla bağlanır çünkü rabıta çok sağlamdır.

Nur Talebesinin Yolu: Rızâ-i İlâhî

Nur Talebesinin hayat gayesi: Allah’ın rızasını kazanmaktır.

Bu yolda, menfaatsiz muhabbet ve uhuvvet, onun en büyük sermayesidir. Bediüzzaman, “Amelinizde rızâ-yı İlâhî olmalı[3] diyerek, her işin Allah için yapılması gerektiğini vurgular.

Nur Talebesi, bu şuurla hareket eder; ne dünyevî bir makam, ne de şahsî bir çıkar peşindedir. Onun hedefi sadece Allah’ın razı olacağı bir kul olmaktır.

Bu kudsî rabıta, Nur Talebesini yalnızlıktan kurtarır. Zira Allah için seven bir kalp, hiçbir zaman yalnız değildir.

“İman, ünsiyet verir”

Nur Talebeleri, imanla birbirine ünsiyet kurar ve bu ünsiyet, onları arş-ı rahmete taşıyan bir merdiven bir mir’at olur. Bu yolda, her bir kardeşin duası, hizmeti ve muhabbeti, diğerinin manevi yolculuğunu destekler.

Hülasa: Nur Talebesi, menfaatsiz muhabbet ve uhuvvetle, marifetullah ve muhabbetullah yolunda yürür. Bu yol, onu arş-ı rahmete yöneltir; kalbi, Allah’ın rızasıyla huzur bulur.

Risale-i Nur’un rehberliğinde, bu kudsî rabıta, sadece bir sevgi bağı değil, aynı zamanda bir iman ve hizmet yoludur. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar.”[4]

Nur Talebesi, bu hürriyetle, Allah için sever, Allah için yaşar ve Allah için ittihad ve ittifak kurar.

Bu hakikat, her Nur Talebesine bir davetiyedir: Gelin, menfaatlerimizi, kişisel anlayışlarımızı, ezilmişlik, kırılmışlık ve her türlü mel’un hasletlerimizi bir kenara bırakalım; Allah için sevelim, Allah için kardeş olalım. Zira bu muhabbet, bizi arş-ı rahmete taşıyacak en güzel vesiledir.

İman bir nazar işidir, tefekkürle tazelenir. Abdullah b. Revaha (ra)’nın çağrısı, iman tecdidine bir davettir.

Abdullah b. Revaha (ra) arkadaşlarına ara ara şöyle der:

“Gelin bir saat oturup iman edelim!”

Yani imanlarımızı yenileyelim/tefekkür edelim dediği gibi ben de her bir Nur talebesi abime, kardeşime, bacıma diyorum ki gelin hizmetimizi nur talebesine yakışır bir şekilde yapalım.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Buhârî, Edeb (57)

[2] Sözler (315)

[3] Lem’alar (160)

[4] Tarihçe-i Hayat (82)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin