Necip Fazıl Kısakürek ve Bediüzzaman Said Nursi Transkritik

Necip Fazıl dinin temalarını şiirle ifade etmiş, Bediüzzaman ise sanatlı bir din yorumu ile felsefe, sanat ve edebiyat ile karışık bir sentezden yorumlara gitmiştir. Necip Fazıl’ın şiir imajlarına bakınca onların dinin hakikatlerini sanata dönüştürerek ifade ettiğini görmekteyiz. Bediüzzaman ‘ın ifadeleri ile şairin imajlarının hakikatlere nasıl yorumlar getirdiğini anlatmak büyük bir çalışma konusudur. İki büyük adam da dalaletin ve inkârın çok yönlü saldırıları ile bu saf millete yöneldiği, okulların ateizmin salonlarına döndürüldüğü, sistemin inkârı uysallaştırmaya çalıştığı bir dönemde ciddi anlamda onlarla savaşmışlardır. Her iki insan da birbirlerinden haberdardır, Bediüzzaman Büyük Doğu’yu takib eder ve kapandığını görünce üzülür, o yoksul haliyle öğrencisi Zübeyir Gündüzalp’e “Zübeyir yorganımı sat Necib’e ver , o dergi  çıksın” der. Necip Fazıl bunu duyunca  yüzünü arkaya döner ve ağlar “Hoca Efendi büyük adammış“ der. Bediüzzaman yıllarca hapislerde sürgünlerde, mahkemelerde hayatını geçirmiş görmediği zulüm ve hakaret kalmamıştır. Necip Fazıl da beş buçuk yıl hapis yatmış, gariban ve yoksul bir şekilde  davam dediği mukaddes yükü sırtından bırakmamıştır.

Her iki insan da tesirsiz hale getirilmek istenmiş ama hiç iltifat etmemişlerdir. Necip Fazıl’a Recep Peker yüz bin lira teklif etmiş ta ki kendilerini eleştirmesin diye altmış beş lira süt borcu olan Necip Fazıl bu teklifi hakarete varacak şekilde reddetmiştir, yine partinin bir adamı ona bir matbaa sözü vermiş o yine yanaşmamıştır. Paranın ve makamın şımartmadığı bir insandır. Bediüzzaman kendisine sunulan şark vilayetleri umumi vaizliğini ve yüksek statüde devlet memurluğunu kabul etmemiş, sistemin kendi mantığına aykırı olduğunu görünce sistemin münşilerini terk etmiş ve Van’a gitmiş, daha sonra Barla, Isparta, Denizli, Eskişehir, Kastamonu da hayatlarını geçirmiş ve büyük bir velvele ile darı dünyadan göçüp gitmiş ama hesabını açık bırakmıştır.

Bediüzzaman ahiretin varlığını İslam uleması ve İbn-i Sina akli mesele değildir diyerek oraya yanaşmadıkları halde otuz üç değişik epizottan ahiretin varlığını ispat etmiştir. Necip Fazıl ahiret yolcusunun mücrim halini anlatır.

Beni şafak vakti bir el dürtükler

İdam mahkumu kalk bekliyor savcı

Zindan avlusunda öter düdükler

Bir güneş doğar ki zakkumdan acı

Bediüzzaman,  dördüncü söz, dokuzuncu söz, 21 inci söz gibi eserlerinde namazın insan için ne kadar lüzumlu bir davranış olduğunu anlatır. Necip Fazıl da sadece seccadede  şefkat görür, gerçekten büyük adam zulümden başka bir şey görmemiştir. Yüzünün hatlarına bakan ne kadar büyük bir zulme maruz kaldığını ifade eder.

Beni kimsecikler okşamaz zaten

Öp beni alnımdan sen öp seccadem

Der şair.

Bediüzzaman Kayyum ismi, Hakem ismi, İkinci şua isimli eserlerinde kâinattaki dünyadaki birbirinden farklı sayısız nesnelerin nasıl iç içe hayata biri tarafından hizmet ettirilmek için tanzim edildiğini armonikal birliğin nasıl sağlandığını anlatır. Necip Fazıl bu hakikati şöyle anlatır.

Fikret nasıl kurulmuş iç içe bu iklimler

Nasıl kaynaştırılmış sesler renkler hacimler

Tevhidin bu kaynaştırması estetiğin konusudur estetiğin anası tevhiddir. Tevhid aynı zamanda tevhid etme bir araya getirmektir. Bütün farklı nesneleri bir araya getirmektir.

Bediüzzaman atom konusunu çok irdeler, eserlerinin temel argümanlarındandır atom konusu . Marksizm ve kadim filozoflar Epikür ve Demokritos bu konuyu insanlığın başına bela etmiş atomu kendi başına dışardan bir gücün değil kendi kendine oluşan bir tasarım olduğunu iddia etmiştir. Klişe filozofları onun tasarımı inkar etmesini  kaldıramamış ve üniversiteden klişe atılmasını sağlamıştır. Bediüzzaman marksın bu iddiasını eserlerinde tahlil eder mukayese eder ve zerrenin âlemin inşasındaki mühendis tavrın kaynağı olamayacağını söyler, iddiayı çürütür, “küfrün bel kemiğini kırdım“ der, çünkü küfrün iki bel kemiği vardır biri tabiat diğeri atom. Necip Fazıl atom için;

Atomlarda cümbüş  donanma şenlik

Ve çevre çevre nur çevre çevre nur

İç içe mimari iç içe benlik

,,

Suda ezel fikri ebed duygusu

Gökyüzünden suyun indirilmesi ezel ve ebedi hazırlar.

Ve enzeleminessema i maen

Ayetini müteaddid yerlerde açıklar Bediüzzaman ve suyun hayat için ve insan için zaruretini ortaya koyar.

Bediüzzaman hayretin alemi seyreden insanın manevi hayatındaki önemini anlatır. Bütün hayatı seyrettiği kainat ve hakikat yüzünden hayret ile geçmiştir. Edebiyatımızın ve fikir tarihimizin en çok hayret eden insanıdır. Alemdeki güzellikler hayreti doğurur insan hayreti ile secdeye kapanır, estetik de sanat da din de hayretten doğmuştur, eserlerinde hayreti tebcil eden önemli ifadeler vardır. Peygamberimiz de hayreti yüceltir ve” Allah’ım hayretimi artır “der. Necip Fazıl ise;

Şeh-i ekber diyor ki en büyük makam hayret

İki bir iki eder demek bile cesaret

Necip Fazıl hayreti âlimler için gerekli bulur.

Âlim ki hayreti yok, ne boş yere gayrette

Necip Fazıl vahye ve vahiysel değerlere göre yaşamıştır, onu sevmeyenler köşede bucakta bir iki akıllarının almadığı durumu onu eleştirmek gibi bir densizlikte kullanmışlardır. Vahiysel değerlerin başında âlemdeki ahenk gelir. Ahenk farklı nesneler arasında sağlanan hareketli birliktir, şair ahenksiz dünyasından dolayı bu ahenge seslenir.

Kaçır beni ahenk al beni birlik

Artık barınamam gölge varlıkta

Ahenk ve birlik âlemin düzenini sağlar arkada onu sağlayan Allah’ın armonikal gücü yani tevhid edici tasarımı ve yönetimidir. Bediüzzaman ahengi tevhidi izah ederken söyler ” Tevhid ve ve vahdette cemal ve kemal-i ilahi tezahür eder”  der. Yani farklı eşyaların ve nesnelerin bir araya getirilmesinden birlik ve ahenk doğar bu da tevhid edici bir güç tarafından sağlanır. Ahenk davranışın üyeleri arasındaki birliktir aynı zamanda. O sonsuzluk kervanı isimli şiirindeki insanlığın yıldızı ayı güneşi olan insanları da ahenkli olarak yorumlar ve onlar için, “Ölçüden ahenkten daha güzeller “ der.

Akıl konusunda Necip Fazıl’ın hayli imajları vardır. Aklı cüceye benzetir çünkü o kâinatın büyük düzeni karşısında bir cücedir. Aklın ermezliğini yetersizliğini vurgular. Âlemi aklın çözemeyeceği sorunlar yığını olarak görür.

Bir âlem ki gökler boru içinde

Akıl almazların zoru içinde

Üst üste sorular soru içinde

Düşün mü konuş mu  sus mu unut mu ?

Bediüzzaman arsın fen ve felsefesinden dolayı aklın yetersiz bir çözümcü olduğunu görür ve aklı anlayacak bir boyuta getirmek için büyük gayret sarfeder. Onuncu söz isimli eserinde ahiretin varlığını anlamayan aklı bir anlayan akıl durumuna getirmek için onu geliştirir ve büyütür. İkinci şua da tevhidi anlamayan aklı geliştirir, Münacat’da fenlerin ve diğer ilimlerin nesneler gibi gördüğü eşyanın yaratılış içindeki yerini  görür ve onları hem yerlerine sadakatle anlatır hem de onları dua da kullanır. Allah’ın büyük sanat eserlerini varlık içinde yorumlar.

Necip Fazıl aklın gelişeceğini düşünür, ama nasıl

Bir akıl gelecek ki akıllar delirecek.

Bediüzzaman Tabiat ile ilgili eserinde Tabiat’ın nasıl Allah’ın bir sanat eseri olduğunu anlatır. Atomun nasıl külli bir akılla varlığın vazifelerine dönük çalıştığını ortaya koyar.

Necip Fazıl aklı bir çürük diye benzetir, at kurtul der.  Akıl ile kalbin anlaşmazlığını anlatır şair

Seni dağladılar değil mi kalbim

Her yanın içi su dolu kabarcık

Bulunmaz bir halden anlar bir ilim

Akıl yırtık çuval sökük dağarcık

Ancak necip fazıl aklı büsbütün yetersiz görür, Bediüzzaman ise aklı eğiterek yeterli hale getirir.

Akla yoktur çıkar yol

Ne hesap ne hendese

Hesap ve hendesenin varlığı anlamanın iki önemli aracı olduğu Bediüzzaman’ın  eserlerinden anlaşılır. “ Kainatın envaını insanın etrafında hikmet tahtında insanın hacetlerine koşturan” derken büyük geometriyi izah eder. Çünkü her varlık insana belli bir geometrik uzaklıkta durur ve bu duruş hikmetli duruştur.

Necip Fazıl akşamı bir varlık görüntüsü olarak Bediüzzaman ise insan hayatının namazla birleşerek âlemin faniliğini ihtar eden bir durum olarak görür, dokuzuncu söz insan hayatının ve günün önemli anlarının insan ve ibadetle bağlantılarını anlatır.

Necip Fazıl ise günün vakitlerini büyük şöleni hatırlatan bir şekilde görür.

Sabah akşam öğlende

Aklım büyük şölende

Bediüzzaman zaman üzerinde çok durur, zamanın yaratılmış olduğunu, zamanı aşan ebediyeti anlatır. Güneş ay ve dünya arasındaki bağlantıdan doğan zamanın arkasındaki ebediyeti anlatır. Onunla kader hakkında yorumlar yapar, çünkü kadar zaman ötesi bir kavramdır, ancak zamanın anlaşılması ile ortaya çıkar. Peygamberimizi anlatırken ondan önce zamanın olmadığını anlatır.

Düşünüyorum ondan evvel zaman var mıydı?

Hakikatler boşluğa bakan aynalar mıydı?

Onun gelişi ile hakikat anlaşılmıştır, zaman onun gelişi ile değer olmuştur. İnsan ve varlık onun ile anlam kazanmıştır. Ancak vahyin ışığı eşyayı manası ile göstermiştir.

Necip Fazıl aynayı bir yönden sorulama aleti olarak görür, Bediüzzaman ise hem sanatın fonu hem Allah’ın sanatına ayna olan varlıkları ayna olarak görür. Necip Fazıl da o yolda konuşur.

Rüzgâr öyle esti öyle esti ki,

Her şey uçup gitti kaldı Yaradan

Ayna düştü hayal perdelerdeki

Bir akisçik gibi çıktı aradan

Aynalardaki akislerin Allah’tan olduğunu söyler.

Senden senden hep senden

Akisler aynalarda

Her iki insan da  gençleri kurtarmak peşindedirler, ikisinin de etrafında dönemin geçleri yer almıştır. Bediüzzaman gençlerle bir yeni dünya ortaya sürmüş ve Necip Fazıl da aynı işi yapmıştır. Bugün ülkenin idaresindeki insanlar bu birbirine yakın imi manevi memeden emmişler değerlerine sahip olmuşlardır. Her ikisi de sorgulayan ve arayan bir gençlik peşindedir.

Daha keskin eliyle başını ensesinden

Ayırıp o genç adam uzansa yatağına

Yerleştirse başını iki diz kapağına

Soruverse ben neyim  ve bu hal neyin nesi?

Yetiş ey hey sonsuz varlık muhasebesi

Bediüzzaman insanın bu evren içinde kendini nereden geldiğini nereye gideceğini burada işinin ne olduğunu argümanların başına koymuş ve insanın bir düşünen yolcu olduğunu vurgulamıştır. Onun Ayet ülkübra isimli eseri bir yolculuk temasıdır ve kainattan halıkını soran bir yolcudur seyyahtır oradaki roman kahramanı.

Bediüzzaman kainatı insanı ve esmayı Rabbaniye’yi bir bilmece, bir müşkül küşa olarak görür. Necip Fazıl da daha sınırlı bir düzeyde bilmece der.

Bir çözülmez bilmece

Hep sayı harf ve hece

Peçe üstüne peçe

Böyle aynı noktanın

Üstünde saatlerce

Benliğime eğilsem

Sabah akşam ve gece

Ortasında odanın

Karınlıkta çevrilsem

Bir çözülmez bilmece

Hep sayı harf ve hece

Necip Fazıl da Bediüzzaman’da mülübanların avukatıdırlar. Bediüzzaman eserlerini uhrevi mahkemenin avukatı olarak görür ve onu avukat olarak tutanın kazanacağını ifade eder. Necip Fazıl ise;

Rahminde cemiyetin ben doğum sancısıyım

Mukaddes emanetin dönmez davacısıyım

Necip Fazıl davanın sahipsizliğini anlatır. Bediüzzaman ise kendini namazın Kur’an’ın ve dinin davasına adadığını her şekilde vurgular. “Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet i de istemem “ der.

Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük

Der.

Bediüzzaman insanın dünyaya gönderilişi ile fikirlerini söyler. “İnsan şu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş, çok ehemmiyetli istidad ona verilmiş. Ve o istidada göre ehemmiyetli vazifeler tevdi edilmiş(emanet edilmiş)Ve o insanı o gayeye ve vazifelere çalıştırmak için şiddetli teşvikler ve dehşetli tehditler edilmiş. “ İnsanın çok yönlü gönderilmesini ve kendisine verilenlerin emanet olduğunu ve emanet geri alınınca bunların değerlendirileceğini söyler. Necip Fazıl ise gençlik yıllarının emanete karşı kayıtsız olduğunu belirtir” Kutsi emaneti yedim bitirdim” der.”Bizde kudsi emanet “ diyerek farklı olduğumuzu anlatır. Kendini daha sonra “mukaddes emanetin dönmez davacısı olarak “ görür. Mukaddes emanete ihanet edildiğini belirtir. “Ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti “ der.

Gayb kelimesi Bediüzzaman’ın öğretisinde önemli bir yere sahiptir. İnsan biri mazide biri istikbalde iki gaybın ortasındadır. Birinden gelmiş birine gidecektir. İnsanın imanı gaybdır, gayb bilgisidir. İkinci söz isimli eserinde “ellezineyüminüne bilgayb” kelimesini anlatır. Konu imanın büyük saadet ve nimet olduğudur. Bediüzzaman gayb bilgisini müşahade ve gözlemleri ile anlatır, bu uzun bir bahistir. Necip Fazıl kendini “gaybı kurcalayan çilingir“ olarak vasfeder. O da açamayacağını bilir ama kurcalar. Dönüşü gaiplerden gelen ses iledir.

Gaiplerden bir ses geldi. Bu adam

Gezdirsin boşluğu ense kökünde

Gaybın kapılarından biri gökyüzüdür,

 şair otuz yıl oradan habersiz oraya bir uçurtma uçuran çocuk gibi bakmıştır.

Tam otuz yıl saatim çalışmış ben durmuşum

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum

Bediüzzaman “günah kalbe işleyin siyahlandıra siyahlandıra ta nuru imanı çıkarıncaya kadar” götürür der.

 Necip Fazıl günahlarına  üzülür…

Günah günah  hasat yerinde demet

Merhamet suçumdan aşkın merhamet

Olur mu dünyaya indirsem kepenk

Gözyaşı döksem Nuh tufanına denk

Günaha başka bir yorum getirir.

Sana şah damarından daha da yakın Allah

Günah mı dedin ondan uzağa düşmek günah

Hakikat kelimesi her iki insanın da hayatın önemli bahsidir. Bediüzzaman çok yönlü hakikatler üzerinde durur, imanın her bir rüknü bir hakikattir onların ispatı ve izahı gerekir. En önemli hakikat tevhid hakikatidir, alemi bir zatın yaratma  ve yönetmesi . Ayetül Kübra tevhid  vakıasının bir büyük yolcu romanıdır. Kahraman alemde hakikatleri yaratan Allah’ı arar. Kerem’in Aslı’yı sorduğu gibi her şeyden o da Allah’ı sorar her şeyden. O eski dünyasının yıkılması ile hakikati görmüştür.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya

Söndü istikamet yıkıldı boşluk

Al sana hakikat al sana rüya

İşte akıllılık işte sarhoşluk

Bediüzzaman ölüme “hakikat-ı müdhişe” der, Necip Fazıl;

Altımda gacır gucur

Kişner durur sansız at…

İşte servili çukur

Ve ölümsüz hakikat

Bediüzzaman’ın üzerinde durduğu bir hakikat da haşir hakikatidir. Haşir ile ilgili eseri bunu açıkça ortaya koyar.

Bir hakikatte insanın ene yani benlik hakikatidir, bunun için de Otuzuncu söz isimli eserini kaleme almıştır.

Bediüzzaman insanın hayatını iman ile hayatlandıracağını, feraizle ziynetlendireceğini ve günahlardan çekinmekle koruyacağını anlatır. Necip Fazıl yaygın hayat anlayışının hayata pusu kurduğunu anlatır.

Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu

Bu hayat anlayışında olanları

Hayat süren leşler” olarak yorumlar.

Necip Fazıl toplumun hürriyet anlayışını hokkabazlık olarak niteler. Bediüzzaman  ile birlikte dinin bu ülkede hürriyeti için çalışmışlardır. Bediüzzaman yaygın hürriyeti esaret olarak yorumlar ve “ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam der” Zulm ile bidad ile hürriyeti bastırılamayacağı fikrinde Namık Kemal ile birleşir.

Bediüzzaman zulme ve inkara karşı savaşmış bütün talebeleri kahraman özellikle eserlerinin telifinde büyük rol oynayan Isparta ve civarındaki kardeşlerini Isparta kahramanları olarak niteler. Necip Fazıl adsız kahramanların neden olmadığını sorgular. Gelecek kahramanlarla olacakları anlatır.

Kurtulur dil tarih ahlak ve iman

Görürler nasılmış neymiş kahraman

Asıl kahramanlığın “ölümü öldürmek” olduğunu söyler.

Bediüzzaman insan beninin alemin sırrını kendinde sakladığını anlatır, alemdeki sırların insan beninin çözülmesi ve onun ile de kainatın sırrının çözüleceğini Otuzuncu Söz  isimli eserinde anlatır.

Necip Fazıl beni kendi beninden izah eder.

Geceler toprağa benimle inmiş

Kasırga benimle kopmuş denizde

Sanırım vebalı elim gezinmiş

Gürüyen ağaçta  hasta benizde

Başka bir şekilde

Ne azap ne istem yalnızlıktan

Kime ne aşılmaz duvar bendedir

Süslenmiş gemiler geçse açıktan

Sanırım gittiği diyar bendedir

Yaram var havanlar dövemez merhem

Yüküm var bulamaz pazarlar dirhem

Ne çıkar bu yola düşmemiş gölgem

Yollar ki Allah’a çıkar bendedir.

Necip Fazıl ile Bediüzzaman’ın temalar ve konular konusundaki bakış açıları büyük benzerlikler taşır. Bu bir kitabın konusu olabilecek kadardır. Çünkü her ikisi de farklı yollardan aynı hakikatleri anlatmışlar, nesilleri etkilemişlerdir.

Prof. Dr. Himmet Uç / www.NurNet.Org

Kaynaklar

Necip Fazıl, Kısakürek, Çile, Büyük D Yayınları

Müdafaalarım Büyük Doğu Yayınları

Bediüzzaman Said Nursi , Bütün Eserleri

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: