Politize Mi Olduk ?
Politize Mi Olduk ?
“İman hizmeti, iman hakaiki, bu kâinatta her şeyin fevkindedir hiç bir şeye tâbi’ ve âlet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tâbi’ veya âlet telâkki etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak etmiş. [1]”
“Size, kâinatın en büyük mes’elesi olan iman hizmeti yeter. [2]”
Şu zamanda ülkemiz olarak bir seçim senesi yaşamaktayız. O, bu, şu partilerin çekişmesi piyasada aşikare görünmektedir. Her meslek ve meşreb sahibi olan kimseler de bu siyasi hadiseler karşısında bir şeyler yapmaktadır.
Herkesin bir ölçüsü var. Ölçü sağlam ve cari ve umumi olmayanın ölçüsü ise heva ve hevesi ve çevresinden duyduklarından ibarettir. Hal bu ki her duyulana inanmak tetkik etmemek, tahlil etmemek durumu her sakallı dedemdir demek gibidir.
“Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. [3]”
Bediüzzaman Said Nursi gibi bir dahi, hem muvazzaf, hem müceddid, hem allame bize bunu söylerken biz ölçüsüzlüğü veya sağlam olmayan ölçüleri kendimize ölçü almamız akıl tutulması ve fikri bir kabz haletinden öte bir şey değildir.
Nur Talebeleri kendisine ölçü olarak Risale-i Nur kıssaları olan Lahikalardan hisse alarak nurculuk yapar. Nitekim her mesleğin ölçüleri, prensipleri var. Bu prensiplerle sair mesleklerden ve meşreplerden ayrılır, farkını ortaya koyar.
Nur Talebelerini ise sair mesşlek ve hizmetlerden ayıran Lahikalardır. Lahikasız olanlarla şunu sormak isterim ki; sair mesleklerden senin farkın nedir? Şayet nurcu isek lahikaya uymak zorundayız. Lahikasız nurculuk iddia edenlerin bu idiaları kuru bir söz, tedavülde olmayan paradan bir farkı kalmamaktadır. Nurcuyu sair mesleklerden ayıran lahikadır. İman hakikatleri zaten her meslekte var.
Hiçbir cemaat/meslek din olmadığı gibi Risale-i Nur da bir din değildir. Bir anlayıştır. Bu sebeple her hangi bir meslek/cemaat bizden ayrılırsan mürted olursun, kafir olursun, dalalete düştün diyorsa o lafı eden kimse kendisini enaniyetin katmerli haline kendisini teslim etmiştir demektir. Şayet o meslekte bu hakimse o mesleğin istikametinden şüphe edilir. “Hülâsa; tarîkat, şeriat dairesinin içinde bir dairedir. Tarîkattan düşen şeriata düşer, fakat -maazallah- şeriattan düşen ebedî hüsranda kalır. [4]”
istikamet en büyük nimetler ve kerametler arasındadır. Doğru istikameti olmayan kimselerin hayatı ve hizmeti ve kendisine müteallik olan şeylerde zikzaklar çizmesi gayet normaldir. Çünkü elinde doğru istikametin malzemeleri bulunmamaktadır. Birisi hata yapınca onu tenkid etmek ise yanlıştır. Çünkü o hata yapan kimse, o hatayı gören kimse kadar bilmemektedir. Şayet o hatakar da hata yapmayan kimsenin bildiklerini bilse idi o hatayı yapmaya bilirdi.
Birisi duvara bir yazı yazmış. Şimdi ki aklım olsa idi şu, şu hataları yapmaz idi.
Başkası altına şöyle yazmış: o hataları yapmasa idin şimdi ki aklın olmazdı.
Bizler de hata yapanı görünce hemen hücum etmek yerine bu nazarla baksak güzel olacak. Hata ya cehilden yani bilmemezlikten veya gafletten veya dalaletten kaynaklanmaktadır.
Şeyet cehil ve gaflet ise ikazlarla uyandırılabilir; fakat dalaletten geliyorsa ne yaparsan yap vazgeçmez.
Nur Mesleğimizce zayıf damarlardan sayılan cah ve şöhretin en revaclı olan şeyi siyasettir. “Risale-i Nur şakirdleri dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar. [5]”
“Nurcular, siyasetlerle alâkaları olmaz. Yalnız iman hakikatlarıyla bütün hayatları bağlıdır. Şimdiye kadar gizli komiteden, siyaseti dinsizliğe ve zındıkaya âlet edenler, istibdad-ı mutlakla Nurcuları ezdiler. İnşâallah bir sebeb çıkar (Haşiye) o istibdadı kıracak, masum ve mazlum Nurcuları kurtaracak.
Fakat çok dikkat ve ihtiyat lâzımdır. Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi’ ve dâhil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinad olur.
Fakat siyaset hesabına değil; belki Nurların intişarı ve maslahatı hesabına bazı kardeşler; Nurlar namına değil, belki kendi şahısları namına girebilir. [6]”
“Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabi ruhları azab içinde bırakır. Selamet-i kalb ve istirahat-ı ruh istiyen adam, siyaseti bırakmalı. [7]”
“Gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve hakiki vazife-i insaniyeti ve âhireti unutturacak olan en geniş daire ise, siyaset dairesidir. [8]”
Tüm bu mehazlara nazara alınıp hareket edildiğinde siyaset mana-i ismi ile olunca “ahval-i siyasiye yalandan, hileden, şeytanî fikirlerden hâlî değildir. [9]”
- Peki mana-i harfi ile ile olursa?
- Din düsturlarının bir hâdimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, Selef-İ Sâlihînden başka siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttaki olanlar siyasetçi olmazlar. [10]”
“Eski Said, bir mikdar siyasete girdi. Belki siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet edeceğim diye beyhude yoruldu.. ve gördü ki; o yol meşkuk ve müşkilâtlı ve bana nisbeten fuzuliyane, hem en lüzumlu hizmete mani ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık ve bilmeyerek ecnebi parmağına âlet olmak ihtimali var. [11]” dindarlar da siyaset yapsa etrafında mana-i ismi ile yani menfaat için siyaset yapanlar olacağı için tam manası ile muvaffak olamayacaktır.
Bir de mütedeyyin dindar kimseler tarafından destek görmezse bütün bütün zarar edecektir. Bu sebeple radikal islam veya ılımlı islam fikrine sahip olan yerlerden uzak durup orta halli olan bir yerle beraber olmak elzemdir.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Emirdağ Lahika mekrublarında geçen ve hayatta olan varis ve talebelerinden halen hayatta olan 5 Talebesi vardır. Bunlar; Abdullah Yeğin, M. Said Özdemir, Ahmet Aytimur, Hüsnü Bayram ve Salih Özcan ağabeylerimizidir.
Nazarımızda üstadımızın ashabı olan bu ağabeylerimiz diğer talebeler içerisinde muvazzaf kılınmıştır. Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. [12]” bu tavzif ile muhakkak ki bu vazife sahipleri daha teyakkuzda ve yollarda yön ve tehlike belirten yol işaretleri gibi bir vazife omuzlarına konulmuştur. Üstadımızın bu varis ve talebeleri tanımamak ise üstadın vasiyetlerini kabul etmemek manasına da gelmektedir.
Üstadımızın tayin ettiği bu ağabeylerimiz ise bizlere muhtelif zamanlarda ve mevzularda mektub yazarak bazı şeyleri söylemekteler. Bu sebeple zekası aklının önüne geçen zekiler vekil-i Bediüzzaman’ı, şahsın “Kendisinde bulunan sû’-i ahlâkı, sû’-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin.
Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden, takbih etmesin. Binaenaleyh eslaf-ı izamın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek, sû’-i zandır. Sû’-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler. [13]” su-i zanlarla ve su-i ahlakla hikmetini bilmediği hareketlerinde tenkid ederek madi ve manevi tesanüte ve sadakatına zarar veremektedir.
Zeki olan kimseler hikmetini bilmediği ve kendi kurgusunda ve “tahayyül ve tasavvurunda [14]” giydirdiği ve renk verdiği şekilde süşünüp hareket etmesi neticesinde hasıl olan hatalar mesuliyet getirir.
Şahsi ve umumi hukuklar bu siyasi meselede de ortaya girmektedir. Her şeyde şahsi ve umumi hukuk söz konusudur. Mesela birisi x şahsına sözse bu şahsi hukuk olur. Lakin islamiyete sözse bu umumi hukuk olur. Veya biri dershaneye geliyor orada birisi ile arası bozuk bu şahsi hukuk olur. Ama orada umumi bir huzursuzluk yapacak olursa bu umumi hukuk olur.
Umumi hukuka tecavüz ise herkesle helalleşmekten geçer. Ve söylemek makamında olupta susanlar bu suskunluktan mesuldürler. Susmakla piyasayı bilmeyenlere bırakmış olurlar. Bilmeyenler konuşması şu misale benzer Şayet tilki vaaza başlamışsa kümesten endişe edebilirsiniz. İşi ehline vermezsek her şey elden gidebilir.
Ağabeylerimiz siyasi çalkantı ve bir sürü yaygaranın ortada gezdiği bir zamanda toplumda huzurun ve refahın bozulup maddi ve manevi terakkiyatın tekrar geriye dönmesi ve hizmetlere elfreni çekilmesine mani olmak için iktidar partisini lehinde alenen renk verip tafaf belirmeleri bazı çevrelerce abiler politize oldu gibi bir akıl tutulması sözlerini söyletmekteler.
Keskin virajlarda ki tabelayı sökerseniz çok kimsenin helaketine sebep olursunuz. Ağabeylerimiz de bu çalkantıda bu tedbiri uygulayarak savrulmaları önlemek istemişlerdir.
Türkiyede kalabalık olan ve eski adamlar; fakat en yeni meşreb ve neşriyata sahip Bir grup ise ağabeyler için politize oldu ve 0 siyaset gibi bir şeyler söylemekteler ve ağabeyleri hakikatte dinlememekte zahirde beraber görünmekteler.
“küre-i arzdaki boğuşmalara merak edip bakanlar, dikkat edenler, maddî ve manevî pek çok zararları vardır. Ya aklını dağıtır manevî bir divane olur, ya kalbini dağıtır manevî bir dinsiz olur, ya fikrini dağıtır manevî bir ecnebi olur. Evet, ben kendim gördüm: Lüzumsuz bir merak ile, mütedeyyin iken âmî bir adam -beride ilme mensubiyeti varken- eskiden beri İslâm düşmanı olan bir kâfirin mağlubiyetiyle ağlamak derecesinde bir mahzuniyet ve Âl-i Beytten Seyyidler Cemaatinin bir kâfire karşı mağlubiyetinden mesruriyetini gördüm.
Böyle âmî bir adamın, alâkasız bir geniş daire-i siyaset hatırı için, böyle kâfir bir düşmanı mücahid bir seyyide tercih etmek, acaba divaneliğin ve aklı dağıtmaklığın en acib bir misali değil midir? [15]”
Ağabeyler politize oldu diyenler kendileri nerede ise politika ve siyasetle hem hal olmuş olan bir güruhtur. Ağabeyleri saf dışı bırakıp yeni sahte abicikler türetip milleti o sahte abiciklerin çevresinde toplamaya çalışmakla hizmette farklı bir çığır ve yön açmak emelini gütmekteler.
Piyasada bir abi var birde kur-abiye var. Yani tasannu sahibi ve kendisini abi göstermek isteyen makam-ı kazip sahibi olan ehl-i cerbeze var. Bu cerbezeli kimseler hakkı batıl, batılı hak göstermek zekasına sahip olan kmselerdir. Bu cerbeze sahiplerinin ipleri, yularları nerede kimin elinde bu ise bizce aşikârdır.
“gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, Nur talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları Risale-i Nur’dan ve üstadlarından ayırmak kabil değildir. Bunun için şeytanî plânlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya safiyetlerinden istifade ederiz fikriyle aldatmak yolunu tuttular.
O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazan da talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: “Bu da İslâmiyete hizmettir, bu da onlarla mücadeledir. Şu malûmatı elde edersen, Risale-i Nur’a daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir.” gibi bir takım kandırışlarla sırf o Nur talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i Nur’a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar. [16]”
Dost ve talebe kılığına bürünmüş sahte nurcu gibi duranlar çeşitli desiseler çevirirler. Hadiselerle kimin kaç ayar olduğu belli olmaktadır. Sadakat imtihanı şiddetli olur. Çok büyük zannedilenleri yutar devirir.
Lahikası Olmayan kimseler içtimai hadiselerde savrulmamaları imkansızdır. Bir ağaç eğer toprağı derin değilse kök salması imkansızdır. Toprağı derin olmayan yerdeki ağaçlar devrilirler. Lahika bu ağaç toprağının kök salması için var olan toprak gibidir.
Ağabeyler politize oldu diyenler kendileri politize olmuştur.
Selam ve Dua ile
Muhammed Numan ÖZEL
(Haşiye): Demokrat çıktı, bir derece kırdı.
___________________________
[1] Kastamonu Lâhikası ( 137 )
[2] Kastamonu Lâhikası ( 193 )
[3] Münazarat ( 14 )
[4] Tarihçe-i Hayat ( 19 )
[5] Şualar ( 271)
[6] Emirdağ Lahikası-1 ( 160 )
[7] Kastamonu Lâhikası ( 123 )
[8] Emirdağ Lâhikası- 1 ( 57 )
[9] Mesnevi-i Nuriye ( 92 )
[10] Emirdağ Lahikası-1 ( 57 )
[11] Tarihçe-i Hayat ( 263 )
[12] Emirdağ Lahikası-2 ( 233 )
[13] Mesnevi-i Nuriye ( 66 )
[14] Sözler ( 287, 633, 634, 682, 706 )
[15] Kastamonu Lahikası ( 38 )
[16] Tarihçe-i Hayat ( 690 )
www.NurNet.Org