Radikal dini akımlara karşı Bediüzzaman’ın çözüm önerileri -4
İttihad-ı İslam ve vahdetin ortak zemini
“Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır.”(1)
İttihadın hedefindeki vahdet zemini sağlam temellere oturtulmalıdır ki, arzulanan müspet neticeler alınabilsin.. Konu İttihad-ı İslam olduğuna göre, her şeyden önce İslam’ın temel esasları, bu vahdetin ortak zemini olmalıdır. Çünkü Müslümanların en kolay birleşecekleri zemin, bu ortak paydadır.
Bu noktaya işaret eden Bediüzzaman’ın”Âlem-i İslâmdaki ihtilafı, tadil edecek çare nedir?” sorusuna verdiği cevap çok önemlidir:
“Evvelâ; müttefekun aleyh olan makasıd-ı âliyeye nazar etmektir. Çünki Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kur’anımız bir, zaruriyat-ı diniyede umumumuz müttefik, zaruriyat-ı diniyeden başka olan teferruat veya tarz-ı telakki veya tarîk-i tefehhümdeki tefavüt bu ittihad u vahdeti sarsamaz, racih de gelemez.”(2)
Yani: Müslümanların birlik ve beraberlik için ahiret hayatı gibi dünya hayatlarını da –insanlık camiasında, devletler muvazenesinde-insana yakışan bir standardı yakalamaları için, İslam dininin temel esaslarında ittifak etmeleri gerekir. Müslümanların ittifakla kabul ettikleri bu temel esaslar ön plana çıkarıldığı takdirde, geriye kalan teferruat kısmındaki farklı anlayışlar hoş görüyle karşılanır ve ittihadı zedeleyen bir unsur olmaktan çıkar.
“Cemiyette vahid-i sahih olmazsa cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür” der ve açıklar: “hesapta malumdur ki, darb ve cem (çarpma ve toplama) ziyadeleştirir: Dört kere dört onaltı eder. Fakat kesirlerde darb ve cem bilakis küçültür. Sülüsü sülüs ile (üçte biri üçte birle) darbetmek tüsü’ (dokuzda bir) olur. Aynen onun gibi insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur!”(3)
Yani: Müslümanların ortak zeminini oluşturan unsurların sağlam olması gerekir. Bu da Kur’an ve Sünnet çerçevesinde oluşan bir birlik anlamına gelir. Önemli olan bu birlik ve beraberlik binasının temel taşlarının sağlam olmasıdır. Aksi takdirde sayısal çoğunluk, çoğaldıkça hakikatte küçülür. Nitekim, matematikte bir kuraldır ki; çarpma ve toplamada yer alan sayıların çokluğu, neticenin çokluğunu gerektirir. Örneğin: 2×2=4, 4×4 ise 16 eder. Oysa bünyesi sağlam olmayan “Bayağı kesir ” hesaplarında tam(sağlam) olmayan kesirlerin sayısı ne kadar fazla ise, toplama ve çarpmanın sonucu o kadar küçülür. Örneğin üçte biri üçte birle çarpmak dokuzda bir olur(1/3×1/3=1/9).
“Aynen onun gibi insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.
“Hem de düşmanlarımız onlar (gayr-ı Müslimler) değil; asıl bizi bu kadar (kıymetten) düşürüp İ’la’yı Kelimetullaha mani olan cehal et ve neticesi olan harekattır. Ve ihtilaf ve onun mahsulü olan ağraz ve nifaktır ki, ittihadımızın gayesi bu üç insafsız düşmana hücumdur.“(4)
Bu ittihat her şeyden önce, din, sosyal, siyasal konularda uzman âlimlerin istişareye dayalı ittihatlarına da vesile olur. Böylece fertlerin ulu-orta şahsi görüşlerine itibar edilmeyecek, ilgili konuda uzman olanlardan müteşekkil ilim heyetinin fetvası esas alınacaktır. Bunun tahakkuk etmesi durumunda artık herkes rastgele bir fikri ortaya atıp da insanları ona tabi olmaya davet etmeyecek, edemeyecektir.
İttihad-ı İslam bütün Müslümanların birliğini esas alır.
Çünkü bu ittihadın harcı imandır. İmanı olan herkes, dindar olmasa bile İslam kardeşliği içinde yer alır. Nitekim Kur’an’da “dindar olanlar/veya evliya olanlar/veya günahkâr olmayanlar kardeştir” denilmemiş, bilakis, “Müminler, imanı olanlar ancak kardeştir” mealindeki çok kapsamlı, toleranslı ve efradına cami bir ifadeye yer verilmiştir. Eğer “Müslümanlar kardeştir” denilseydi, birileri kalkıp İslam’ın emirlerini yerine getirmeyen müminler de bu kardeşliğe dâhil değildir, diyebilirlerdi. İşte bu gün Müslümanları ırk bazında olduğu gibi, mezhep bazında da bölüp parçalayarak hazır lokmalar haline getirmek isteyen çevreler vardır.
Bu iki konuda da Bediüzzaman’ın güzel tespit, teşhis ve tedavi yöntemleri vardır. Eserlerinin değişik yerlerinde bu konuları genişçe işlemiştir. Ancak biz burada çok veciz sayılan iki ifadesine yer vermekle yetineceğiz:
-Irkçılık konusunda şunları söyler:
“Eski Said ve Yeni Said’in yazdıkları meydanda. Şahid gösteriyorum ki: Ben َاْلاِسْلاَمِيَّةُ جَبَّتِ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيّferman-ı kat’îsiyle, eski zamandan beri menfî milliyet ve unsuriyet-perverliğe, Avrupa’nın bir nevi firenk illeti olduğundan, bir zehr-i katil nazarıyla bakmışım. Ve Avrupa, o firenk illetini İslâm içine atmış; tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür. O firenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar.”(5)
-Şii-Sünni mezhep mensuplarına şöyle hitap eder:
“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlub ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mabeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz’î mes’eleleri bırakmak elzemdir.(6)
8) Bediüzzaman’ın Önerdiği Çözüm Önerileri:
Bediüzzaman, 1909’da bir gazetede “Dağ meyvesi acı da olsa devadır” adlı makalesinde fikriyatını “dokuz” madde halinde özetler. Bu makalenin alt başlığı, onun şuurlu şekilde belli maksatları mücadele programına aldığını göstermesi bakımından zikre değer: “Bediüzzaman’ın Fihriste-i Makasıdı ve Efkârının Programıdır.” Bu dokuz maddeyi şöyle özetleyebiliriz:
Birinci madde: İslâm âlemini terakkiye sevkedecek uyanışı sağlamak.
İkinci madde: İslâm maarifini sağlayan üç merkez arasındaki ihtilafı gidermek: Bu üçmerkez medrese, mektep ve tekkedir.
Üçüncü madde: İlmî çevrelerde ilmî hürriyeti tesis etmek.
(Evet, taklîdin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfiza, Mu’tezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir-Asar-ı Bediiye, 300)
Dördüncü madde: Medreselerde ihtisas şubeleri te’sis etmek.
Beşinci madde: Mürşid-i umumi olan vaiz ve hatiplerin yetişmesini sağlayacak projeleri ele almak.
Altıncı madde: Osmanlılarda terakki meylini uyandırmak.
(Burada asıl mevzumuzu teşkil eden üçdüşman-cehalet, yoksulluk ve ihtilaf mevzubahis edilir: “..Ve bu zamanda i’lâ’nın en büyük sebebi maddeten terakki olduğundan; ve terakkinin en müthiş düşmanı olan cehâlet ve zarûret ve ihtilâfa; seyf-ül mârifet ve sa’y-i insanî ve ittihad ile din namına ittihad edeceğiz. Amma a’da-yı haricî, medenî olduklarından fikren galebe çalmak lâzımdır. O cihadı da berâhin-i Şeriata havale edeceğiz“)
Yedinci madde: (Osmanlı dönemine ait)Hilafet makamının ıslahı meselesi.
Sekizinci madde: Osmanlı Devletinin beylikler devrine dönüşmemesi için, Müslüman halklar arasında ittihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi.
Dokuzuncu madde: Millî birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilafı sebebiyle zayi olan kuvve-i cesimelerinden istifade etmek.
Dipnotlar
1-Mektubat, 468.
2-Sünuhat, Tuluat, İşarat, 92.
3-Mektubat, 475.
4-Hutbe-i Şamiye, 96.
5-Mektubat, 64.
6-Lemalar, 26.