Risale-i Nur’dan Vecizeler

Risale-i Nur’dan Vecizeleri sizin için hazırladık… Sms, Kısa Mesaj yollayacağız ama elimizde Risale-i Nur’dan Vecizeler yok, sms ve kısa mesaj gönderemiyoruz diyenler vardı. Bizde sizleri düşündük bir smsyi geçmeyecek şekilde Risale-i Nur’dan Vecizeler hazırladık ve istifadenize sunuyoruz.

Ayrıca bu vecizeleri Facebook profilinizde paylaşabilir ve Twitter’da da Tweet atabilirsiniz. Malum Twitter’da 140 karakter kullanabiliyorsunuz ona bile yetecektir. Bir sms 160 karakterdir.

Risale-i Nur’dan Vecizeler:

Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.

İslamiyet güneş gibidir, üflemekle söndürülmez gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.

Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.

Ey alem-i İslam! Uyan, Kur’an’a sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol.

Her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar.

Sünnet-i Seniye, edebdir. Hiçbir mes’elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın!

Sultan-ı kâinat birdir, her şey’in anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir.

İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gâyesi; Hâlık-ı Kâinat’ı tanımak ve O’na îmân edip ibâdet etmektir.

Bu çiçek kimin turrası, kimin mührü ve kimin nakşı ise, elbette bütün yeryüzündeki o nevi çiçekler onun mühürleridir.

Ey insan! Sen kendine mâlik değilsin… Rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı Zülcelal’in memluküsün.

Kâinatta en yüksek hakikat imandır.

Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.

Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.

İman hakikati öyle bir çekirdektir ki; eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tubası olur.

Risale-i Nur Kuran-ı Mu’ciz-ül Beyanın taht-ı tasarrufunda olduğundan,ona uzanan,ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur.

Şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan,hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin.Nasıl sen nizamsız,gayesiz kalabilirsin?

Ebedi ömrün önündedir. O ömr-ü bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır.

Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.

Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.

Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.

Bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara; yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir.

Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir.

Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?

Elde Kur’ân gibi bir mucize-i bâki varken, Başka burhan aramak aklıma zâid görünür.

Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zahiren bir Cennet içinde olsa da manen cehennemdedir.

Kuran kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır.

Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.

Bir şey tamamiyle elde edilemediği takdirde, o şeyi tamamiyle terketmek câiz değildir.

Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir.

Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref’ine çalış.

Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir.

Mâlâyâniyle iştigal, maksudu geri bırakıyor.

Haksızlığa karşı sükût etmek, hakka karşı bir hürmetsizliktir.

Evet, herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez.

“Ne kadar güzel yapılmış” de, “Ne kadar güzeldir.” deme.

Kabir, bu dâr-i fâniden firâk-ı ebedî ile ebedü’l-âbâd yolunda kurulmuş, açılmış evvelki menzil ve birinci kapıdır.

Herbir şeyde hususen zîhayatlarda öyle harika bir nakış, öyle mucizekârbir sanat var ki; onu öyle yapan elbette O olacaktır.

Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir; bu fâni dünyaya razı değildir.

Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: “Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem.

Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır.

Bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz.

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.

Gençlik kuvvetini ibadette sarfetmenin neticesi, dâr-ı saâdette ebedi bir gençliktir.

Kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim mes’elesidir.

Aynada görünen güzellik aynaya ait olmadıgı gibi, hiçbir güzellik de o güzelin malı değildir. Bütün güzellikler Cemîl isminden yansıyor.

Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et.

Sabrın mükâfâtı zaferdir; atâletin mücâzâtı sefalettir; sa’yin sevabı servettir; sebatın mükâfâtı galebedir.

“Allah” bir ism-i câmi’ olduğundan esma-i hüsna adedince tevhidler, içinde bulunur.

Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir ve mahrumiyet ve sefaleti getirir.

“Sen, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur.”

Evet, kainat iman nuruyla matem-i umumi olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur.

Böyle dehşetli bir asırda insanın en büyük meselesi, imanını kurtarmak yada kaybetmek davasıdır.

Dünyanın yüz bahçesi, fani olmak haysiyetiyle ahiretın baki olan bir ağacına mukabil olamaz.

Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir.

Herkesin bütün saadetleri, bir Rabb-ı Rahîm’e olan teslimiyete bağlıdır.

Ebedî ve sermedî olan bir cemâlin seyirci müştâkı ve âyinedar âşıkı, elbette bâkî kalıp, ebede gidecektir.

İmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır.

Fena şeylerle zihnen meşgul olmakta fenadır.

Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir.

Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir.

Maddî musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür.

Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.

Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.

Bu ittihadın (İttihad-ı İslâm) meşrebi muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır.

Bu zamanın en büyük farz vazifesi ittihad-ı İslâmdır.

Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.

Dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmânîdir (…) Ve bir kısmı keffâretü’z-zünubdur.

Cenâb-ı Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derc eylemiştir.

Bizim cemaatımizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husumete husumettir.

Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete (düşmanlığa) vaktimiz yoktur!

Kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif (temizlik), elbette ism-i Kuddûsün cilvesi (yansıması) ve muktezasıdır.

Haşiye: Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid’alar mânevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.

Hastalıkla geçen bir ömür, Allah’tan şekvâ etmemek şartıyla, mü’min için ibadet sayıldığına rivâyât-ı sahiha (Hadis-i Şerif) vardır.

Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.

Zaman gösterdi ki; Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değil.

Kur’ân-ı Hakîm, şu Kur’ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir ve en beliğ bir tercümanıdır.

Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim.

Bir insan Allah’a hâlis bir abd olursa, Allah’ın mülkü olan kâinat, onun mülkü gibi olur.

Mâdem her şey mânen Bismillâh der. Allah nâmına Allah’ın ni’metlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi “Bismillâh” demeliyiz.

Eğer Namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider.

Şöhret ayn-ı riyâdır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar.

Mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir; kudretine istinad et, rahmetini ittiham etme.

En bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın.

İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır.

Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir.

Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.

Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir. Allah hesabıyla olursa mârifet-i İlâhiyedir.

Derleyen: www.NurNet.Org

Ayrıca Tavsiye Yazımız İçin Tıklayınız : En Güzel Dualar (Risale-i Nur’dan Dualar)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: