Said Nursi Hırsızlığa Fetva mı Verdi?
Yazar Ümit Şimşek Risale-i Nur’un sadeleştirilmesine ruhsat arayanlara, Nuraniyyat isimli kişisel web sitesinden dikkat çekici bir örnek ile cevap verdi. Sadeleştirme yaparken bir ayeti de nasıl tekzip ettiklerini açıkladı.Ümit Şimşek’in açıklaması şöyle..Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, bir eserini sadeleştirmek isteyen bir talebesine“O zaman eser benim olmaz; benim ismimi silip kendi ismini yazarsın”şeklinde verdiği cevap, Risale-i Nur’a karşı girişilen geniş çaplı bir tahrifat hareketine mesnet yapılmak isteniyor.
Bazı kardeşlerimiz de, maalesef, yürütülen propagandanın tesirine kapılarak, bu sözden, “kendi imzalarını attıktan sonra sadeleştirme işinin meşruiyet kazanacağı” vehmine kapılıyorlar.
Mecaz ilmin elinden cehlin eline düştüğü zaman hakikat telakki edildiği gibi, art niyetlilerin eline düştüğü zaman da işte böyle hakikat muamelesine tabi tutulup en olmayacak hükümler onun üzerine bina edilebiliyor.
Oysa aklı başında olan ve okuduğunu anlamakta güçlük çekmeyen herkes, bu ifadeyle Üstadın yapılan işi kesin bir dille reddettiğini ilk bakışta anlar. Üstad Hazretleri “Böyle yapma” da diyebilirdi; fakat sadeleştirme ile ortaya çıkan şeyin kendisiyle bir ilgisi kalmadığını belirtmek suretiyle, meramını çok daha veciz, kesin ve müessir bir şekilde anlatmıştır.
Yoksa, başkasına ait bir eseri bazı değişikliklerle kendisine mal etmek ve kendi imzasıyla neşretmek apaçık bir hırsızlıktır, yüz kızartıcı bir suçtur; buna “intihal”derler. Üstadın, “Ben bile kalem oynatamıyorum” dediği eserlerini yağmalanacak bir mal gibi hırsızların önüne attığını farz etmek hangi akla sığar?
Kıssadan hisse: Bir hadis-i şerifte “Utanmadıktan sonra dilediğini yap”buyurulur; hatta bu sözün, ilk insandan itibaren bütün peygamberler tarafından söylendiği hatırlatılır. Bugüne kadar hiç kimse bu hadisten “utanmamak şartıyla her işin helal telakki edileceği” hükmünü çıkarmamıştır.SADELEŞTİRMECİLER “SADELEŞTİRİRKEN” AYETİ TEKZİP ETMİŞLER!
Sadeleştirmeci arkadaşların Risale-i Nur üzerinde bir kasap maharetiyle yaptıkları operasyondan bir küçük örneği karşılaştırmalı olarak verelim.
Yirmi Altıncı Sözün başındaki bir cümlenin orijinali:
“Evet, manen terakki etmeyen avam içinde kaderin ca-yı istimali var.”
Bu da aynı cümlenin “sadeleştirilmiş” hali:
“Evet, manevi yönden ilerlememiş avam tabaka tarafından her şey kadere verilir.”
Oysa her şeyi kadere veren avam değil, Kur’an’ın bizzat kendisi! Sadeleştirmecilerimiz işte bunu hesaba katamamışlar (üstelik aşağıdaki örneklerin ikincisinde, takdim-tehir suretiyle “her şey” üzerinde ayrı bir vurgu var):
“Her şeyi bir ölçüyle yaratıp kaderini belirleyen Odur.” (Furkan, 25:2.)
“Muhakkak ki Biz her şeyi bir kaderle yarattık.” (Kamer,54:49.)
Artık burada duruyor ve söyleyecek bir söz bulamıyoruz!
Ümit Şimşek
RisaleAjans