AHİR ZAMANDA NUR GÖZLÜĞÜNÜ TAKMAK

AHİR ZAMANDA NUR GÖZLÜĞÜNÜ TAKMAK

“Rivayette var ki: “Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz.” [1]

“Bu âhirzaman çok çalkalanıyor, bu fitne-i âhirzaman acib şeyler doğuracağını ihsas ediyor.” [2]

“Bu âhirzaman fitnesinde, açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü derecede bırakmağa çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor.” [3]

 

Bu vb. mehaza bakıldığında görülüyor ki, Ahir zamanın fitne ve fesadı içinde insanın iman ve istikametini tek başına koruyabilmesi cihetiyle imkansız olduğunu görüyoruz. Bu hadiseler ise, Risale-i Nurlara olan ihtiyacın, havaya, suya ve olan ihtiyaç kadar hatta daha fazla olduğunu bize isbat ediyor. Kitab-ı kainatı imbik imbik tefekkür ederek Risale-i Nur Külliyatı namıyla önümüze ihsan-ı ilahi olarak seren Bediüzzaman Hazretlerine minnettar olmak bugün bu ülkede Müslümanım diyen herkesin boynuna borçtur. Çünkü itikad ve amel sahasında cehdetmiştir. Çok zor sartlarda iman ve islam meselelerini izah etmiş, neşretmiş talebeleriyle beraber bunun da mükafatını memleket hapishanelerinde görmüş.

Bediüzzaman, sadece bir iman hareketi değil, İslam hareketi de tesis etmiştir. Yani sadece bir külliyat, bir kuru bilgi değil o külliyatta mevzubahsi olan meseleleri de lahika mektuplarıyla tamim etmiştir. İçtimai hayatta hem iman hem islamın esaslarının görünüp, halen ve kalen şeairin görünmesi ve yaşanması için elinden gelen gayreti yapmış olup, belki neşredilen mektupların iki üç misli mektup yazmıştır.  Risalelerin okunması, anlaşılmasına çalışılması kadar mühim olan bir şey daha var ki, o da Risale-i Nur gözüyle hal ve gidişatı okuyabilmek ve ona göre vaziyet alabilmektir.

 

Zaten okumanın manası, insanın hayatında görünmesidir. Hayata tatbiki yapılmamış olan okumalar ise, gerçek manada okumanın yapılmaması anlamını taşımaktadır. Nurlar ile içtimaî hal ve gidişatı Nur’un gözüyle okumak hususunda daha dikkatli olmalıyız. Yoksa meslek başka meşrep başka nev zuhur bir şey ortaya çıkmış olacak ki buna da nurculuk denilmez. Çünkü metodu belli olmayan, kaide ve kuralları olmayan hiçbir şey yoktur. Kaidesizlik ise, sadece anarşidir.

 

Günlük içtimai meselelerle meşguliyet ise insanı ideallerinden uzaklaştırıp, nazar-ı ihatası olan bakış açısını daraltmaktadır. Dünyevî ve uhrevî hal ve gidişatımızı Risale-i Nur zaviyesinden okuyabilmede sıkıntı ve arıza azalmıyor, artıyor bu veçheden. Bu sebeple  vazifeleri bırakıp ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî malayaniyat ile iştigal etmek tam bir akılsızlık[4] olduğu halimizle tabir-i caizse avaz avaz bağırır bir hale geliyoruz. “Malayani ile iştigal, maksadı geri bırakıyor.”[5] Bunu hakkalyakin isbat ediyoruz.

 

Hal bu minval üzerine olunca insanın beşeri hayatına bakan meselelerde İçtimaî meselelerin sindirile sindirile okunup idrak edilmesinde, hakikatlerle yüzleşilmesinde korkulu bir hal alıyor. Görme bozukluğu yaşayan insanların gözlüksüz görmekte zorlanması gibi Risale-i Nurun imani ve ameli düsturları ile bakılmazsa hadiseleri basiret nuruyla göremiyor, felsefi bir bakışla yani kendi anlaşımızla yorumlayıp hataya düşüyoruz.

Sathî nazarlarla Risalelerden kendilerine göre çıkardıkları yerli-yersiz fetvalara sığınıp cereyanların cazibesine kapılıp gitmek daha kolay oluyor ki, herkes haklılığına ve gayr-ı müstakim olduğuna dair delilleri bulabiliyor. İşin içine bir de cerbeze girerse tamamen bulandırıyor. Zaten cerbeze münafık sıfatı değil midir?

 

Risalelerdeki tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet meselelerini herkes derecesine göre zaten anlıyor ve dersini alıyor. Anlama dereceleri farklı da olsa ihtilâfa sebebiyet vermiyor. İstifade noktasında herkes hakkına razı oluyor. Asıl ihtilâf, içtimaî-siyasî meseleleri anlamada ortaya çıkıyor. Bu ise, müsbet bir ihtilâf değil, fitne ateşidir. Sadece fitne müsbet bir libas giymiştir üzerine. Neticede  tahribata yol açıyor. 

Risale-i Nur’un omuzlarımıza yüklediği; din, vatan ve millet namına olan vazifeler lâyıkıyla yerine getirilmemiş oluyor. Böylece din de, vatan da, millet de zarar görüyor. Telâfisi gittikçe zorlaşan tahribat, yıkım ve gerileme meydana geliyor. Hal-i âlem buna şahittir. Bize düşense islamın basiret nuruyla bakmaktır. Bunun için de nur gözlüğüyle bakmak nur talebelerine elzemdir.

Bu surette olan bir tavır ise, vahdeti muhafaza edecektir. Meşrepler ise, metod farkından öte bir şey değildir. Bu sebeple falan filan meşrep deyip takılmamak gerekiyor. Nitekim meşrepler, meslekler din değildir. Dinin içinden bir şubedir. Meşrep ve mesleğini dinin yerine ikame etmek isteyen kimseler dalalet yoluna adım attığını bilmesi gerekmektedir. Din sığ ve beşeri bir anlayışa sığmayacak kadar geniştir.

Mesleğimiz olan ehl-i sünnetin içerinde bir daire olan nur talebeliği de aynı şey söz konusudur. Tüm hizmetin içinden sadec kendi meşrebini beğenip gerisini butlan üzere  görüp beğenmeyip burun kıvırıp onların hizmetini hakiki manada taktir etmemek katmerli ve zımni bir enaniyetin alalmetidir.

Üstad’ın vefatından ve 1960 ihtilâlinden sonraki dönemde Zübeyr Ağabeyimiz nur talebelerinin adeta mıktanatısı ne istikamet pusulası olmuştur. Bu maharetiyle müstakim çizgi devam edegeldi ve bugüne dek devam etti. Şu anda biz zübeyiriyiz diyenler ise sadece iki kelimeden ibarettir. Zübeyir ağabey lübbü muhafaza ederek kışır ile meşguliyetten istiğna etmiştir.

Elhasıl; Risale-i Nuru mütefekkirane okuyanlar, hal ve gidişatı da iyi okuyabilmelidirler ki dardairede bu olmaktadır zaten. Ama oku(ya)manlar ise içtimai hayatın çarkın dişlileri arasında seküler bir hayata sürüklenecekler. Bunlar kim mi olacak derseniz beraber ders okuduğumuz çay içtiğimiz kimselerden başkası olmayacak. Belki de bu yazıyı yazan ben de ve okuyan sen de onlardan olacağız.

 “Havaya her an, hararete, suya her vakit, gıdaya her gün, ziyaya her hafta muhtaçtır. Öyle de hacat-ı maneviye-i insaniye de muhteliftir. Bir kısmına her an muhtaçtır. Lafzullah gibi. Bir kısmına her vakit muhtaçtır. Bismillah gibi. Bir kısmına her saat muhtaçtır. “Lâ İlahe İllallah” gibi. Ve hâkeza kıyas et.”[6]


selam ve dua ile

muhammed numan özel


[1]Şualar ( 584 )

[2]Barla Lahikası ( 339 )

[3]Kastamonu Lahikası ( 140 )

[4] Şualar ( 203 )

[5] Mesnevi-i Nuriye ( 234 )

[6]Mesnevi-i Nuriye ( 267 )

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: