Mukaddesata Hürmet ve Saygı
Amelde eksiklik günaha sokar, mukaddesata hürmetsizlik Allah muhafaza imanımızı zaafa uğratabilir.
Günde beş defa minarelerimizden yükselen ezan-ı Muhammedî İslâm’ın en mühim şeâir, işaret ve alâmetlerinden birisidir. Ezanın her tekrar edilişinde tevhit ve Risâlet ilân olunmakta, imandan sonra en mühim hakikat olan namaza dâvet edilmektedir. Bundan dolayı ezanı duyan Mü’minin İlâhî dâvete icabet etmesi imanının bir icabıdır.
“Ezan okunurken müezzinin söylediklerini tekrar etmekten başka bir şeyle meşgul olmak, konuşmak uygun değildir.”
“Hattâ, Kur’ân okunurken bile olsa, durup ezanı dinlemek, icâbet etmek daha faziletli olur.”
Dini bir konuda konuşan ve vaaz eden de konuşmasına devam edebilir mi?
Herhalde vaazlarda anlatılan şey Kur’an’ın açıklaması olduğu, daha doğrusu olması gerektiği için, ona kıyasla bu tür konuşmalar devam ettiriliyor olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında İslam’ın her hangi bir müessesesini ya da bir meselesini inceleyen seminerler, ya da paneller de böyle sayılabilir. Zaten ezan esnasında konuşmanın mekruh olmadığı da söylenmiştir.
Ama okunmakta olan ezana hiçbir türlü icabet etmemek, bir an için olsun durup ona iştirak etmemek mahzursuzdur denemez. Bunun için elbette ezanın sünnet üzere okunan bir ezan olması gerekir. Böyle sünnet üzere olmayan ezanı dinlemek zorunlu değildir.
Ayrıca, hepsini dinlemesi gerekir diyenler varsa da, sadece ilk duyduğu ezanı ya da sadece kendi mescidinin ezanını dinlemesi yeterli olur.
Biz Müslümanlar, bütün mukaddes varlıklara son derece saygı ve hürmetle mükellefiz. Mukaddesata saygı ve hürmet etmeyen kimse, ruhu sönmeye başlamış, yüksek duygulardan yoksun kalmış, gaflet içine düşmüş bir insan demektir. İnsanlık değerini kaybetmiş olur.
Yüce Allah ile ilgili olan, din yönünden pak ve temiz bulunan manevî büyüklüğü kazanan şeylere Mukaddesat denir.
Yüce Allah mukaddes olduğu gibi, onun bütün isimleri de mukaddestir. Öyle ki, bir yüce ismi de “Kuddüs”dür.
Yine, Yüce Allah’ın Kitapları, Peygamberleri ve velileri de birer kutsiyet kazanmışlardır. İslam ibadetleri birer mukaddes görevdir, İslam mabetleri de mukaddes ve mübarek yerlerdir.
Mukaddesata yapılacak hürmet ve saygının şekli, mukaddesatın hüviyet ve mahiyetine göre değişir. Herhangi mukaddes bir ibadete veya hayırlı bir işe başlayacağımız zaman, Yüce Allah’ın adını anarak Besmele okumamız gerekir
Besmele: “Bismillâhirrahmânirrahîym” sözünün kısaltılmış şekli. Hayırlı ve helâl bir işe başlarken, Allah Teâlâ’nın adını anmak ve bu adla işe başlamak anlamına gelir.
Kısaca besmele dediğimiz ve “Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla” anlamına gelen Bismillahir-Rahmanirrahim’in Kur’an-ı Kerîm’den bir ayet yahut bir ayetin bir kısmı olduğu anlaşılmaktadır. İşime, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlıyorum. O’nun emriyle ve O’nun için bu işin başındayım ve O’nun adına teşebbüste bulunuyorum, O’nun emriyle yapıyorum. Çünkü bu başladığım işin tamamlanmasında gerekli olan kuvvet ve kudret O’nun tarafından bana verilmiştir ve O’ndandır.
O bana bu kuvvet ve kudreti vermezse ben bu işi tamamlayamam. Helâl ve hayırlı bir işe başlarken, Allah’ın adını anmak, her Müslümanın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur’an-ı Kerîm’de buna işaret eden pek çok emirler, vardır. Herhangi mukaddes bir ibadete veya hayırlı bir işe başlayacağımız zaman, Yüce Allah’ın adını anarak Besmele okumamız gerekir.
Bir hadis-i şerifde: “Herhangi hayırlı bir işe Bismillah sözü ile başlanmazsa, o iş bereketsizlikdir, güdüktür” buyurulmuştur.
Mabudumuzun mübarek isimlerini anarken “Teala, Celle Celâlühu” gibi bir ifade kullanırız. Allah Teala, Hak Celle ve Alâ deriz. Veya “Rabbimiz Celle Celâlühu Hazretleri” deriz. Bunları söylemek, birer İslam terbiyesi gereğidir.
Büyük Peygamberimizin yüksek isimlerinden biri anılınca salat ve selam okuruz. “Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem,” deriz. Mübarek isimlerinden birini yazdığımız zaman da “aleyhissalatü vesselam, sallallahu aleyhi ve sellem” diye yazar veya okuruz.
Diğer Peygamberlerin mübarek adlarını da “Selam” ile anarız. “Adem aleyhisselam, İbrahim aleyhisselam” deriz, iki peygamber anılırsa: “aleyhimesselam”, ikiden çok olurlarsa, “aleyhimüsselâm” denilir.
Peygamberlerden başka kimseler, yalnız başına oldukları zaman salat ve selam ile anılmazlar. Ancak bunlar peygamberlerle beraber anılınca, salat ve selam’a katılabilirler. Ebû Bekir aleyhissalatü vesselam veya aleyhisselam, demeyiz. Ancak: “Allah Teala, Hazret-i Muhammed’e, onun âl ve ashabına salat ve selam buyursun.” deriz .Peygamberlerle onlara uyan ashabı kiramın aralarını ayırmak ve saygıdaki farka işaret etmek için böyle yapmak, İslam adabından olarak bütün alimler arasında kabul edilmiştir.İsimleri yalnızca anılan seçkin ashab hakkında, “radıyallahü anh” deriz. Bunlardan iki kişi için, “radıyallahü anhüma” ve ikiden çok kimseler için de. “radıyallahü anhüm” deriz. Diğer âlimler için, “rahmetullahi aleyh, rahmetullahi aleyhima, rahmetullahi aleyhim” denilir. Evliya-i kiramdan tanınmış zatlar için: “Kaddesallahü Esrarehü, esrarehüma, esrarehüm” denilebilir. Bütün bunlar, İslam adabı gereğidir.
Bütün ashabı kiram ve din büyüklerini hayırla anmak, hepsine karşı sevgi ve saygı göstermek, hiç birine dil uzatmamak gerekir. Onlar arasında geçen bazı olayları ileri sürerek haklarında hürmete aykırı sözler söylemek hiç bir Müslümana yakışmaz ve asla caiz olmaz.
Kur’an-ı Kerimi okumaya “Euzü çekerek ve Besmele okuyarak” başlanır. Rabbimizin bu mukaddes kitabından gereğince yararlanmak için her halde yüce varlığına sığınmamız ve kendisinden yardım dilememiz lazımdır. Bir Kur’an-ı Kerim ele alınarak okunacağı zaman abdestli bulunmak gerekir. Okurken kıbleye dönmeli, toparlanıp saygılı bir duruma geçmelidir. Abdestsiz kimse kılıfsız (bir mahfaza içinde olmayan) Kur’an-ı Kerimi ele alamaz. Kutsal kitabı ancak temiz ve abdestli olan eller tutabilir. Kur’an-ı Kerim, temiz yerlerde, avret yerleri kapalı olan kimselerin yanında, onu dinlemeleri şartı ile açıkça okunabilir. Pis yerlerde veya avret yerleri açık olanlarla başka işle uğraşanlar yanında açıkça okunması mekruhtur.
Dışarda bulunup okunan Kur’an-ı Kerime karşı saygılı bir vaziyet takınmayacak kimselerin işitecekleri şekilde aşikâre Kur’an okunması uygun değildir. Bu durum Kur’an-ı Kerime saygısızlığı ve halk için de manevî sorumluluğu gerektireceğinden buna sebebiyet vermemelidir.Hattat olan bir yazar, yazacağı Kur’an-ı Kerim’in yapraklarını yüksekçe tutup ince olmayan bir kalemle ve temiz bir mürekkeple beyaz kâğıt üzerine yazmalı, satırlarını seyrekçe bırakmalıdır. Kur’an-ı Kerim nüshalarını pek küçük boyda ince kalemlerle yazmak, tenzihen mekruhtur. Bu mübarek nüshaların altın veya gümüşle süslenmesi, bir saygı ifade ettiğinden caiz görülmüştür.
Kur’an Kerim’i, Hacer-i Esved’i, Kabe’nin eşiğini hürmet için öpmek caizdir. Buna “Diyanet öpmesi” denilir. Mübarek bir adamın elini öpmeye de “Tahiyye Öpmesi” denir.
(İmam Şafiî’ye göre ekmeği öpmek, mubah veya hasen olan bir bid’attır. Bu öpmek, Hanefîlerce de mubah görülebilir.)
Kur’an-ı Kerimle, diğer din kitapları ile, kaşında (yüzüğün taşında) Kur’an’dan bir şey yazılı yüzüğü dinde taşıyarak, bir zaruret bulunmadıkça, helaya (tuvalde) girilmez, hürmete aykırıdır. Bunları helaya girmeden önce çıkarmalı ve temiz bir yere bırakmalıdır.
Bir Kur’an-ı Kerim okunamayacak hale gelince, temiz bez parçası içine konup ayak basılmayacak bir yere gömülmelidir. Bu, Kur’an’ı bir küçümseme değil ona bir ikramdır. Bununla beraber üzerine toprak atılmamalı, tahtadan bir çatı yapılmalıdır. Bu gibi Kur’an-ı Kerimleri yakmak caiz değildir. Kur’an’dan başka diğer din kitapları eskiyince hem gömülebilir, hem de akar suya bırakılabilir, hem de içlerindeki mukaddes isimler silindikten sonra yakılabilirler. Bu gibi Kitapların kağıtlarına bir şey sarmak dine ve ilme karşı hürmetsizliği doğuracağından caiz olmaz.
Yine, içlerinde Yüce Allah’ın veya Resul-ü Ekrem’in isimleri yazılı kağıt parçalarına da, bu isimler silinmeksizin bir şey sarılması mekruhtur.
Mabetlere karşı saygılı olmak da vacip olan bir görevdir. Bir cami veya mescide hürmetle girilir. Bunların içinde edep ve saygı ile oturulur. Biçimsiz ve yersiz hareketlerden gereksiz konuşmalardan kaçınılır.
Rabbimiz yine Bakara Suresi Ayet 114’te mealen şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.”
Kur’an-ı Kerim’e, din ve imana, Peygamberlerden herhangi birine Peygamberin bir sünnetine, bir hadis-i şerife, bir İslam mabedine -Allah korusun- sövmek, hakarette bulunmak veya bunlardan birini küçümseyip hiçe saymak küfürdür. Bundan hemen tövbe etmek, Allah’tan mağfiret dilemek ve böylece imanı ve nikâhı tazelemek icap eder.
İnsan, aslında en güzel şekilde yaratılmış olan muhterem bir yaratıktır. Hiç bir kimseye sövülmemesi gerekir. Hele ağıza sövülmesi büyük bir günahtır. (Hâkimin takdir edeceği ölçüde) tazir cezasını ve tövbe etmeyi gerektirir. Öyle ki, bazı fıkıh âlimlerine göre, bir müminin ağzına sövülmesi küfrü gerektirir. Çünkü müminin ağzı iman ve Kur’an yeridir. Onun ağzına söven, Kur’an’a dil uzatmış gibidir. Onun için böyle yapan kimsenin imanını ve nikâhını tazelemesi gerekir.
Kur’an-ı Kerimi veya herhangi bir din kitabını bilerek temiz olmayan bir yere atmak, Kur’an-ı Kerim ayetlerini ve kelimelerini sihir (büyü) gibi bir maksatla temiz olmayan şeylerle yazmak ve yine bu maksatla hürmete aykırı sözler söylemek küfrü gerektirir. Onun için bu gibi sözlerden son derece kaçınmak gerekir.
Allah’ım bizleri mukaddesatımıza, dinimize, dini değerlerimize saygılı ve hürmetli olanlardan eyle. Bizlere dinimizi yaşamada, ifade etmede, tebliğ etmede, bizlerin cesaretini artır. Mukaddesatımıza yönelik her hangi bir saldırıda bizlere güç ver, kuvvet ver, sağlam iradeli olmamızı nasip eyle. Bizleri mukaddesatından, dini değerlerinden, senin hükümlerinden taviz verenlerden eyleme. Bizleri senin dosdoğru yolun olan sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Ehlisünnet vel cemaatte devamlı olanlardan eyle. Sen her şeye kadirsin Allah’ım… Âmin…
Çetin KILIÇ
Kaynaklar:
- İslam ilmihali
- Ezan
- sorularlaislamiyet