Radikal dini akımlara karşı Bediüzzaman’ın çözüm önerileri -1

 Konumuzun başında şu noktayı vurgulamak gerekir ki; Radikal kavramı, yıllarca İslam’ın aslına dönmeyi, hurafelerden ve modern görünümlü yanlışlardan uzak durmayı ifade etmek için kullanılmıştır. Ancak bu kavram, son zamanlarda din adına yapılan yanlış yorumların, anarşi, terör gibi gayr-ı insani ve gayr-ı ahlaki olan menfi akımların unvanı olmuştur.

İşte bizim bu yazımızda söz konusu ettiğimiz “radikal akımlar” dan maksat, bu negatif psikolojiyi seslendiren menfi cereyanlardır. İslam dinin imajını zedelemekten başka İslam’a ve Müslümanlara hiçbir hizmetleri olmayan bu hasta ruhların bir tek hedefleri vardır; insanlara karşı kin ve nefreti körükleyen “menfi hareket” le barış ortamını zedelemek ve bu uğurda her türlü gayr-ı meşru araçları meşru görmektir.

Buna mukabil, Bediüzzaman Said Nursi, hayatı boyunca, “müspet hareket” i esas almıştır. Bunu kendi şahsında tatbik ettiği gibi, Nur talebelerine de bunu hararetle tavsiye etmiştir. Ona göre, müspet hareket, Kur’an’ın emridir. İslam dininin en fazla kötülediği şeyler arasında, fitne, fesat, anarşi, asayişi ihlal etmek gibi sosyal çalkantılara ve keşmekeşlere sebebiyet veren menfi hareketlerdir. Bediüzzaman’ın iman şuurundan fikir ve gönül aynasına yansıyan hakikatlerin başında, Hakk’ın rızası ve halkın dünya ve ahiret mutluluğu gelir.

“Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cem’iyetin, (yirmibeş milyon Türk cem’iyetinin) imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet’i de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem’in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünki vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur”(1) şeklindeki sözleri onun “Hakk’ın rızası ve halkın dünya ve ahiret mutluluğu” konusundaki engin ve eşsiz feragatinin göstergesidir.

Bu kısa girişten sonra, Bediüzzaman’ın “Radikal Dini Akımlara” karşı ortaya koyduğu çözüm önerilerini şöyle sırlamak mümkündür:

1-İslam dininin mesajlarını doğru okumak:

İslam dininin mesajlarını doğru okumak için ehl-i sünnet âlimlerinin Kitap ve Sünnetten istinbat ettiği yorumlarını göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü İslam ümmetinin sevad-ı azam denilen büyük çoğunluğunu ehl-i sünnet teşkil etmektedir. Bu sebeple ehl-i sünnet ve cemaatin üzerinde birleştiği bilgilerin prensip olarak doğruluğu hadisin garantisi altındadır.

Heysemi, Taberanî’nin “Ümmetim dalalette asla birleşmeyecektir. Onun için cemaatte yer almaya çalışın. Çünkü Allah’ın eli cemaatin üzerindedir”manasındaki hadisin iki rivayetinden birinin(2) sahih olduğunu belirtmiştir.(3)

Rivayete göre, Ehl-i sünnet ve cemaat, Hz. Peygamber tarafından “Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu çizgiyi takip edenler” olarak tanımlanmıştır.(4)

Bediüzzaman’ın “İslam’ı doğru anlama” nın önemine işaret eden ifadeleri şöyledir: “Hem zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, İslâmiyet’e tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dâhil olmuş olsun. Dinden çıkanlar var, o başka mes’ele.. taklid ise, ehemmiyetsizdir. Halbuki edyan-ı saire müntesibleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat’î ile daire-i İslâmiyet’e dâhil olmuşlar ve olmaktadırlar. Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc (İslam’a)dâhil olacaklardır.“(5)

2.Ferdi ve sosyal hayatı sadakat ve doğruluk mihverine oturtmak

Toplumların en çok muhtaç olduğu unsurlardan biri karşılıklı güven ortamının tesisidir. Bu güvenin baş düşmanı ikiyüzlülük ve yalancılıktır.

Dürüst olmak, ikiyüzlü olmamak bir insanlık erdemi olduğu gibi, İslam’ın da asli bir unsurudur. İslam dini doğruluk yörüngesi üzerinde hareket eder.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” (Tövbe Suresi, 9/119) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Bilindiği üzere, yalan güveni sarsan bir lafza-i kâfiredir. Yalancılık ve takıyye ifsat komitelerinin en büyük silahıdır. Ulvi duyguları törpüleyen yalan, insanın olduğu gibi görünmesine/veya göründüğü gibi olmasına imkân vermez. Bu sebeple de insanlık onurunu kırar, değerini düşürür, insan olma şeref ve haysiyetinin unutulmasına ve ikiyüzlülük utanmazlığının yeşermesine vesile olur. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren kimse, farklı zaman, mekân ve muhataplara göre uygun bir maske takar. Asli hüviyetini bulmak zorlaşır.

“Bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkalamasıyla hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyetin üss-ül esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz. Evet sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni’-i Zülcelal’in kudretine iftira etmektir. Küfür, bütün enva’ıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garb kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Hâlbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemalâtını da karıştırmış.”(6)

-devam edecek-

Doç. Dr. Niyazi Beki

nurdanhaber.com

Dipnotlar

1-Nursi, Tarihçe-i Hayat, s: 630.

2-Taberani/Kebir, 12 /447.

3-Heysemi, Zevaid, 5/218.

4-Mecmau’z-Zevaid,1/189.

5-Münazarat, s: 45-46.

6-Hutbe-i Şamiye, s:45-46.

Sende yorum yazabilirsin