Erzurum’lu Kahraman “Serdengeçti”ler

Müftü Efendi, emrindeki birkaç atlı postacıyı çağırdı, hemen mahalle muhtarlarına giderek, çok çabuk Ulu Cami’ye gelmelerini söyledi. Postacılardan biri “Efendim neden diye sorarlarsa ne diyelim, hiçbir şey söylemeyin, mazeret yok acele gelsinler” dedi. Sabah namazı henüz kılınmıştı, Erzurum’un ufkunda güneşin birazdan doğacağını müjdeleyen bir açık kırmızı bulutlar belirmişti. Şehir her günkü sessizliğini koruyor, bazı insanlar işyerlerini açmak için evlerinden ayrılıyordu.

Müftü Efendi yapacağı işin önemine inanıyor, Müftülükten yavaş yavaş Ulu Cami’ye doğru gidiyordu.

On yıldır bu kahraman şehrin müftülüğünü yapıyordu.

Şehir Rus istilasına uğrayabilirdi, buna karşı tedbir alınması gerekiyordu. Türk ordusu şehre çok yakın bir mesafedeydi, ama Ruslar daha yakındaydılar, şayet topları ve ateşli silahları mükemmel olan Ruslara karşı Türk ordusu karşı çıkarsa büyük bir yıkım olabilirdi, Türklerin bir anca önce şehre gelip mevzilenmesi gerekiyordu, ancak bu şekilde şehir büyük bir kıyımdan kurtulabilirdi.

Türk ordusu Deveboynu geçidine yirmi kilometre mesafede hareketsiz hale getirilmiştir, Erzurum’a çekilmeleri gerekiyordu, bu bir şekilde engellenmeli idi. Bu düşüncelerle bir yandan yardım ve başarı ayetleri okuyor, Erzurum çevresindeki şehit mezarlıklarına Fatihalar okuyor ve Allah’tan bu önemli iş için yardım istiyordu.

Muhtarlar geldiler, Camide Müftü Efendi’nin etrafına halkalandılar. Müftü Efendi, “Ey Muhammet Ümmeti‘ni temsil eden, mahalle muhtarları, bugün kahramanlık günüdür. Ordumuz Deveboynu geçidinde Ruslar tarafından şehre gelmesi engellenmiş eğer bir ön tedbir almazsak ordu imha edilecek ve biz çok kötü günler yaşayacağız.”

kurtuluş savaşından fotoNamık Kemal’in bir dörtlüğünü okudu.

Altıda bir üstü de birdir yerin arş yiğitler vatanın imdadına

Dünyada ne bulduk ki ölümden de korkulsun arş yiğitler vatanın imdadına…”

Muhtarlardan biri, “Efendim bizden ne istiyorsunuz?“ dedi.

Şimdi arkadaşlar, dindaşlar, herkes evinden onsekiz yaşın altında çocukları evde ne varsa silahlandırsın, biz Rus ordusuna onları saldırtalım, onları yoralım, Türk ordusu bu zaman süresince şehre gelebilsin, yani bu bizim çıkaracağımız kuvvet bir oyalama kuvveti olacak. Tıpkı Osmanlı ordusunun kalelere saldırmak için kullandığı Serdengeçtiler gibi bu serdengeçtiler çok genç güçlerden oluşur ve kalelere ilk defa onlar saldırırdı, yüzde doksan dokuzu ölen bu insanlar orduya nefeslenmek ve düşman ordusunu bozmak için bir ön kuvvettiler, tarih boyunca böyle binlerce insan vatanları için öldüler.

Binler kahraman başların feda olduğu bir hakikata bin başımız olsa feda olsun” diyelim, haydi mahallelere koşun ve evlerden insan yollayın, en kısa sürede Ulu Cami’ye gelin. Zaman çok az, haydi arkadaşlar, Cennet ile buluşma günüdür.

Muhtarlar güzel bir bahar sabahında mahallelerine koştular, evden eve haberler intikal etti, tarihinde çok kahramanlık örnekleri vermiş bu serhat şehri yeni bir kahramanlık günü bulmuştu. Ulu cami her yaştan gençle dolmuştu.

Hasan Ağa’nın oğlu Arif daha on üç yaşındaydı, anası arkasından gelmiş “Balam sen daha küçüksün gel eve gidelim“ dedi, o da Bedir’de ayaklarının ucuna basarak büyük görünmeye çalışan sahabeleri örnek vermişti, ana oğluna son bir defa sarıldı, vatana, millete Muhammed’e feda olsun dedi, göz yaşlarını içine akıtıp eve gitti.

Rüveyde’nin oğlu Ali daha iki gün sonra düğünü olacak bir çiçeği burnunda gençti, “Ana ben de gidecem, yavrum o kızı da ümitleri ile birlikte tüketme seni herkes mazur görür” dedi. İsyan etti Ali “benim dedelerim aptal mı idi kaç tane Osmanlı Rus harbinde öldüler, ahirette onlardan ayrı olmak istemem ana, bana engel olma.” kasaturasını beline sardı, hızla Cami’ye giderken, nişanlısı Hatice’ye uğradı, ağladılar.

Ama Hatice isminin büyük örneği Hatice Ana gibi ona ümit verdi, “Ali haydi git şehit ol, senden sonrasına bakmam, ahirette buluşuruz” dedi. Ali de onlara katıldı.

Müftü Efendi onlara hadisler ayetler okudu, teşci etti, haydi arkadaşlar, dedi Bedir ve Uhud’dan örnekler verdi, herkes pürdikkat ve kahraman bir dinleyişle başlarını öne eğdi dinlediler.

Biraz sonra üç bin kadar onsekiz yaş altı gençler ve ihtiyarlar, kimi atla kimi eşekle Deveboynu’na doğru hareket ettiler. Düşman karşıda bir karaltı halindeydi, bunlar “Allah Allah Ya Resûlallah” sadaları ile onların üzerine yürüdüler, top ateşi insafsızdı, bunların doğru dürüst silahları yoktu. Başlarındaki kumandanlar ise oyalama için hemen hedef olmamalarını telkin ediyordu. Yavaş yavaş düşmanın sayısız gücü karşısında eriyorlar, ama düşmanı oyalıyor ve güçlerini azaltıyorlardı. Bu arada Türk ordusu onları oyalaması ile Erzurum’a doğru hızla gidiyordu.

Bu bir avuç ordunun içinde Ali birden birisini gördü, tıpkı Hatice’ye benziyordu ama erkekti, bir de ne görsün Hatice kendini gizlemiş, bir erkek kılığında orduya katılmıştı, ağlamak istedi ama artık çok geçti hiçbir şey söylemeden kalabalık hırsla düşmana saldırıyor, öldürüyor, ölüyordu. Aradan dört saate yakın bir süre geçmişti, üç bin kişilik ordu binlerce Rusu öldürmüş ama kendilerini de şahadet rütbesini elde etmişlerdi.

Öğleye yakın her taraf şehit cesetleri ile dolu idi, cesetlerin üstünden mavi bir toz bulutu gökyüzüne yükseliyor, Cennet kapıları bu büyük kahramanlar için açılıyordu, sema tabakalarından yukarıya doğru büyük peygamberler ve büyük şehitler tarafından hoş âmedi ediliyorlardı.

Cesetler arasında laz Hüseyin ile Alo birbirine sarılmış şekilde ölmüşlerdi.

Cesetleri birbirine sarılmıştı, ruhları cennet kapısından içeri girdi, onları Hazret-i Hamza karşıladı. Bu büyük kahramanlara birer Yasin!

Saçlarım adedince başım olsa hergün birini kesseler yine bu davadan vazgeçmem diyen Bediüzzaman boşa mı demiş bu sözleri.

Bu hikâyenin kaynağı bu haberdi.

Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hakan Hadi Kadıoğlu, Erzurum’un Rus işgaline karşı 18 yaş altı çocuklar ile yaşlılardan oluşturulan 3 bin kişilik gönüllülerden oluşan silahlı grubun soğuk ve düşman topçu saldırısı ile şehit olduğunu açıkladı.

Sarıkamış Harekâtı’ndan sonra Erzurum’a ilerleyen Rus birliklerinin Türk Ordusu’nu Deveboynu Geçidi’nde 20 km menzilli top saldırısı ile hareketsiz hale getirerek Erzurum’a çekilmesine engellemesi nedeniyle çocuklar ile yaşlılardan oluşan 3 bin kişilik gönüllü gücün silahlandırılıp cephe gerisine sevk edildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kadıoğlu,

Yoğun topçu saldırısı altında Erzurum’a çekilemeyen ordu birliklerini kurtarmak ve Rus bataryalarının dikkatini başka yöne çekebilmek amacıyla çocuk ve yaşlılardan oluşturulan 3 bin kişilik bir güç Ulucami’de silahlandırılıp 2 zabit komutasında Kargapazarı Dağı’na gönderildi. Bu gönüllüler 2 bin 700 rakımlı Kargapazarı Dağı’nda Rus birliklerinin ve topçu bataryasının Türk ordusu üzerindeki dikkatini dağıtarak, ordu güçlerinin Erzurum’a çekilmesini sağladı. Ancak bu sırada 3 bin gönüllü soğuk ve top ateşi altında şehit düştü. Kargapazarı Dağı’ndaki şehitlerimizin sembolik mezarları bulunuyor.

Bu nedenle bölgeye 3 bin gönüllü şehit anısına ‘Vefa‘ adına abide yaptırılmasını istiyoruz.” dedi.

Prof. Dr. Kadıoğlu, 3 bin gönüllünün şehit olmasının ardından Rus birliklerinin şehre girdiğini belirterek, ”Erzurum halkı 93 Harbi olarak bilinen 1877 Rus Harbi’nde de destan yazmıştı. Ordusuyla omuz omuza kenti savunmuştu. Bu defa da destan yazdı. Fakat bu tarihte örneğine rastlanılmayacak bir destandı.”

Dünya tarihinde orduların kurtardığı kentler var.

Ordusuyla omuz omuza savaşan halklar biliniyor ama ordusunu imhadan kurtarmak için kesinlikle şehit olacağını bilerek savaşa giden bir halk bilinmiyor. Bunu tarihe Erzurumlu yazdı.

Erzurumlu 3 bin kişi Kargapazarı’nda şehit düşerken sadece Türk Ordusu’nun kalıntısını kurtarmadı. Gelecekte cumhuriyetin kuruluşuyla taçlanacak Kurtuluş Savaşı’nın da tohumunu attı.

Bu şanlı şehitlerin mezarı ve hatta uzun süre makamları olmadığı gibi şimdilerde kendilerinden ve yaptıklarından haberdar olmayan nesillerinin olması düşündürücü ve üzüntü verici.” diye konuştu.

Prof. Dr. Himmet Uç / himmetuc@hotmail.com

Sende yorum yazabilirsin