Müslümanın Zırhı “Takva” ve “Amel-i Salih”

Kur’an-ı Hakîm’in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarıdır. (1) Bu sebeple Allah’ın dostları, iman edipte takvaya sarılmış olanlardır. (2) Takvâyı Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder: Takva; Menhiyattan (dinen yasak olan şeylerden) ve günahlardan içtinab etmek (çekinmek) ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.(3) Allah katında insan için en önemli şeref ve kıymet kaynağı takvâdır. “Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah’ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır.” (4) ayeti bu hakikate işaret eder. Dini yaşamada bu şekilde hassas davranan müslümana da “muttaki” denir (5). Evet, manâ ve muhtevâ itibariyle takvâda öyle bir büyü var ki, ona sığınmadan Kur’ân’ı tam anlamak ve Kur’ân yörüngesinde yürümeden ona ulaşmak mümkün değildir. Başta, Kur’ân, kapısını müttakîlere aralar ve: “huden lil muttekin” (Bakara/3) fısıldar; neticede, Hz. Furkan ekseninde yaşamaya işaret eder ve nazarları “Lealleküm tettekun” (Bakara/21) ufkuna çevirir. (6)

Şu zamanda en mühim vazife, imana hizmettir. İman saadet-i ebediyenin anahtarıdır.(7) Fakat ona iman etmek: Kur’an-ı Azîmüşşan’ın ders verdiği gibi, o Hâlık’ı sıfatları ile isimleri ile umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.(8) Toplumu “imansızlık” gibi bir felaketten korumak, bütün ömür dakikalarını sırf iman hizmetine vakf ve hasretmek ve ihlasa tam muvaffak olmak için, Bediüzzaman Hazretleri kendini dünyadan tecrid ederek mücerred kalmıştır. Evet, Bediüzzaman iman ve İslâmiyet hizmeti için, her şeyden bu derece fedakârlık yapan, fakat bütün bunlarla beraber; ubudiyet, zühd ve takvada da bir istisna teşkil eden tarihî bir İslâm fedaisi ve Kur’an-ı Hakîm’in muhlis bir hâdimi payesine yükselmiştir.(9) Onun izinden giden Risale-i Nur talebelerinin de bu zamanda tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmaları en mühim vazifeleridir. (10) Üstad Hazretleri  Risale-i Nur’un takvadarane meşrebini (11) ders verir ve şöyle der :  “Ey ehl-i iman! Bu müthiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur’an tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır.” (12)

Takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmünde olan yeryüzünde (13) Allah’ın halifesi olarak yaşayan biz müslümanların onun hoşnutluğunu kazanması takva ve salih amele bağlıdır.. Bu yoldan bizi alıkoymak isteyecek insi ve cinni şeytanlar karşımıza çıkacaktır. Onları razı etmek hedefimiz değildir. Çünkü takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. (14)

Sonuç:

Hakk’ın, en çok beğendiği iş takvâ, en temiz, en nezih kulları da müttakîlerdir.. takvâ adına müttakîlere en saf, en duru mesajı da Hz. Furkan-ı Bedîu’l-Beyan’dır. (15) Kur’an’ın hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur  bu manayı talebelerine şu şekilde ders verir: “Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar terk edilmez.” (16)

Zafer KARLI

www.NurNet.Org                                                                                                          

Kaynakça :

1- Kastamonu Lahikası – 148

2- Yunus 10/63 :

3- Kastamonu Lahikası – 148

4- Hucurât/13

5- Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi’l-Kur’an, Mısır, 1961, s. 530

6- F.G., Sızıntı, Haziran 1993, Cilt 15, Sayı 173  

7- Barla Lahikası – 328

8- Emirdağ – 1 – 203

9- Sözler – 758

10- Kastamonu Lahikası – 148

11- Şualar – 503

12- Lem’alar – 72

13-İşarat-ül İ’caz – 203 

14- Mesnevi-i Nuriye – 185

15- F. G., Sızıntı, Haziran 1993, Cilt 15, Sayı 173  

16- Kastamonu Lahikası – 77-78

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: