Sancak ve Bayrak
Sancak-ı Şerif, Hazreti Muhammed ASM zamanında kullanılan sancak. Topkapı müzesinde mukaddes emanetler arasında muhafaza edilmektedir, siyah softan yapılmıştır, Sancak-ı Şerif padişahla veya onlar sefere katılmadıkları zaman sadrazam ve serdar-ı ekrem ile beraber sefere gönderilirdi. İlk defa sancağı padişahla beraber 1596yılında Eğri seferine götürülmüştü, sefere çıkılacağı zaman veya istanbul’daki bazı isyanlarda Sancağ-ı Şerifin yerinden alınıp teslimi padişah tarafından olurdu.
İslam tarihinde Mute Savaşı sancağın önemi konusunda önemli bir bahistir. Peygamberimiz bu savaşın safahatını Medine‘de sahabelerine görür gibi anlatmış ve sıra ile kumandanların şehadetlerini anlattıktan sonra ”en sonunda sancağı Allah’ı kılıçlarından bir kılınç aldı” buyurarak Halid Bin Velid’i tarif etmiştir. Bu olaydan sonra Halid bin Velid’in adı Seyfullah kalmıştır. Halid Bin Velid, diyor ki ”Mute savaşında elimde dokuz kılıç parçalandı” bu ifade Mute savaşının ne kadar dehşetli geçtiğini anlatmak için kafidir.
Peygamberimiz Zeyd bin Harise komutasında üç bin kişilik bir ordu hazırladı ve gönderdi. Zeyd’e de direktif vererek yerine,”kendisinden sonra gerekirse sancağın Cafer Bin Ebu Talib’i geçmesini, O da sehid olursa Abdullah ibni Revaha’nın geçmesini söyledi.”ordu kumandanı olarak sancak Zeyd Bin Harise ‘de bulunuyordu, şehid oldu, sancağı Cafer bin Ebu Talib aldı, onun sancağı tutan sağ kolu şehid edilince sancağı sol eline aldı, sol eli de kesilince sancağı düşürmemek için bacaklarının arasında göğsünde tutmaya devam etti, nihayet şehid olunca Revaha sancağı kaptı ve akşama kadar savaştılar, Revaha da şehid olunca, bu defa Halid bin Velid sancağı ve komutayı ele aldı.
Sancak askeri birliklere verillen yazı işlemeli ve kenarları saçaklı ve gönderli bayrak. Bir milletin kendi geçmişine dinini, örfünü, düşüncelerini temsil ettiğine inanılır. Milletin adetlerine göre şekil ve işaretleri olan ve çeşitli renklerle bezeli bayrağa sancak denir. Türk ve islam milletleri için bayrak ne ise sancak da odur, savaşlarda millletin onurunu temsil eder, düşmana kaptırmamak için kanlar dökülür canlar verilirdi, o kadar değerli idi ki ordunun her bir bölümünü temsil eden sancak, sancak bölüğünün son neferi ölene kadar teslim edilmez inancı ile korunurdu. Sancak kimselere verilmezdi. Şanlı tarihiniz boyunca Türklere ait olan tek bir sancak düşmanın eline geçmiştir, o da Çanakkale savaşında olmuştur, o da sancağı taşıyan 57 piyade alayında bir tek canlı asker kalmadığı için, hepsi de şehid düştüğü içindir.
Temsil ettiği sadece asker bölüğü değil bütün Türk miletinin ve askerlerinin namusu ve şerefidir. Türklerin varlık gösterdiği günden tutun da islamı kabul ettiği ve yedi cihana nam saldığı günlere kadar rengi ne olursa olsun ifade ettiği anlam hep aynıdır. Sancak o askerlerin güçlü varlığının işareti ve korumakla mükellef oldukları namus ve şerefleridir. Osmanlı devletinde bayrak ve sancak padişahlara verilirdi, çünkü padişahlar bütün ülkeyi ve orada yaşayan halkı temsil eden en yetkili kişiydi. Bu sancak ve bayrakları Emiri Alem denilen padişahın emri altındaki askerleri ve mehter ve takımı ve bölüğü taşırdı.Osmanlı da sancak kavramı o kadar güçlü idi ki her birliğin her taburun kendini ifade eden bir sancağı vardı.Yavuz Sultan Selim halifeliği aldıktan sonra hilafete sahip olduğunu göstermek ve simgelemek için yeşil rekli sancak kullanmaya başladı.
Ulubatlı Hasan İstanbul’un fethi sırasında Doğu Roma Bizans surlarına ilk sancağı diken Osmanlı askeridir. Ulubat köyünde doğdu, İstanbul kuşatmasına katıldı. Osmanlı Fatih Sultan Mehmet kumandasındasındaki kuşatmada son saldırı sırasında yeniçeriler arasında Ulubatlı Hasan adında bir nefer surlara tırmandı bir elinde palası, öteki eli ile kalkanının başının üstünde tutarak surların üstüne çıktı ve onunla otuz kadar yeniçeri surlara tırmandı. Yaralanmasına rağmen arkadaşlarının surlara çıkmasına yardım yardım etti. Ayağı taşa takılarak surlardan aşağı düştü, yukarıdan atılan oklarla şehid edildi, ancak yeniçeriler açılan gediklerden içeri girerek şehri ele geçirdiler.
Bayraktar Hasan surların üzerine, gönderini sımsıkı kavradığı kutsal bayrağı dikmeyi aklına koymuştu Hasan, Hilalli sancağın surların üzerinde dalgalandığı anda düşman için her şey bitmiş olacaktı. Burcun üzerine çıkmayı başardı, sancağı dikti burcun üzerine aynı anda mancınıkla atılan bir taşın ağırlığı altında dizleri üstüne düşüverdi, doğrulmaya çalıştı ancak üzerine otuz veya kırk ok yağdı ve oracıkta yere yığıldı. Türkün bayrağı ve yeniçerinin serpuşu surların üzerinde idi. Sancağın surlar üzerinde dalgalandığını gören Türk askeri coşmuş ve bir ok gibi atılmıştı ileri, sancağın ruhlar üzerinde yaptığı büyük tesir bunu gösteriyordu. Nihayet Hazreti Peygamberimizin müjdelediği kutsal an gelmişti. Fatih secdeye kapandı,Sancağı surlarda görünce.
Bayraktar önemli bir insandı Osmanlı’da. Yeniçeri birliklerinin bayraklarını taşımakla görevli subay. Bayraktara Bayrakçı veya Alemdar da denilirdi. Yeniçeri Ocağını teşkil eden yaya, sekban ve ağa bölüklerinin veya ortaların her birinde bir bayraktar bulunur ve derece sırasına göre bayraktar ortaların subayları arasında beşinci gelirdi. Yeniçeri Ağasının maiyetini teşkil eden ve Ağa Gediklileri denilen 19 kişilik maiyetin içinde de ocağın en büyük bayrağını taşımakla görevli bir Baş Bayraktar vardı. Yeniçeri ortalarında birliğin en kıdemlisi olan Başeski ve subay derecesinde tutulan kişiler de bayrak taşıma işinde bayraktarın yardımcısı idiler. Yeniçeri Ocağı’nda İmam-ı Azam Bayrağı, Ağa Sancağı, Alay Bayrağı, Kethüda Bayrağı ve Çatal bayrakları vardı. Seferde İmam-ı Azam bayrağı Yeniçeri Ocağı Ağasının çadırının önüne dikilir, bölük ve ortaların bayrakları da kendi komutanlarının çadırları önüne konurdu.
Bugün bayrağın önemi konusunda eğitim yok, istiklal marşı ve bayrak çocuklarımıza anlatılamadı. İhanet, bayrak gibi kutsal şeylere yeni değil, yıllardır dayandı, bayrak konusunda fikir gruplarında ciddi sevgi oluşmadı, halbuki tarih boyunca bayrak dalgalanması bir istiklal sembolü idi, şimdi o mana düşünülmediğinden saygısızlıklar arttı.
Prof. Dr. Himmet Uç
www.NurNet.Org