Sanki kendimiz kusursuzmuşuz gibi. Kendi kusurumuzu görmekte kör, başkalarının kusurunu görmekte gözlerimiz radar gibi çalışıyor. Övünüyoruz “Gözümden bir şey kaçmaz.” diye. Oysa iyi bir şey değil. Hata bulmayı, laf yetiştirmeyi, eleştirmeyi, söz altında kalmamayı bir erdem zannediyoruz.
Herkes değişsin ve bizim kafamızdaki kalıplara uysun istiyoruz. Uymayanı hemen hayatımızdan silmek istiyoruz. Oysa Rabbimiz gözlerimize kapak yapmış, görmememiz gerekenler olduğunda kapatalım diye.
İnsanları hataları ile kabullenip, sevemiyoruz. “İdare etmek” diye bir deyim var. Şimdilerde internette dalgası geçilen. İdare etmek, insan ilişkilerinde çok önemli bir meziyettir. Şimdiki neslin pek bilmediği bir erdem. “Biz neleri idare ettik!” diye övünürdü yaşlılar.
Eskiden hatalar görmezden gelinir, örtbas edilir, herkes birbirini idare ederdi. Karı koca birbirini, komşu komşuyu, akraba akrabayı, kayınvalide gelini…
İdare etmek “aptallık” gibi görünüyor artık. “İdare edemem” diye bağırıyor reklamlarda kadın, eskiyen eşyaları için. Beynimizde dönüyor dönüyor dönüyor…“İdare edemem” sloganı. Bir tek eşyaları değil, hiçbir şeyi idare edemiyoruz. Varlığı idare edemiyoruz, yokluğu idare edemiyoruz.
İDARE ETMEK BİR SANATTIR
“İdare etmek” bir sanattır aslında. El sanatlarının pek çoğunu kaybettiğimiz gibi akıl sanatlarının çoğunu da kaybettik. Beynimiz de makineleşti. Zeki insan çok; ama akıllı insan az.
Yeni nesil çocuklar çok zeki; ama çoğu aptal. “Şimdiki çocuklar çok zeki.” diye övünüyoruz. Evet bu zeki çocukların çoğu mutlu olamayacak maalesef. Çok başarılı olacaklar belki; ama mutlu olamayacaklar.
ZEKİ İNSAN DEĞİL AKLINI KULLANAN MUTLU OLUR
Zeki insan değil, aklını kullanabilen insan mutlu olur. Zeki çocuklar teknoloji ile ilgili bir sorun olduğunda çabucak çözecekler; ama hayatla ilgili bir sorun olduğunda tökezleyip kalıverecekler.
Ve onları biz bu hale getiriyoruz. Düşünme yeteneklerini geliştirmiyoruz. Her şeyi önlerine hazır sunuyoruz. Hep almaya alıştırıyoruz, onlar da düşüncesiz ve bencil oluyorlar.
Beş yaşındaki çocuğun gözünden hiçbir hata kaçmıyor; fakat hiçbir iyiliği görmüyor. Onun için yapılan iyilikler zaten yapılmalı, yapanlar mecbur. Eskiden beş yaşındaki çocuk, küçük kardeşine bakarmış. Gezdirir, yedirir, ağlarsa susturmak için uğraşırmış. Anne doğurur; önceden doğan çocuklar büyütürmüş.
Şimdi ise bir kaç çocuk sahibi aileler, çocuklarını nasıl idare edeceklerini bilemiyorlar; akıllarını kaçırma durumuna geliyorlar. “Anne yaa kızına baksana, baba yaa oğluna bir şey desene.” Sanki çocukların birbirleri ile kan bağı yok. Ne küçük kardeş büyüğü, ne büyük kardeş küçüğü idare ediyor. Ne kız kardeş erkek kardeşi ne de erkek kardeş kız kardeşi.
KENDİMİZİ DE İDARESİZ KULLANIYORUZ
Çok eskiye gitmeye gerek yok; bundan on yıl önce bile kalem, defter, silgi idareli kullanılırdı. Şimdi ise bir yıl önce, yarısı bile kullanılmamış defterler, çöpe gidiyor. Çünkü çocuklar idare etmek istemiyorlar. Giysiler zaten daha eskimeden atılıyor.
Kendimizi de idaresiz kullanıyoruz. Her şeyi dert edip üzülüp erkenden tüketiyoruz. Kader yokmuş gibi yaşamaya çalışıyoruz.
Bencilliğimiz arttıkça, idare etme duygumuz köreliyor. Nefsimizi idare edemiyoruz ki başkalarını idare edebilelim. Her arzumuz yerine gelsin istiyoruz.
İşe önce nefsimizi idare ederek başlamalı değil miyiz? Yemede içmede keyif almada…
İşimizi ya da eşimizi bırakıp beş dakika diye oturduğumuz bilgisayarın ya da televizyonun başından iki saatte kalkamıyorsak, önce kendimizi idare etmeyi öğrenmemiz lâzım, sonra başkalarını belki de.
Sema Maraşlı / Haber 7
semamarasli@gmail.com