Nasıl ki Allah Râsulü bazı zatlara, istikbalde İslam’a yapacakları hizmetleri -peygamberlik nazarıyla- görerek, ona binaen evvelden iltifat ve muhabbet göstermiş. Onları teşvik ve kuvve-i maneviyelerini takviye etmiş. Geçirecekleri ağır imtihanlarında onları evvelden teselli etmiş. Aynen onun gibi Allah Rasûlü’nün Hazreti Aişe’ye olan muhabbeti de sadece kadınlığı noktasına bakmıyor. Kendinden sonra uzun yıllar yaşayıp ümmetin çok suallerini halleden, çok meselelerde imam hükmüne geçen Aişe annemiz elbette o uzun ve yalnız zamanlarında Efendimizin (asm) çok iltifat ve teşviklerine muhtaç ve layık olmuştur. Hatta denilir ki ahkâm-ı islamiyenin dörtte biri Aişe annemiz vasıtasıyla bize ulaşmış. Demek iman ve Kuran’a hizmet, ve o hizmette sebat ve sadakat peygamber muhabbetinin önemli bir vesilesi.
Evet, Ayşe-i Sıddıka ile Ebubekir-i Sıddıkı en yüksek mertebeye çıkaran; sıdk, doğruluk ve sadakatleridir. Nitekim sıdk, İslamiyet’in esasıdır. Tabi bu sadakat sadece amelde değil, sair kalbî meselelerde daha esaslı olarak vardır. Mesela Allah Resulü her fazilet gibi muhabbetinde de ilk günkü gibi sadakat göstermiştir.
Şimdi ise gele gele bu sadakat öyle yaralanmış, öyle zayi olmuş ki, daha az evvel dünyaları mahbubuna feda eden, şiirler yazıp döken, aşkı için evlerini terkeden, lisanı halleri; “Anam babam sana feda olsun, Ya sevgilim” söyleyen zatlar daha kırkı çıkmadan boşanmanın bahanelerini arar oldu. Çokların yüzünden düşen bin parça.. Medya ile şişen hayaller tatmin edilemeyince sevdasından vazgeçmiş. Güvenip de kendisini ona teslim eden eşine, veya fedakar kocasına, onun ailesine, yapılan onca masraflara, emeklere acımıyor, feda edecek tavrı gösteriyor. Elbette bu derece en hassas ve en güçlü bağları koparıp atabilen vicdanların sahipleri, sünneti seniyye dairesinin hakkını veremiyor.
Hem her ne kadar sebepler dairesinde aranarak eş adayı bulunuyorsa da, milyonlar ihtimal içinde az da olsa uyum sağlayabileceği fıtratta birini bulmak elbette tesadüfi değil. Kaderin o işte bir hükmü ve sevki var. İşte boşanmayı düşünmek, kaderin o hükmüne itiraz olduğu gibi evlilikteki imtihanlarla kazanacağı terakki gibi maksatları da bozuyor. Zira takdire rıza olmayınca ne sevab yazılıyor ne de terakki ediyor. Halbuki kazaya rıza, kadere teslim İslamiyet’in bir esasıdır. Demek kalpteki muhabbette de sadakat lazım. Şefkat, merhamet, insaf gibi insani vasıflarda da sadakat göstermek gerek. İşte bu sadakat, içi dolu, hakikatlı muhabbetlerin mayası oluyor. Boşanmak ise en son çare olarak, tabiri caizse bıçak kemiğe dayanınca düşünülebilir.
Mesela Hz. Lût ve Hz. Nuh (Aleyhimesselam) gibi peygamberler, iman davasında kendilerine ihanet eden eşlerini dahi boşamadıysa bunda ibret alınacak, sabır ve sadakat gibi dersler var. O kamil zatlar her noktada olduğu gibi bu noktada da sadakat kahramanları olmuşlar.
Hem umum peygamberlerin sünneti olan, bütün ümmetin ve insan aleminin gittiği evlilik caddesi, nakıs veya gereksiz bir müessese olamaz. Bazı sahabeler; “Ömrümden bir gün kaldığını da bilsem Allah’ın huzuruna bekar çıkmayı istemem” demişlerdir. Demek evlilik; kemalatın, fıtratın istikametini kazanmasının en mühim bir yolu. İnsanın kendine en yakın olan aile efrafına karşı takınacağı tavır, onlara göstereceği vefa, insaniyetin en yüksek örneklerini teşkil ediyor. Hani amelin az da olsa devamlısı makbul ya, işte sadakat, bütün yüksek meziyetlerin esasını teşkil ediyor. Hususan aile hayatı bunun çekirdeklerini ihtiva ediyor.
Hz. Ali ile Hz. Fatıma arasında imtihanlar olduğu gibi, Hz. İbrahim ile Hz. Hacer arasında da oldu. Mesele, islami ölçüler çerçevesinde (imtihanlarına) sabır, (nasibine) şükür ve (takdirine) rızadan geçiyor. Yoksa hayaller ve lezzetlerin tatmininden, tatmin olamazsa değişikliğe gitme yolundan değil. Zira kendi sadık dostuna vefa göstermeyenin, daha iyisini bulması biraz zor. Nasibi bu olanın da, daha yükseğine layık olacağı meçhul. Aslında sadakat olursa, maddî olarak değil de hissî olarak daha ziyade tatmin olan insanoğlu diğer maddî lezzetlerini de tam alacak. Çünkü hissî uyum zamanla kıvamını bulur.
Ayrıca nişan süreçlerindeki mahremiyet sınırlarını zorlayan görüşmeler, konuşmalar helaliyle olacak çok şeylerin tadını kaçırıyor. Ve kolay elde edilen şeyler ulvi fedakarlıkları doğurmuyor.
Elhasıl; sıddıkiyet makamı sadakat ehline veriliyor. İmtihanda sorular bildiğimiz yerden sorulmuyor. Bildiklerimizi güncel meseleye tatbikteki marifetimize bakılıyor. Sonra da ona göre mükafat veriliyor. Liyakate göre terfi ettiriliyor. Hususan sabır, şükür, rıza, tevekkül meselelerine ziyade dikkat ediliyor. Rabbim cümlemizi mağfiret etsin. Sıddıkiyet mesleği üzerine, sünneti seniyye dairesinde, temiz kalmayı, temiz aile kurmayı, temiz evlatlar sahibi olmayı cümlemize nasip eylesin. Amin..
Ali Said Tuğrul