Etiket arşivi: abdülhamit Oruç

Vakıf Ve Vakıflar Haftası

      Mukaddes dinimiz islam, insanın inancını tesis ettiği ibadetlerini Tarif ettiği gibi aile hayatını, ekonomik hayatını da düzenler. Kazanç ve harcamasını yani ekonomisini de yönlendirir.

      Hırsızlık, soygun, hile, rüşvet, faiz, domuz eti, içki gibi harcamalardan kazandıran geliri ve zenginliği yasaklar. Harcamalarda da kumar, fuhuş ve her türlü israf ve sefahate engel koyar.

    Ziraat, ticaret, sanat, idarecilik, memuriyet gibi hizmetlerden kazanmayı teşvik eder. Helal kazançlardan elde edilmiş zenginliği över. Hatta hac, zekat ve cihad gibi dini vecibelerin mali imkanlarla olabileceğinden dolayı (Elkasibü habibullah) diyerek “ Helal kazananı Allah sever” hükmünü yerleştirir.

      İslam, helalden kazanılmış servetten, zekat farizasının, fitre ve kurban vacibesinin yerine getirilmesini emrettiği gibi, fazladan nafile denilen hayır ve sadakalara da teşvik eder. İşte İslamiyetin mali ibadetlerinden biri de vakıflardır. İçinde bulunduğumuz hafta 9­-15 Mayıs  vakıflar haftasıdır. Çok büyük hayır ve faydalar sağlayan vakıflar haftası, ülkemiz ve insanlık için hayırlı olsun.

      Vakıf: Kişinin malından bir kısmını veya tamamını umumun menfaatine Allah rızası için tahsis etmesidir. Eskiden şifahi bir vasiyet ve ilanla bir mal veya bir akar vakfediliyor ise de ortaya çıkan bazı aksaklıklar sebebiyle yazılı vasiyet ve vakıf senedine bağlanarak vakfa hukukilik sağlanmış, İslam dünyasında çok büyük hayır ve hayrata sebep olmuştur.

      Camiler, hanlar, hamamlar, çarşılar araziler vakıf haline getirilmiş, hem ümmet-i Muhammed’e hem de İslama büyük katkılar sağlamıştır. Vakıf Gurabe Hastanesi, Cerrah Paşa hastanesi gibi vakıflar asırlardan beri devam eden,  benzerleri gibi halen hizmete devam etmektedirler. Hatta o kadar ki; yetim kızların çehizi ve evlendirilmesi, kanadı kırılıp uçamayan göçmen kuşlarının bakımı için bile vakıflar kurulmuştur. Efendimiz A.S,  “İttekul vavat“ buyurarak vekalet, vakıf vesayet, velayet, gibi emanetlerin sorumluluğundan korkunuz! diyerek vakıf ve benzerlerini emanet olduğu, korunması gerekliliği ifade buyurulmuştur. Süleymaniye külliyesi için yapılan İstanbul da ki kapalı çarşı, Kırklareli’nde ki Hızır Bey cami vb. için yapılmış hamam ve Arasta, Edirne Selimiye’nin yanında ki Selimiye çarşısı örnek vakıf yapılardır. Kırklareli’nde bulunan diğer vakıflar yanında RUBA (Rumeli ve Balkanlar Vakfı)  da  örnek vakıflar arasındadır.

Abdulhamit Oruç

www.NurNet.org

Çocuk Ruhunun İnşası

Çocukların yetişmesindeki terbiyenin ruhu şeytanın dürtüsüyle değil, Allah’ın emri peygamberin kavli ile başlayan, annenin söz kesimine kadar uzanır.

Meşru ölçüler içindeki düğün , İslami şuur içinde nikah, annenin ibadetle geçen hamilelik müddet-i, doğumdan sonraki sevincin , şeytana değil , Allah’a şükür’le ifadesi (çocuğu dünya’ya geldi diye , şükür secdesi yerine ‘ meyhane Islatması yapanlar olabiliyor) Ninnilerin bile ulvi ifadelerle ilahilerle , dua gibi sözlerle ifade edilmesi, konuşmaya başlayınca konuşmanın besmelesi , hükmünde Allah, Muhammed sözlerini söylettirmeyi, aklı ermeye başlayınca , bir çiçeğin resminin bile , kendi kendine var olamayacağı gerçeğinden hareketle her şeyin bir yapanı , yaratanı olduğunun telkin edilmesi.

Yedi yaşına gelince yaşına uygun gelecek tarzda , islâmın basit ifadelerle anlamasının sağlanması.(o yaştaki çocuk ne anlar deyecek olanlar bulunduğunu görür gibiyim)

Aynı insanların , yüzme, jimnastik, bale eğitiminin üç yaşında başlaması gerektiğini savunduklarını biliyoruz.

On yaşına gelince , namaz kılması hususunda yönlendirilip , on iki onbeş yaşından itibaren , beş vakit namaz kılmalarının mutlaka gerekli olduğunun anlatılması.

İlkokul çağından itibaren , Kuran kursuna gönderilmesi veya özel olarak kuran öğretilmesi. Evimizde tedarik edilecek, kitap, kaset ve programlarla dini hayata adapte olmasının sağlanması.

En önemlisi de, söz dilinden ziyade hal dili ile de örnek olunması , inşaallah bizi sorumluluktan kurtaracak neticelere ulaştırabilir . Böylece, inanan, inandığını yaşayan, güzel ahlak sahibi olan, bütün işlerinde meşruiyete önem veren nesillere sahip olabiliriz.

Allah’a Peygamber’e İslam’a,K uran’a, meşruiyete hürmet eden çocuklarımız , elbette bize de , hürmetkar ve şefaatçı olurlar.

Aksi terbiye ile yetişenlerin durumunu hergün müşahede ediyoruz. Unutmayalım ki onları doğurmak, doyurmak, giydirmek, ellerine diploma ceplerine sermaye koymak onların ancak fiziki ve dünyevi yapılarının inşasıdır. Daha mükemmel netice için onu , Risalei Nur’la tanıştırmalıyız.

Abdülhamit Oruç

www.NurNet.org

ŞEYTAN ‘ı Tanıyalım

EUZÜBİLLAHİMİNEŞŞEYTANIRRACİM

Şeytan, insana musallat olup , onu saptırmaya ve günahlara sürüklemeye çalışan , ruhani varlık.

Ceddimiz , Hz Adem ile Havva validemizi yanıltarak , cennetten çıkarılmalarına sebeb olan, gururundan dolayı Hz Adem’e , ilahi emir olan secdeyi reddeden, ben ondan üstünüm deyen, Allah (cc) tarafından lanetlenip kovulan, Adem (asm)’a ve onun nesillerine ebedi düşman olan, lanetten önceki ismi azazil olan , aslında o meleklerden değil cin tarifesinden olan, başta iblis olarak nesilleri bulunan Kuran’ı Kerim’de” ve zürıyyetehü”tabiri ile nesil sahibi olduğu haber verilen (meleklerde erkeklik dişilik ve tenasül yoktur ve Nur’dan yaratılmışlardır) varlıktır.

Şeytan Cenab’ı hakka , kıyamete kadar insandan intikam almak ve onu saptırmaktan bahisle , izin istemiş, Cenab’ı Hak da , senin hiçbir gücün ve kudretin yoktur , benim halis kullarımı değil (illa lienittebeğake minlelgaviyn) saparak ve gönüllü olarak sana tabi olanlara zarar verebilirsin buyurarak , onun talebini kabul etmiş, onu bir imtihan vesilesi kılmıştır.

Şeytanın yaratılması şer değil , ona tabi olmak şerdir. Şeytan , okullardaki imtihan soruları gibidir çalışıp cevap verene , o soruların zararı yok iken , laubali ve tembel olanlar, o sorular sebebi ile zarar görmektedir.

Hatta şeytan , ehli iman ve takva için sevap kaynağıdır bir ibadetin terki veya bir haramın işlenmesini telkin eden şeytana her muhalefet bir farz sevabı kazandırır. Çünki farzın terkedilmesi haram haramın terkedilmesi farzdır. Nas süresinin son ayeti hem cinni hem de insan neslinden olan insi şeytanlardan haber vermektedir. Eûzü billahi mineşşeytanirracim diyerek ve gereğini yaparak daima Allah’a sığınmalıyız.

Abdülhamit Oruç

www.NurNet.org

İntihar

Dinimize göre en büyük günah, manevi suç, Allah’ın verdiği hayat emanetine hıyanettir.

İntihar, sabır, tevekkül imtihanını kaybetmektir. İntihar , şartlar ne kadar ağır olursa olsun onlara karşı mücadele sorumluluğundan kaçmaktır. Daimi veya muvakkat bir cinnet hali olmadan yapılmışsa, geçmişteki İslam uleması arasında, cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı münakaşa edilecek kadar büyük bir günahtır.

Gerçi Müslüman bir kimse intihar da etse , cenaze namazı kılınmakla birlikte , bu konudaki tartışma , o günahın büyüklüğünü göstermektedir. Yüce Peygamber’imiz SA. kendisini boğarak öldüren kimse , kendisini cehennem için boğmuş olur, kendini vuran kimse cehennem için vurmuş olur, buyurmakta , diğer bir hadistede , intihar eden kimse cehennemde devamlı olarak , aynı muameleye maruz kalarak, azaba duçar olur. Eğer bir yardan uçurumdan kendini ayarak intihar etmişse, aynı azaba uğrar ,eğer vücuduna bir bıçak sokmuş ise, azabı amelinin cinsinden olur. Ancak , mecnun bir kimse böyle bir şey yaparsa , aklı olmayanın dini de yoktur hükmünce , sorumluluktan kurtulabilir. Tanıdıklarımızdan intihar eden olmuşsa umalım ki bir cinnet haliyle yapmış olsunlar…

Abdülhamit Oruç

www.NurNet.org

Şöhret ve Hakikat

Biçare hakikatler kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur. (Hz Bediuzzaman.)

Tanınmış kimselerin , gerçeklere şöhretleri ile destek olmaları güzeldir. Fakat , şöhret o kişinin , her söylediğinin doğru olması demek değildir. Nice meşhurlar vardır ki   , Onların şöhreti , insanların dalaletine sebeb olmuştur. Hatta , bilgileri ve zekavetleri , istikametli olmazsa , büyük sapkınlıklara yol açmışlardır. Hele , zaman’ımızda , ulaşım ve iletişim vasıtalarının imkanları ile , çok bozuk düşünce ve davranışlarla , bozuk fikirleri , çabuk intişar eder ve büyük tahribata sebeb olurlar. Kontrol etmeden , mehenge vurmadan , sathi nazarla bakıldığında , cazib görünen sözlere aldanmamalıdır.

Meşhur bir Adam , Deist inancının doğruluğunu, Kuranı Kerim’de tesettürün olmadığını, Hatta camilerin , Emevilerin  bid’atı olduğunu , yıkılmalarının uygun olduğunu, Ya da Hz Ademin topraktan değil , ana babadan doğduğunu , Ya da horozdan kurban olabileceğini, şöhretinin sırtına bindirerek , yükleyerek , dalalete yol açabildiğini görmekteyiz. Bu meselede mehengin ne olduğunu , Hz Bediuzzamandan dinleyelim : Hiç bir müfsit, ben müfsidim demez  daima sureti Haktan görünür ,yahut  , batılı hak görür.

Evet, kimse demez ayranım ekşidir fakat siz , mihenge vurmadan almayınız zira , çok silik söz ticarette geziyor hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsnü zann edip tamamını kabul etmeyiniz , belki  ben de, müfsidim veya bilmediğim halde ifsat ediyorum öyleyse , her söylenen sözün , kalbe girmesine yol vermeyiniz işte,  size söylediğim sözler , hayalin elinde kalsın mihenge vurunuz! Eğer altın çıktıysa kalpte saklayınız bakır çıktıysa çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız , bana reddediniz! gönderiniz diyor.

Yani ihlassız kimsenin şöhreti , söylediğinin teminatı değildir. Ehli şöhret , dinin inşasına çalışıyor görünüp , kendi egosunu inşa için çalışabilir. Bunun çok örnekleri vardır.

Abdülhamit Oruç

www.NurNet.org