Etiket arşivi: Gülizar Baki

Müjdeler olsun, Ramazan geliyor!

Ramazan’a az kaldı. Evler temizleniyor, iftarlar için misafir planları yapılıyor. Kimimiz tatilde kimimiz sıla-i rahimde Ramazan’ı karşılayacağız. Peki, ruhen Ramazan’ın manevî atmosferine hazır mısınız? Prof. Dr. Muhit Mert, Rahman’ın manevî sofrasından istifade etmek için kalbi, dili ve gözü manevî kirlerden arındırmak gerektiğini söylüyor.

20 Temmuz’da Ramazan başlıyor. Az bir zaman kaldı. Hazırlıklar hızlandı. Temizlik yapılıyor, iftarlıklar listeleniyor. Kimin ne zaman davet edileceği planlanıyor. Tüm bunlar aslında günahlardan ve kirlerden temizlenecek olan ruhlar için psikolojik hazırlık. Ramazan’ın, Rahman’ın manevî sofrası olduğunu düşünen Prof. Dr. Muhit Mert, bu manevî sofradan istifade etmek için Ramazan’a psikolojik olarak kendimizi hazırlamamız gerektiğini söylüyor. Nasıl ki abdest ve niyet namaz için hazırlık yapmak ise, üç aylar da bu anlamda Ramazan’a hazırlıktır. Bu dönemlerde ibadeti artırmak, namazı daha kaliteli eda etmeye gayret göstermek, Kur’an-ı Kerim okumak, zikir çekmek Mert’e göre Ramazan’a psikolojik olarak hazırlanmak demek. Yazar Ahmet Kurucan da geçen haftaki yazısında Ramazan için farklı bir teklifte bulundu. Malum Ramazan Kur’an ayı. Kur’an okumaya bu ayda daha çok önem veriliyor. Buna dikkat çeken Kurucan, “…öyleyse gelin ferdî hatim ya da mukabele ile yaptığımız Kur’an okumalarına -ki buna ben ‘vahiyle şuurlu temas’ demek istiyorum- bu Ramazan, tefsiri ilave edelim ve okuma programımızı buna göre ayarlayarak Ramazan boyunca tefsir hatmi yapalım.” dedi. Ramazan’da tefsir hatmi yapma teklifinde bulunan Kurucan, Diyanet Vakfı Yayınları arasında çıkan ve Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş hocaların hazırladığı Kur’an Yolu adlı tefsiri önerdi. Yöntem olarak tek başına okuyabileceği gibi birkaç kişiyle birlikte mütalaa ederek de okunabileceğini söyledi.

Sahura kalkmak için uyku vaktini bir saat öne alın

Ramazan’dan birkaç gün önce uyku saatini öne çekmenin faydalı olacağını söyleyen Medical Park Bahçelievler Uyku Laboratuvarı yöneticisi ve nörolog Gülten Özdemir, uyku problemi yaşayanlar ve baş ağrısı olanlar için şu önerilerde bulunuyor:

Aktif ve yoğun çalışanlar, uykusuzluk çekmemek için uyku saatini bir-bir buçuk saat öne almalılar.

Uyku saatini öne alamıyorlarsa ve imkânları varsa Ramazan’da öğlen bir saat şekerleme yapmalılar. Öğleyin yapılan yarım saat uyku gecenin bir buçuk saatine bedeldir, bu kadar kaliteli uykudur. Ama çok fazla uyumamak gerekir, aşırı uyku baş ağrısı yapar.

Uyku problemi yaşamamak ve baş ağrısı tetiklenmemesi için uyku hijyeni yapmak gerekiyor. Düzenli uyumak, gece uykusunu biraz erkene almak, sahura kalktıktan sonra uyuduğumuzda sabah hep aynı saatte kalkmak yani uykuyu uzatmamak lazım. Her sabah 8’de veya 9’da kalkmak gibi. Veya gündüz ortalama bir saat uyumak gibi.

Oruç tutacak migrenli hastalar mutlaka sahur yapmalı. Yatmadan önce kesinlikle yememeli. Uyuyup sahura kalkmalılar ve uzun süre tok tutacak yiyecekler tüketmeliler.

Ramazan Kur’an ayı, bol bol Kur’an-ı Kerim okuyun

Kur’an’da sık sık tekrar edilir, “Hiç düşünmez misiniz?” diye. Bu Ramazan’da düşünmeye gayret edin. Prof. Dr. Muhit Mert, düşünmenin de yöntemi olduğunu söylüyor. Bu yöntemlerden biri okumak. Bu Ramazan’da hep okumayı istediğiniz ama okuyamadığınız, ertelediğiniz kitapları listeleyip, hatta şimdiden okumaya başlayabilirsiniz.

İbadetlerinizi artırabilirsiniz. Mesela nafile namaz kılmaya başlayabilirsiniz. Şimdiden gece teheccüde kalkmak, Ramazan’da sahura da zorlanmadan kalkmanızı sağlar.

Oruç sadece mideye tutturulmaz. Dile de oruç tutrulur. Kulağa da ve hatta gözlere de… Mesela televizyonu kapatın.

Uzmanlar oruca hazırlık olarak az yemeyi ve öğün aralarını uzatmayı öneriyor. Az yiyerek, az uyuyarak ve az konuşarak sadece bedeninizle değil, ruhunuzla da Ramazan’a hazırlanmaya ne dersiniz?

İnsan kendi kendini terbiye tezgâhından geçirmeli

Prof. Dr. Muhit Mert: Ramazan, bazı insanların zihninde eğlence ayı gibi telakki ediliyor. Yeme-içme ayı gibi algılanıyor. Oruç tutanlar bile iftar sofralarını, sahuru hayal ediyor. Bunu bir problem olarak telakki ediyorum. Ramazan ve kutsal zaman dilimleri üç aylar, Rahman’ın manevî sofrasıdır. Manevî olarak istifade edilmesi gerekir. Bunun için ise ibadetler artırılmalı. Dilin ibadeti olan zikri arttırılmalı. Peygamberimizin bazı zikirleri daha çok söylenmeli. Dilimiz, gözümüz, kulağımız boş şeylerle çok kirleniyor. Bu kirlenmeye karşı dilimizi, kulağımızı, gözümüzü, kalbimizi temizleme yoluna gitmeliyiz.

İbadeti artırmalı Üç aylar, mübarek gün ve geceler Ramazan’a hazırlık vesilesidir. Bu zaman dilimlerini Ramazan’a hazırlık olarak değerlendirmeli. İbadetler artırımalı, namaza özen göstermeliyiz.

Dilin kirlerinden arınmak için zikir yapılmalı Mesela Efendimiz’in, “Dilde söylemesi kolay ama mizanda sevabı ağır iki kelimeyi size öğreteyim mi?” diye tavsiye ettiği “Sübhanallahi ve Bihamdihi, Sübhanellahi’l Azim” zikrini çokça tekrar etmeli.

Gözü, manevî kirlerinden Kur’an okuyarak temizleyin Gözü manevi kirlerden arındırmanın iki yolu vardır. Biri Rabbin kelamı Kur’an’ı okumak. Bir de yarattığı şeyleri seyredip gözü arındırmaktır.

Güzel düşün, kalbin kötülüklerden arınsın Kalbi arındıran en önemli unsurlardan biri tefekkürdür. Efendimiz, oruç ve Cenab-ı Hak üzerine düşünmek gerekir. Kalbi temizlemenin bir başka boyutu kişinin kendisiyle ilgili. İç dünyasında haset, kin, nefret olan, bu duygularla uğraşan bir insan, ne üç aylardan ne Ramazan’dan istifade edebilir. Bir insanda haset ve kin gibi duygular kuvvetli şekilde duruyorsa, o ibadetini sorgulamalı. Bu, terbiye tezgâhında geçmekle olur. “Böyle düşünmek, hissetmek doğru mu? Doğruya nasıl erişebilirim?” diye sorgulamalı. Mesela dünyaya düşkünlük bunlardan biri. Yemeye içmeye düşkünlük bunlardan biri. Yemek gaye haline geliyorsa kendisini sorgulaması gerek.

Oruca bedeni hazırlamak için Ramazan’a 4-5 gün kala bol bol su için

Birden bire yemek yemeyi kesmemek için Ramazan’dan önce beslenmede alışkanlıklarımızı düzenlemek gerek. Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nden diyetisyen Emel Unutmaz, “4-5 gün öncesinden beslenmeye dikkat etmek gerekir.” diyor. Unutmaz’ın Ramazan’a hazırlık önerileri şöyle:

Bu Ramazan’ın en önemli konusu sıvı tüketimi. Ramazan başlamadan birkaç gün önce sıvı tüketimini artırmalı.

Uzun süreli susuzluk, dolayısıyla mineral kayıpları çok olacak. Ramazan’dan iki-üç gün öncesinden yine maden suyu, ayran gibi mineral içeren içecekler bolca tüketilmeli.

Ramazan’dan bir iki gün öncesinde aralıklı beslenmeye geçilmeli. Uzun süre besin tüketilmeyeceği için beden buna hazırlanmalı. Sabahla öğlen arası 5 saat, öğlenle akşam arası 5 saat olacak şekilde öğünleri düzenlemeli. Çünkü beş saate kadar çok büyük problem olmaz. Eğer bir hastalık yoksa.

Ramazan öncesi şekerli gıdadan tamamen uzak durmalı. Çünkü en büyük problem şeker dengesizliği. Şeker dengesizliği, şekerli gıda yendikten sonra kan şekerinin hızlı yükselmesi ve hızlı düşmesidir. Tüketimi kesilirse ani yükselip düşme engellenmiş olur.

Mineral ve vitamin dengesi için meyve ve sebze tüketimi çok önemli. Bol bol meyve ve sebze tüketin.

Ramazan’da insanlar kilo alma noktasına takılırlar. Ama asıl problem zayıf bireylerdir. Onlar normalde de iyi beslenemedikleri için Ramazan’da ekstra özen göstermeli kendilerine.

Gülizar Baki / Zaman Gazetesi

 

İnternet üzerinden hatim kardeşliği

Birbirini tanımayan binlerce insan sanal âlemdeki hatim gruplarına katılıp Kur’an okuyor, cevşen hatmediyor. Sonra da okuduğuna dair site yönetimine bilgi veriyor. Duasını da yine üyelerden biri yapıyor. Üç aylar dolayısıyla hatim sitelerine ve sosyal medyadaki hatim gruplarına ilgi yoğunlaştı.

Çiğdem Kargin çocuklarını okula götürdükten ve ev işlerini yaptıktan sonra Kur’an-ı Kerim’ini alıp bilgisayarının başına oturuyor. Yetiştirmesi gereken cüzleri, okuması gereken cevşeni var çünkü. Cüzünü bitirince internete giriyor ve dua halkasındaki diğer arkadaşlarına e-mail atıyor: 15. cüz okundu… Kargin, sosyal paylaşım sitesinde oluşturulan dua grubunun moderatörü. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir tarafından, birbirlerini tanımayan ve dahi görmemiş olan bu insanlar sadece dua etmek ve Kur’an okumak için sanal alemde bir araya geliyor.

Mahallenin bakkalı sayesinde sanal hatme başladı

Çiğdem Hanım’ın hatim ailesi grubuna katılması da, grubun moderatörü olması da mahallelerinin bakkalı sayesinde olmuş. Şöyle anlatıyor: “Bir yıl önceydi. O sıralar hatim ailesinde Esma-ül Hüsna zikrediliyormuş. Aile bakkalımız İlyas Bey, alışverişe gelen çocuklara ‘Siz de çeker misiniz?’ diye sormuş. Bizim çocuklar da kabul etmiş. Sonra Facebook’tan birbirlerini eklemişler. Bir gün oğlumun sayfasına girdiğimde, İlyas Bey zikri çekip çekmediğini soran bir mesaj yazdı. Ben de durumu o sayede öğrendim ve hatim ailesinin üyeliğine katıldım.

Çiğdem Hanım çocukları küçük olduğu için evlerdeki ve camilerdeki hatimlere, mukabelelere katılamıyormuş. Evde kendi kendine okumaya çalışırmış. Şimdi Facebook’taki hatim grubuyla normal zamanlarda 15 günde bir hatim yapıyor. Özel durumlarda haftada bir hatim yaptıkları da oluyor. Hasta olan arkadaşlarının şifa bulması için ve de tüm dünyada eziyet gören Müslümanlar için ayrı hatim yapıyorlar. Hatim dışında birbirleri için dua da ediyorlar. Her akşam cevşen okuyup, belirledikleri tesbihleri çekiyorlar. Kur’an-ı Kerim okumayı bilmeyenler cevşen ve tesbihlere katılıyor. Grup bunun dışında meal ve hadis de okuyor. Böylelikle bilgilerini artırıyor. Grubun çok farklı özelliklerde üyeleri var: Genç yaşlı, evli, bekâr, Almanya’dan, Bursa’dan, İstanbul’dan, Laz, Çerkez, Kürt, göçmen, çalışan, çalışmayan, emekli… Çiğdem Hanım diyor ki; “Aramızda kan bağı yok ama can bağı var. Birimizin derdi hepimizin derdi. Aynı Allah’ın kulu, aynı Peygamber’in ümmeti olduğumuzun bilincindeyiz.

Vedat Denizer, Çiğdem Hanım’ın moderatörü olduğu hatim grubunun üyesi. Yoğun tempolu bir işi var. Ama diyor ki: “Gruba katıldıktan sonra ne olursa olsun okuyacağım dediğim cüzü okuyorum. Gece yatmıyorum veya gittiğim yerden erken ayrılıyorum ama o cüzü söz verdiğim günde bitiriyorum. Böylesi bir dua halkasında olmak bana çok keyif veriyor. Okuma azmimi artırıyor.

Hatim paylaşım siteleri bile var

Çiğdem Hanım’ın moderatörü olduğu grup gibi sosyal paylaşım sitelerinde onlarca hatim ve dua grubu var. Bir de sadece hatim yapmak isteyenleri buluşturan siteler var; ortakhatim.com gibi. Haberi hazırladığımız sıralarda sitede 4 bin 750’nci hatmin paylaşımı yapılıyordu. 37 bininci cevşen hatmi ise bitmek üzereydi. Oldukça profesyonel paylaşım yapan site, herkul.org’un takipçilerinin yoğun isteği üzerine kurulmuş. Site yönetimi duasının Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanında yapıldığı hatim organize etmeleri için yüzlerce e-mail alıyormuş. Yoğun istek üzerine önce bir link oluşturmuşlar sonra da bu siteyi. Hangi cüzler veya sayfalar okunduğu veya okunmadığı, ne kadar sürece okunması gerektiği sayfada anında görülebiliyor.

E-mail adresiyle üye olanlar istedikleri sayfayı veya cüzü seçebiliyor. Okuduklarında da siteye şifreleriyle girip okundu şeklinde işaretleyebiliyorlar. Birbirini tanımayan, dünyanın dört bir tarafından insanlar ortak hatim yapıyor ve görmedikleri, bilmedikleri insanlar için amin diyor. Ortak hatim yapılan böyle siteler oldukça fazla. Dini içerikli birçok site de takipçileri arasında hatim paylaşımları yapıyor. Çiğdem Hanım’ın dediği gibi, televizyon, gazete, cep telefonu, bilgisayar ve interneti iyi ya da kötü amaçlı kullanmak bizim elimizde.

Gülizar Baki / Zaman Gazetesi

Kul hakkına saygı kurallardan geçiyor

Çiğnediğimiz sakızı yere atmakla kul hakkına girer miyiz? Önceki hafta ‘Kırmızı ışıkta geçmek caiz değil.’ açıklaması buna benzer birçok soruyu da akla getirdi. İslam Hukuku profesörü Yunus Vehbi Yavuz, “İnsan, aile içinde ve sosyal çevredeki davranışlarının dinle alakasının farkında değil.” diyor. Yavuz’a göre, elma kabuğunu yerde, elbiselerin gelişigüzel ortada bırakmak hanımların hakkına girmek demek.

Sosyal hayat içinde, evlerimizde, sokakta, iş hayatında, alışveriş merkezlerinde farkında olmadan yaptığımız hatalar var. “Gülersem abdestim bozulur mu?” diye hassasiyet gösteren insanımız kırmızı ışıkta geçmenin günah olup olmadığına pek dikkat etmiyor veya hastanede-postanede-bankada sıra beklemeyip tanıdık sayesinde öne geçmenin kul hakkı olacağını, çöp atmanın, yüksek sesle televizyon izlemenin dindarlıkla bağdaşıp bağdaşmadığını.

İslam hukukukçusu Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, sosyal hayat kurallarının dindarlıkla ilişkisi üzerine bilhassa durulması gerektiğini düşünüyor. Bu konuları ilahiyatçıların ve Diyanet mensuplarının sürekli gündemde tutması ve vurgulaması gerektiğini söylüyor. Yavuz; “Müslüman kardeşlerimiz mekruhlara dikkat etmeye özen gösteriyorlar. Ama günlük hayatta, aile içinde ve sosyal çevrede önemli işler vardır ki bunların dinimizle doğrudan alakası olduğunun farkında bile değiller.” diyor.

Yavuz’a göre ihlal edilen detaylar hadislerle izah edilecek, dinî bilgilere dayandırılacak önemli meseleler. Çünkü sosyal hayattaki kurallar ve ilişkilerin dayanak noktası Allah hakkı, kul hakkı. Yavuz hocaya göre, her iki haktan dolayı Allah katında sorumlu olacağını düşünmek ve ona göre oturup kalkmak, gezip dolaşmak, insanlarla münasebet kurmak gerekiyor. İnsan, bütün bu davranışları İslam’ın genel prensiplerine ve ahlak ilkelerine uyduğu takdirde ancak daha çok takva sahibi olur. Yavuz, “Bütün vatandaşların bu gibi meselelerde hassas olmasını temenni ediyorum.” diyerek sosyal hayat içinde en çok yaptığımız hataları şöyle sıralıyor:

Anne veya eşinizin hakkına girdiğinizin farkında mısınız?

“Dikkatimi çekiyor, aile fertleri bütün işlerini evin hanımına yüklüyor. Örneğin elbisesini yerine asmaması, pijamasını katlamaması, yatağını düzenlememesi, çorabını çıkartıp evin yüzüne atması gibi basit gibi görünen, aslında dinimizde hakla hukukla doğrudan doğruya alakalı olan meseleler var. Bunlara riayet edilmedikçe Müslüman’ın dindarlığı kanaatimce tamamlanmış olmaz. Ev hanımının bütün aile fertlerinde hakkı kalır. Hanım hizmetçi değildir. Anne bir organizatördür, çocukları yetiştiren, aile hayatını ikame eden temel düsturdur. Herkesin yardımcı olması gerekir. Belki sesini çıkaramayabilir, eşine çocuklarına saygısından dolayı. Mesela elmayı soyup yedikten sonra tabağını yerde bırakması meyve kabuklarını alıp çöpe koymaması, o kadının o erkek üzerinde hakkının kalmasına sebeptir. Bu hakka riayet edilmeyen yerde de bir zulümden söz edilebilir. Aile içi hak-hukuk meseleleri bilhassa önemlidir. Bunlara riayet etmek de dindarlığın gereğidir.”

Ey insanlık, hakkını helal et!

“Mesela bir kimse sakız çiğniyor, işi bittikten sonra çöpe atacak yerde yere atıyorsa bilmeli ki burada da Allah ve toplum hakkı var. Allah’ın yerini kirletiyor. Toplumun hakkı var; toplum zarar görecek. Birinin ayağına yapışacak, diğerinin kaymasına sebep olacak. Sokak o toplumun parasıyla temizlenecek. Bir kâğıt parçasını, bir poşeti sokağa gelişigüzel atmanın Allah katında sorumluluk gerektirdiğini bilmeliyiz. Bundan mutlaka hak söz konusudur. Hem de öyle büyük bir hak ki, birine haksızlık yapsak ondan özür dileyip hakkını helal ettirmek mümkün, ama çevreye verilen zarardan, yere atılan bir çöpten dolayı bütün insanlarla helalleşmenin imkânı yok. Herkesi bulup helallik almak mümkün değil. Müslüman, takva sahibi kimse, yolda yürürken hareketlerine dikkat etmeli, çöpünü atacak kutu bulamazsa yere atmak yerine cebine koymalı. Allah’ın çevresini ve toplumun alanını kirletmekten çok daha iyidir.”

Her işi, Allah’a beğendirmek için yapmalı

“Ticarî hayatın doğrudan takvayla alakası var. Hadislerde, bir kimse sattığı bir malı övmeyecek, alışveriş yaparken güven versin diye yemin etmeyecek, satıcının veya alıcının üzerinde bir baskı oluşturmayacak, Müslüman bir tüccar müşterisini aldatmayacak, sakat mal satmayacak veya sakatlığını söyleyecek, satış yaparken kendisini müşteri yerine koyacak…

Ticaret yapanlar müşteriyi Müslüman olsun gayrimüslim olsun Allah’ın kulu olarak görmeli. ‘Allah’ın bana gönderdiği müşteri, ona en iyi muameleyi yapayım.‘ diye düşünmesi lazım. Bir sanatkâr ise işin en güzel şekilde, müşterisine değil de Allah’a beğendirmek için yapmalı. Hak ettiğinden fazla ücret almamalı. Bu özen Allah’a karşı kulluk görevinin ifasıdır.”

Sinir’in sebebi “isâr” eksikliği

“Dinimizin çok güzel bir uygulaması var: İsâr… Mü’minin, başkasını kendi rahatına tercih etmesi demektir. İsar sahibi olmak… Otobüse önce ben bineyim değil de başkasını önce bindirmek. Bir dakika sonra binsen bir zararı yok. Vatandaşın gönlü hoş olsun, diye düşünmek lazım. Umumi yerlerde oturacak bir yer var kendisi de oturmak istiyor, başkasını tercih etmek, sıra kendisinde olmasına rağmen başkasını buyur etmek bu ahlakın en üst derecesidir. Bu dereceye varan toplumda hoşnutsuzluk, sevgisizlik olmaz. İki tarafın kalbinde büyük bir sevgi doğar. Aksini düşünelim; başkasının hakkı olan yeri kapmak için acele eden insan nefrete sebep olur. Taraflar olumsuz bir tavır içine girer. Toplumda böyle bir anlayışın yaygın olması strese sebep olur. Mega kentlerde insanların daha çok sinir hastası olmasının temelinde bu gibi ahlakî ilkelere riayet etmemek var.”

“Bencillik, istediğim gibi yaşarım, ben rahat edeyim başkası ne olursa olsun ve vurdumduymazlık… Halbuki İslam’ın tercihi başkasını kendisine tercih etmektir. Apartman hayatı bambaşka bir hayat. Bu konuda insanların ayrıca eğitilmesi gerekiyor. Birlikte yaşama kültürü eksik. İnsanlar bir davranışta bulunurken komşusunu rahatsız edebileceğini düşünmeli. Apartmanlarda cüz’î miktarda aidatlar vardır. Israrla vermeyenler var. Apartmandaki herkesin hakkına girdiğini, hepsinin nefretini çektiğinin farkında değil. Çok büyük bir sorumluluğu üzerine almış oluyor. Bu bakımdan apartmanın koyduğu kurallara harfiyyen riayet etmek dinimizin emri. Ona riayet etmeyenler takva unsurlarını ihlal etmiş oluyorlar.”

Trafik, kurallarına uymamak Allah’a isyan etmek anlamına gelir

“Sosyal hayat içinde öyle meseleler var ki insanlar önemsemezler, gelişigüzel davranırlar. Mesela arabasıyla yola çıkan bir Müslüman’ın trafik ışıklarında durması, kırmızı ışıkta geçmemesi gerekir. Trafik kurallarına riayet etmelidir. Trafik kurallarına riayet etmemenin Allah’a karşı gelmek, bir isyan ve hata olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hatta sebep olduğu kazanın ise günah olduğu söylenebilir. Kırmızı ışıkta durmamak bazen bir cana mal oluyor. Malın telef olmasına vesile oluyor. Malın telef olması da büyük bir israftır. Aslında dindar bir Müslüman trafik kurallarına harfiyen riayet eden kimsedir. Bunlar basit kurallar gibi görünüyor ama Kur’an’da bir ayet var: ‘Kendinizi tehlikeye atmayın.‘”

Sırada bekleyenleri atlatmak dinimizce mahzurlu

“Sıklıkla rastlanan bir olay da; devlet dairesinde herhangi bir kurum önünde sıraya girmek… Sırası gelmeden torpille herhangi bir şekilde sıra bekleyenleri atlatmak dinimiz bakımından mahzurludur. Üzerinizde sırasını aldığımız herkesin hakkı kalmış oluyor. O insanlar hakkını helal etmezse bundan dolayı Allah katında sorumlu olacağız. Kıyamet günü boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağını düşününce bu konuda ne kadar titiz olunması gerektiği anlaşılabilir.”

Dindar yaya nasıl yürür?

“Araç kullananlar kadar yayaların da kurallara riayet etmesi gerekir. Yaya kendini bir aracın önüne gelişigüzel atarsa, kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçerse ve bu da ölümüne veya kazaya vesile olursa Allah’ın emanetine hıyanet etmiş oluruz. Beden, bize emanettir. Hayat bize emanettir. Dolayısıyla yaya yürüyüşlerinde de dikkat etmeli. Dinî açıdan yeniden bakarak kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor.”

Mü’min, piknik yerinden belli olur!

“Piknik için bir mekâna gidiyorsunuz, yemyeşil güzel manzaralı bir yer. Eğer sizden evvel birileri gitmişse oraya, fevkalade kirletilmiş olduğunu görüyorsunuz. Bir Müslüman’ın, bir yerde konakladığı zaman başka birinin de konaklamasına imkân vermeyecek şekilde kirli bırakması haksızlıktır. Topluma karşı işlenmiş bir haksızlıktır. Bu da bir kul hakkıdır. Kendi çöpünü başkasına temizlettirmek… İyi bir Müslüman, oturduğu yerden belli olur. Çevre konusunda, diğer toplum fertlerine karşı davranışlarında, kendini başkasının yerine koyma ahlakıyla ahlaklanmak gerekir. Batılılar buna ’empati’ diyor. Peygamber Efendimiz (sas) de diyor ki: ‘Kendisi için istediğini başkası için istemezse bir kimse mü’min olamaz.’

Gülizar Baki / Zaman Gazetesi