Ruhtaki Latif İştiyak

Şöyle bir halet-i ruhiyeyi hisset: “Ayaklarımı uzattım, yerim de rahat, attım kendimi yatağa keyif benim, lezzet benim”.

Ruh manen, burada geçici lezzetten başka yok ki… Bekada diriliş, ruh bekada dipdiri olur onu ister ona aşıktır…

O zaman ruhta ne peyda oluyor? İştiyak, şevk, inşirah, sürur, hamiyet hâsıl oluyor?

Ruhun istirahat ve dinlenmesi: Ruh ayaklarını beka duvarına attı. Karşısında bekanın sermedi manzaraları… Ruhun istirahatı… Tribünlere bak tribünlere… Ayağın beka duvarında tribünlerden neyi seyrediyorsun?

İkram Allah’ın Kerim isminden

İhsan Allah’ın Muhsin isminden

Lutf ise, Allah’ın Latif isminden geliyor.

Kerim isminin muktezası ise, kullarına hiçbir karşılık beklemeden vermektir.

Latif isminin tecellisi olan lutfun arkasında birkaç mana var. Gına var, sehavet var, cud var. Cömertliği mutlaktır. Lutfun arkasında cud ve mücemmil manası yatıyor. Yani in’amının arkasında in’am içindeki güzelliği de gösteriyor.

Cenab-ı Hakkın esması tek bir zatta ittihat ediyor. Her bir esma, Allah’ın kemalatının unvanlarıdır. Bütün bu kemalatlar O Zata dayanıyor.

Şuunat-ı İlâhiye’nin zahiri sıfat-ı İlâhiye, sıfat-ı İlâhiye’nin zahiri esma-yı İlâhidir.

İtibari olarak esma-yı ilâhi muhteliftir.

İnsanın bir zatı var. Bazı şenleri ve unvanları var.

1.Unvan: Diş doktoru

2.Unvan: Tatlıcı

3.Unvan: Şoför

4.Unvan: Marangoz ve saire…

10 tane unvanı var. Bu 10 unvan zattan sudur ediyor. Zatının kemalatını gösteriyor. Fakat dışta tezahür ederken muhteliftir. Bir unvanı diğer unvandan ayıran itibar noktasındandır. Yoksa her unvanda el, ayak, göz gibi yani aynı azalar çalışıyor.

Esmaya da bu noktadan bakmak lazımdır. Mesela; güle bak! Ya Mücemmil de, Ya Latif de, Ya Müzeyyin de. Fakat gülün yaratılması için bir kâinat fevkinde bir kudret lazımdır. Geride Kadir ismi de vardır.

Allah’ın ezeli atası (vermesi) mebde ile müntehayadır. Mebde; asr-ı saadet Cenab-ı Hak, mebde ile müntehayı birleştirmiş. Cenab-ı Hak bize ezelden lütfetmiş.

“Abdulkadir-i Geylani Hazretleri şu anda gelse, “Said benim meşrebim üzerine çalış” dese, ben derim ki, “Ya Şeyh! Sana hürmet ederim. Yine ben kendi meşrebim üzerine giderim”

Niye?

Mesela; yaylaya çıktınız. Önünüzde bir çayır var. Her taraf ot. Ama boyları bir karış. Bir de bakıyorsun karşında bir çınar. Dalları semaya yükselmiş. Batın âlemi onda, kökleri derinlere kadar gidiyor. Zahir âlemi de onda, yaprakları milyonlarca…

Risale-i Nurun meşrebi, meşreb-i sahabe ve meşreb-i ferdiyettir. O çınar gibi hakikatleri ile müntesiplerini büyütüyor. Görkemli yapıyor. Ehl-i tarikat ise, o çayır gibidir. Her mürit bir ot.

Risale-i nurlardan

MÜDEBBİRİYET

Kâinatta en zor iş, müdebbiriyettir. İdare etmektir. Bütün ilimler tedbire müteveccihtir. Hayvanatın tedbiri, tanzimi (veterinerlik), toprağın tedbiri ve tanzimi, içtimai hayatın tanzimi ve tedbiri…

Bir kadın bütün gün ev işleri ile meşgul ama yine de bir evin tedbirini göremiyor.  Bir şehirde pek çok idareci memurlar olduğu halde yine mükemmel bir idareyi yapamıyorlar. Kâinatta ise, mükemmel bir müdebbiriyet görünüyor.

Beşerin ilim pergeli ile ihata edemediği bu koca kâinatta, sema kandilleri olan yıldızlarda mükemmel bir tedbir ve idare görülüyor. Hiçbir anarşi yok, ihtilaf yoktur.

Demek Cenab-ı Hakkın idaresinin mükemmeliyetini en başta sema cirimlerinde görüyoruz.

Müdebiriyetin ikinci görüldüğü cephe; külli unsurlardır. Hava serseri gibi görünürken ne kadar muntazam hizmetler görüyor. Külli unsurların karışık olmaları mümkün iken, karışmıyorlar.

Hüve nüktesi: Tedbiriyet hakikati… Hakimane bir tasarruf…

Topraktaki tedbir: 700 bin nebatat karışmadan temyiz ve tefrik edilerek tedbir ediliyor. Demek bir Mutasarrıf-ı Allam var ki, karıştırmıyor. Bu müdebbiriyet hakikati Allah’ın hem kudretini hem iradesini gösteriyor.

Dağlardaki madenler müdebbiriyet hakikatine delildir.

Allah’ın kudretine en acib bir delil, enerjidir. Atom fiziği buna delildir. Mikroskopların dahi görmekten aciz olduğu bir atomun arkasına kâinatı kuşatacak bir enerji dercedilmiş.

Her mekâna ne lazım, onu da ihmal etmemiş… Her mekâna münasip eşyayı yaratmış. Bataklığa kurbağa lazım…

Dağlarda iddihar edilen sular buna delildir. Hayatın devamı için en lazım unsurlardan birisi; sudur.

Atmosfer: Bizim üstümüzde konulan gaz tabakası.

Bir an çekelim bu unsurları, hayat devam etmez.

Bütün hayat sahiplerinin ne ihtiyacı varsa paketlenmiş, hazırlanmış.

Vücudumuzdaki tedbiriyet ise; tıp gözüyle bakın! Nasıl bir müdebbiriyet var?

  1. Müdebbiriyetin bir ciheti Hallakiyet hakikatinde ortaya çıkıyor. Eşyanın halk edilmesi…

İnsan halk ediliyor; insana ne lazımsa Allah onu insana takmış. Azaları ve hissiyatı…

Halk fiilinde tedbir var. Mesela; insan şu istidatları ile koyun cesedinde olsa idi çatlardı.

  1. Enfüsi ve afakî ihtiyaç dairelerinde tedbir var.

Hayatın ihtiyaç dairesi: Mesela; yeni doğmuş bir yavruya memeler musluğunda saf, temiz, tam midesine göre süt hazırlamış.  Sütten daha latif olan ise, annenin şefkatidir. İşte müdebbiriyet hakikati…

Rızk-ı umumi tedbire delil: Ummadığı bir vakitte, eli yetişmediği bir yerden layık bir surette rızk geliyor. Çocuk gelmeden beşiğini, üstünü başını annesi hazırlıyor.

İşte müdebbiriyet: “Küre-i arzı biz size beşik yapmadık mı?”. İşte “çocuk”, insan geldiğinde her şey hazır.

“Sizi çift yaratmadık mı?”. İşte tedbir…

“Geceyi rahat uykunuz için bir örtü kıldık”. İşte tedbir…

Tedbir fillinde birbiriyle alakadar pek çok fiiller ortaya çıkıyor. Teavün, teanuk, tecavüb… Bütün bu hakikatler,  kâinatın tek bir Zat tarafından idare edildiğini gösteriyor.

Cenab-ı Hakkın esmasına yanaşmak kolaydır. Bir ev yaparsın, “ben bu evi yaptığım gibi Allah da bu kâinatı yapmış” dersin. Ama sıfatlarına yanaşmazsın. Allah’ın ilmine yanaşmak için büyük bir ilim sahibi olacaksın.

Bazı evliya bir anda çok yerde tasarruf ediyor. İşte Allah’ın bu sıfatından çok az bir nebze almış. Ama bizim bundan haberimiz yok.

Ey insan düşün de gözünü aç Allahını bul ve rızasını kazan.

Kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır