Etiket arşivi: dindar

Gençlerde Manevi Eğitimin Önemi

 

         Bir milletin gençliği onun geleceğidir. Eğitimli bir gençlik ise  bir toplumun gelecek için en önemli sigortasıdır. Maddi ve manevi  açıdan iyi yetişmiş sağlam bir gençlik temeli  sağlam bir gelecek demektir.

    Bizler gençlerimize çağın gerektirdiği  maddi eğitimi verirken yeterli manevi eğitimi verebiliyor muyuz?

    Matematik ,Fen,Fizik,Kimya,Coğrafya ile zihinlerini bilgi ile dolduruyoruz. Bununla kalmayıp birde bu çocuklarımızı yarış atı gibi görüp onların üzerinde  maddi baskı kuruyoruz.

    Bizler bu gençlere Matematikte logaritmayı öretirken onu dürüstlüğü öğretebiliyor muyuz?

    Gençlere Coğrafyada dağları ve nehirleri öğretirken dağlar gibi bir yüreği ve Irmaklar gibi akmaya namzet bir ruh halini kazandıracak eğitim verebiliyor muyuz?

    Gençlere Biyolojiyi öğretirken kalbin bir et parçası olmadığını yeri geldiğinde bütün insanlığı içine alabilecek bir sevgi ve hoşgörü deryası olduğunu öğretebiliyor muyuz?

    Gençlere tarihi öğretirken tarihimizin savaşlardan ibaret olmadığını ve tarihimizde zorda kalmış insanlara atalarımızın her zaman yardım ettiğini anlatabiliyor muyuz ?

    Gençlere kimyanın formüllerini öğretirken büyüklere saygıyı küçüklere sevginin formülünü öğretebiliyormuyuz.

    Bizler bu gençleri bilgi hamalı görüp onlara yüklenirken ruhsuz ve tamamen maddiyat ile iç içe girmiş,bencil,hazcı ve günü birlik yaşayan bir gençliğin filizlenmesini sağlıyoruz.

    Manevi yönden yoksun yetişen gençler zamanla bu ruh boşluğunu içki ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklarla doldurmaya çalışır. Bazen o kadar ileri gidilir ki çeşitli sapık inançlarla manevi boşluğu doldurmaya çalışır. Özellikle büyükşehirlerde ortaya çıkan Satanizm gibi sapık inançların artması bunun göstergesidir.

    Bir de Televizyon,İnternet,Basın gibi kitle iletişim araçlarında gösterilen aslında toplumdan tamamen uzak olan alışkanlıklar ve yoz ilişkileri hayatlarına aktarmaya çalışmaları ve bu aktarılan yoz ilişkiler sonucunda ortaya çıkan elim sonuçlar geleceğimizin teminatı olan gençler açısından acı bir durumdur. Bu yanlış alışkanlıklar ve ilişkiler sonucu ortaya çıkan olaylar nedeniyle gençlerin kimisi mezara, kimisi hapse, kimisi de tımarhane gibi bir sonla karşılaşmaktadır.

   Birileri çıkıp manevi eğitime karşı çıkabilir. Karşı çıkmaları normal karşılayabiliriz. Çünkü her zaman birileri gençleri kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmıştır. Manevi yönü güçlü bir gençliği yönlendirmenin zor olduğunu bildikleri için manevi eğitime karşıdırlar.

   Sonuç olarak bir milletin sağlam ve güçlü bir geleceğe sahip olması için maddi ve manevi yönden zengin nesiller  yetiştirmesi lazımdır. Özelliklede manevi yönü eksik nesilleri olan bir toplumu karanlık bir gelecek beklemektedir. Vesselam…

Hamit Derman

 www.NurNet.org

Kimlerin Psikolojisi Daha Sağlıklı?

Dinin Ruh Sağlığına Etkisi

Günümüzde araştırmalarla ortaya çıkmıştır ki dindar kişiler, dindarlık seviyesi düşük olan kişilere oranla psikolojik açıdan daha iyi durumda, daha iyimserdir. Dindar kişilerde daha az stres, depresyon ve intihar teşebbüsü görülmektedir.

Batı toplumlarında bu alanda yapılan 700 çalışmadan 500’ünün (% 71) dinle ruh ve beden sağlığı arasında olumlu bir ilişki olduğunu ortaya koyduğu görülmüştür.

Depresyon ve Din

Dinin, depresyonlu hastalar üzerindeki etkisi alanında 93 alan araştırmasından 59’unda, dinî ibadetlere daha fazla katılan kişilerde depresyonel düzensizliklerin daha düşük olduğu tespit edilmiştir.

Diğer bir araştırmada dindarlıkla hayattan memnun olma arasında, çalışmaların % 80’inde pozitif bir ilişkinin bulunduğu tespit edilmiştir.

Araştırmalara göre din, insanlara içinde bulundukları durum ne olursa olsun, ya da kişiler ne tür sorunlar yaşarsa yaşasınlar, bunların iyileşeceğine dâir bir umut ve duygusal iyileşmeyi sağlayacak motivasyon sağlamaktadır. Buna karşılık depresyon konusunda ne eğitimin, ne cinsiyetin, ne de evlilik durumunun, dindarlık kadar etkili bir faktör olmadığı anlaşılmıştır.

İbadet ve Depresyon

İbadete devam sıklaştıkça daha düşük seviyede psikiyatrik düzensizlik, cinnet, depresyon ve sosyal fobiye rastlandığı bulunmuştur.

Yine bu araştırmada, hayata bir anlam bulmada, günlük hayatın zorluklarıyla başa çıkmada ve hayatın sıkıntı ve zorluklarına katlanmada dindarlığın önemli bir yerinin olduğu tespit edilmiştir.

İntihar ve Dinî İnanç

İntiharla dindarlık arasındaki münasebeti inceleyen araştırmaların büyük çoğunluğu, dindarlıkla intihar arasında ters bir ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur. Bilindiği gibi İslâm dini intiharı kesinlikle yasaklarken, diğer dinler de intiharı kabul etmemektedir. Dinî inançlarını yerine getiren kişilerin, uyuşturucu bağımlılığı, depresyon ve ümitsizlik gibi intihara yol açan risk faktörleri konusunda daha düşük oranlara sahip oldukları bulunmuştur.

Kaygı ve Din

Yapılan araştırmalar, dindarlık seviyesi yüksek olan kişilerde daha az kaygı ve korkunun olduğunu ortaya koymaktadır.

Dinî inanç, tutum ve davranışlar bir taraftan depresyon, intihar, kaygı gibi birtakım olumsuz ruhî durumları engellerken ya da ortadan kaldırırken, diğer taraftan da fertlerin psikolojik açıdan daha iyi olmalarına vesile olmaktadır.

Yine bu alanda yapılan araştırmalarda iyimserlik ve din, psikolojik iyi hâl ve din arasında olumlu ilişkiler tespit edilmiştir.

Sonuç olarak;

Dinin fert ve toplum hayatında birtakım ahlakî ilke ve prensipler vasıtasıyla, düzenleyicilik rolünün yanında, ruh ve beden sağlığı açısından da oldukça faydalı yönlerinin olduğu yapılan araştırmalarla gün geçtikçe daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Prof. Dr. Mustafa Köylü

Eski bir feministin dini hükümler itirafı

Bu devirde, dindar kadınların imtihanı, başörtüdenmiş gibi bir algı var. Evet, başörtülü okuyamamak ve çalışamamak üzüntü verici bir durum ve kadınlar için bir zorluk. On iki yaşımdan beri başörtülüyüm ve geçmişte başörtü yüzünden zorluklar yaşamışlığım, üniversite okumaktan vazgeçmişliğim var. Fakat bunlar bana pek ağır gelmedi. Kendimi kahraman gibi hissettim. İnancın uğruna mücadele etmekte tatlı bir gurur vardır.

Dindar kadının esas imtihanı, İslamın kadınlarla ilgili hükümleri iledir. Bu noktada kazanmak ya da kaybetmektir, esas mesele.

Geçenlerde bir yerde okumuştum. Dindar bir hanım, bir gece sabaha kadar ağlayıp, sızlanmış. “Allahım dinimizde kadını neden ikinci sınıf yaptın?” tarzında sözlerle, gözyaşı dökmüş. Bu kadıncağızın açıkça dile getirdiği sitemlerini pek çok dindar hanım içinden geçirmemiş midir? Ben kendi adıma geçmişte çok geçirdim.

Eski bir feminist olarak, itiraf ediyorum. Dini kitaplarda, erkeklerin kadınlara karşı vazifelerini, defalarca okuduğum halde, kadınların kocalarına karşı vazifelerine göz ucuyla bakar kapatırdım. Çünkü dinimizde kadın erkek ilişkilerine baktığımız zaman kadınların yükü görünüşte ağır gibi görünüyor. Hele itaat meselesi. Hele itaat meselesi. Kadın kocasın itaat edecek. Aman Allahım! Aman Allahım!

Biz kadınlar, bu meseleyi hiç hatırlamak istemeyiz. Kadınların en önemli meselesi buyken, eli kalem tutan kaç başörtülü yazar bu meseleyi yazmıştır, hemcinslerine hatırlatmıştır? Geçmişten günümüze kadın yazarlarımız bizleri hep “mücahide” olmak konusunda yüreklendirdiler. Oysa Peygamberimiz “Kadının cihadı, kocası ile güzel geçinmesidir.” buyurmuştur. Bizim cihadımız kendimizle. Gururumuzu, kibrimizi, kinimizi, kısacası içimizdeki putları ne kadar kırabiliyorsak, şefkat ve teslimiyet ehli bir kadın olabiliyorsak, dünya ve ahreti işte biz o zaman kazanıyoruz.

Bu konuyu kadın yazarların hitap ettiği kitlelere hatırlatması bir yana, modern olmak adına çoğu zaman üstü hep örtülmeye çalışıldı. Çünkü din karşıtı olanların ellerinde en büyük koz “kadın” konusudur.

Hah hah hah. Din kadını ezmiş.. Din kadının kocasına itaatını emretmiş..Kadınları ikinci sınıf ilan etmiş.. Bir de ikinci eş alma meselesi vardı değil mi? Hah hah..

Kendilerine göre açık buldular vuracaklar. Geçmişte bu konularla dindarlara o kadar saldırdılar ki sonunda istedikleri şeyi başarmışlar gibi. Artık bizlerde, bu konular, dinimizin bir eksiği, bir açığı imiş gibi konuşmaya korkar olduk. Hâşâ dinin bir eksiği ya da fazlalığı yoktur. Eksiklik ve hata bize aittir.

Bu konunun ört bas edilmesinin acısını da hep birlikte çekiyoruz. Başörtü konusunda aslanlar gibi mücadele eden kızlarımız, evlenince ne yapacaklarını şaşırdılar. (istisnalar kaideyi bozmaz) En azından ben ne yapacağımı şaşırmış idim.

Feminizmin, eşitlik iddiasıyla doldurulmuş kafalarımızla, mutlu bir aile hayatı yaşamaya çalıştık. Olmayınca kızdık. Kime kızacağız? Nefsine kızmak kolayı olmadığı için erkeklere kızdık. Onlar bizi mutlu etseydi biz mutlu olurduk!

Biz dindar kadınların feministliği çok tehlikelidir. Birkaç sebepten dolayı:

Birincisi: Feminist olduğumuzu kabul etmeyiz; çünkü dinimizle feminizmin uyuşmadığını biliriz. Kabul etmediğimiz için, ne kadar çok etkilendiğimizin de farkında olmayız.

Bir zamanlar bana “feminist yazar” diyorlardı; fakat bir türlü kabul etmiyordum. O dönemde yazdığım kitabım “Evliliği Pekmez Sandım” sonradan ismini değiştirip “Eşim Aşkım Olsun” yapmıştım, şimdi artık benim tercihimle satışta değil. Bu yıl içerisinde yeni hikayelerle ve düzenlemelerle okura ulaşmasını istiyorum. Bütün kitap boyunca erkekler ne yapmalıyı anlatmışım. Kadınlara düşen hiçbir şey yokmuş da erkeklerin tek görevi kadınları mutlu etmekmiş gibi.

Bundan beş yıl kadar önce, feminist olduğumu fark etmemle, arınma sürecine girmem bir oldu. Nasıl rahatladım anlatamam. Bazen düşünüyorum da o kafayla gitsem evlilik konusunda çok tehlikeli olabilirmişim. Elhamdulillah evlilik üzerine çok şey yazmadan durumu toparladım, güzel dinimizin penceresinden bakmaya başladım. Artık kitap yazarken ana kaynaklarım; Rabbimin ayetleri ve sevgili peygamberimizin çok kıymetli sözleri. Psikoloji ve bilimsel araştırmalarda yan destek. Bu yüzden olsa gerek, son yazdığım evlilik kitapları ile çok teşekkür ve dua alıyorum.

İkincisi: Dindar feminist kadınlar, evde eşitlik davası güder, kocamızı çenemizle susturmayı zeka alâmeti zanneder, onunla mücadeleyi hiç elden bırakmayız, ama içten içe susturamadığımız bir ses “yanlış yapıyorsun, günaha giriyorsun” der bu kez de “bu adam yüzünden günaha giriyorum” diye iyice sinirleniriz.

Mutlu olmak isteriz; fakat nasıl olacağımızı bilemeyiz. Dizilerden, filmlerden, internetten mutluluk formülleri ararız.

“Sevdiğini elde tutmanın 101 yolu” “Onun baş tacı olmanın 10 sihirli formülü” tarzında. Fakat bu kadar yol yönteme rağmen, bir türlü mutlu olamayız. En sonunda erkeklerin kötü olduğuna karar verir, kendimizi mutsuzluğun akışına bırakırız.

Oysa verilen formüller yanlış olduğu için mutlu olamıyoruz; çünkü formüller yaratılışa ters. Yaratılıştan gelen genetik kodlamaları göz ardı ederek, mutlu olamayız. Yaradan, kadın ve erkeği yaratmış, mutluluk reçetesini de göndermiş. Bu yüzden mutluluğu uzaklarda aramaya hiç gerek yok.

Sema Maraşlı – Haber 7