Etiket arşivi: haram

İman İnsanı İnsan Eder…

İnsanda ilim ve iman münasebeti hayatımızın ön saflarında yer alır. Şöyle ki:

İlim, hayatımız boyunca önümüzü aydınlatan ışık ve güçtür. İlim, sebeplerden müsebbibe, yani sebepleri yaratana götüren bir vasıtadır. İman, sevgi, ümit ve bağlılık kazandırır. İman, gaye ve hedef gösterir.

İlim hızlandırır, iman istikamet verir. İlim başarıya, iman helal ve haram bilincine ulaştırır.

İlimle öğrenir, imanla ne yapacağımıza karar veririz. Mesela; ilim atomu bulur, iman kime nasıl kullanacağımızı belirler.

İlim dünya hayatımızdaki inkılapları gerçekleştirir. İman manevi hayatımızdaki yenilikleri yapar.

İlim dünyamızı mamur ederken, iman ruhumuzu yüceltir, “insanı insan eder. Belki insanı sultan eder.”

İlim insanı yatay ilerletirken, iman insanı dikey yükseltir.

İlim akla, iman ruha güzellik kazandırır.

İlim düşünceyi, iman ruhu süsler. İlim ve iman insanı emniyette tutar.

İlim dış, iman iç güvenlimizi sağlar. Hülasa ; “dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır. İkisinin birleşmesinden hakikat doğar.” Sözü dilimize geçmiş. Bu bakımdan fen ilimleriyle, din ilimleri eşitlik arz etmektedir. Onun için insan her ikisini de birlikte öğrenmelidir. Yani tezgah ve seccade yan yana bulunmalıdır.

Müslüman toplumlar için helal ve haram bilinci vazgeçilmez kurallardandır. Her Müslüman bu esaslar üzerine yetiştirilmelidir. Helal ve haram meselesi, ailelerde başlayıp, çocuğun tahsil hayatı boyunca devam eden bir süreçtir. Bu süreç her Müslüman’ın hayat boyu devam ettireceği süreçtir.

Helal ve Haram bilinciyle bilinçlenen, onu iyi anlayan, ilim, iman ve amel üçlüsünü hayatına geçiren bir Müslüman başkasının hakkını yemez. Milletin malına, parasına yan bakmaz. Görevli bulunduğu yerde görevini kötüye kullanmaz. İnsanların kesesine devletin kasasına göz dikmez. Gerçek manada, milletin ebeveyni olur. Aksi halde; çocuklarının hakkı olan paraları içkiye ve kumara veren sarhoş ebeveynlere benzer.

Toplumda meydana gelen hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, uyuşturuculuk gibi daha pek çok çetecilik ve kötü örgütlenmeler toplum hayatını tedirgin etmekte, huzur bozmakta, zarar vermekte insanlara travmalar yaşatmaktadır.Bunların sebebi insanları zamanında helal ve haram noktasında bilinçlendirmemektir.

Dikkat edilirse, bu yüzden emniyet güçlerimiz, farkında olmadığımız bir seferberlik halinde çalışıyor. Akşam yataklarımıza yattığımızda rahat rahat uyuyabiliyorsak; gözbebeğimiz olan ordumuz ve emniyet güçlerimizin varlığındandır.Allah bizi devletsiz, ordusuz ve emniyetsiz bırakmasın. Şimdi bunların sahibi olduğumuz için, karnı tok bir insan anlayışı içinde duruyoruz. Birlik ve dirliğimizin önemini iyi anlamalıyız. Bunların yokluğunu, bunlara sahip olmayan toplumlara sormalı.

Yaptıklarından Allah’a hesap vereceğine inanan hiçbir insan kötülük yapmaz. Bu düşünce ile ilim ve iman sahibi olmak insanı insan eder!..

Durmuş GÖKTEKİN
www.risaleinurakademisi.org

Faiz-Allah’la Savaş

Ayetler ve ibretler

“Ey iman edenler! Eğer inanmış kimselerseniz, Allah’tan korkun ve faizin geri kalanını terk edin. Bunu yapmazsanız, Allah ve Resülü ile savaş halinde olduğunuzu bilin.” Bakara Sûresi, 2:278-279

KUR’ÂN-I KERİM pek çok âyetinde bizi Allah’ın yasaklarını çiğnemekten sakındırır. Zira Âlemlerin Rabbi tarafından konulmuş bir yasağın şakaya gelir tarafı yoktur. Bilerek ve aldırmaksızın bir İlâhî yasağı çiğneyen, onun bu dünya hayatındaki en büyük felâketlerle kıyaslanamayacak kadar vahim sonuçlarını da göze almalıdır.

Bu âyetler ise, Kur’ân’ın diğer suçlara karşı yönelttiği tehditlerden de büyük bir tehdit içeriyor. Daha doğrusu, akla gelebilecek tehditlerin en büyüğünü içeriyor: Allah ve Resulü ile savaş halinde olmak!

Böylesine vahim bir sonuca sebep teşkil eden şey ise, faizde ısrar etmektir. Âyetin ifadesiyle, “faizin geri kalanını terk etmemek,” yani, faiz yasağı indikten sonra da hâlâ faiz alıp vermeye devam etmektir.

*  *  *

Aslında bu âyetlerde anlatılanlar, bir medeniyet tasviridir. Ve bu medeniyet, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma temelleri üzerine kurulmuştur. Orada insanlar birbirinin kardeşidir. Bütün kâinatı dost ve kardeş varlıklarla dolu gösteren iman nuru, insanlar arasındaki ilişkilere de bu hakikati ne parlak bir şekilde yansıtır. Kardeşlik duyguları içindeki insanlardan beklenen şey ise birbirini gözetmek, kendisi kadar kardeşini de düşünmek, kardeşini sıkıntıda gördüğü zaman elinden tutup onu sıkıntısından kurtarmaktır.

Faize gelince:

Öyle bir medeniyetin temeline konabilecek bir dinamit varsa, işte budur. Bu münferit bir olay veya basit bir kural ihlâli değildir. O bir virüstür ki, girdiği yerde bütün insanî değerler tehdit altında demektir. Artık orada kardeşlik, muhabbet, fedakârlık, yardımlaşma, dayanışma gibi şeylerden söz edilmez.

Herkes ve herşey, ekonomik değeri kadar bir anlam taşır. Eğer bir kimse ihtiyaç içine düşmüş de borçlanmışsa, onun bu hali bile, borç veren kimse için bir kazanç vesilesi olur. Kur’an, güçlük içinde olan kimsenin borcunu ertelemeyi emreder, hattâ bütünüyle bağışlamaya teşvik eder.

FAİZCİ anlayış ise, borçlunun o güçlüğünü de ayrıca bir kâr aracına dönüştürür. Bağışlamak, merhamet etmek gibi kavramların ise o lügatte asla yeri yoktur. Özetle: İslâm medeniyetinin yardıma muhtaç bir kardeş gördüğü yerde, faiz uygarlığı yolunacak bir kaz görür. İslâm medeniyeti zenginleri yoksulların yardımına koştururken, faiz uygarlığı yoksulların eliyle zenginleri semirtir.

İşte bu zehirleyici niteliği sebebiyledir ki, faiz, Kur’ân tarafından, “Allah ve Resulü ile savaş halinde olmak” şeklinde tanımlanmıştır. Kim bilerek ve isteyerek bu İlâhî yasağı çiğnemekte ısrar ederse, onun ile Allah ve Resulü arasında bir harp var demektir. Böylesine şiddetli bir tehdit karşısında bir mü’minin ürpermemesi düşünülemez.

Böyle bir tehdidi işittikten sonra mü’minlere düşen şey, bu mücadelede Allah ve Resulünün safında olduğunu bilmektir ki, bu da, bir yandan hayatında faize karşı topyekûn bir savaş açmak, bir yandan da zekât ve sadakayı hayatının temel ilkesi haline getirmek demektir.

FAKAT şunu da unutmamak gerekir ki, bir toplumun bu konuda Kur’ân’ın öğütlerine tam anlamıyla kulak verecek bir seviyeye yükselmesi kolay iş değildir. Söz konusu âyetlerin en son inen âyetler arasında bulunması, bu merhalenin, varılabilecek en üstün uygarlık seviyesi olduğunu göstermektedir. Kur’ân’ın ve Peygamberin terbiyesiyle İslâm toplumunun 23 sene gibi bir zamanda öyle bir seviyeye ulaşmış olması başlı başına bir mucizedir.

Batı toplumlarının bu virüsü tümüyle hayattan çıkarabilecek bir düzeye erişmesi için ise yüzyıllar da yetmiyor.

Ümit Şimşek, /zafer