Etiket arşivi: helal ve haram

“Helal – Haram Duyarlılığı” (Cuma Hutbesi – 22.12.2017)

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! İçki ve benzeri şeyler, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”1

Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Helâl de bellidir, haram da bellidir. İkisinin arasında birtakım şüpheli hususlar vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve haysiyetini korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur…”2

Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, insanı en değerli varlık olarak yaratmıştır. Tertemiz fıtratını korumak ve ebedi kurtuluşa ulaşmasını sağlamak için ona bazı sınırlar çizmiştir. Hayatımız boyunca riayet etmemiz gereken bu sınırlara helal ve haram diyoruz.

Helal, yaratılışın gaye ve hikmetine uygun olan güzelliklerdir. Haram ise, mükerrem olarak yaratılan insanın onur ve haysiyetini zedeleyen, ona zarar veren çirkinliklerdir. Helal, Allah’ın rızasına uygun söz, tutum ve davranışlardır. Haram ise Rabbimizin gazabına ve insanların kınamasına neden olacak kötülüklerdir.

Değerli Müminler!

Helali gözetmek, Allah’a imanın yani O’na verdiğimiz kulluk sözüne sadakatin göstergesidir. Harama bulaşmak ise bu sözü göz ardı etmektir. Helalin peşinde koşmak, insana yaraşır, nezih ve şerefli bir hayat yaşama gayretidir. Harama dalmak ise zihni ve gönlü bulandırma; heva ve hevesin, arzu ve isteklerin esiri olma halidir.

İnsan, helale ne kadar yaklaşırsa huzura da o kadar yaklaşır. Harama doğru yürümenin sonu ise pişmanlık ve mutsuzluktur.

Helâl-haram duyarlılığını yitirerek israf edilmiş bir ömrün akıbeti hüsrandır.

Kıymetli Kardeşlerim!

Dinimizde hiç kimsenin kendi arzusuna göre helal ve haram koyma yetkisi yoktur. Kur’an-ı Kerim’in rahmet yüklü mesajlarına iman eden, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in kutlu yolundan yürüyen her mümin, helal-haram duyarlılığına sahip olmak zorundadır. Mümin, imanının gereği olarak Rabbini seven, sınırlarını bilen, kendini tanıyan insandır. O, vicdan ve merhametini yitirerek hiçbir canı incitemez. Duyarsız, hürmetsiz ve iffetsiz davranarak kendisinin ve başkasının haysiyetini çiğneyemez.

Mümin, şu geçici dünyada sayılı nefeslerini falcılık, kumar, şans oyunları, faiz, rüşvet, tefecilik, hırsızlık gibi haksız kazançlarla tüketemez. Allah’ın kendisine emanet verdiği bedenini alkollü içki ve uyuşturucu maddelerle zehirleyemez. Helal olmayan yiyecek ve içeceklerle sağlığına yazık edemez.

Mümin öyle bir insandır ki; yetim malına el uzatamaz. Kul ve kamu hakkına giremez. Eş ve çocuklarına, anne ve babasına, komşu ve akrabasına kötü muamelede bulunamaz. Yalan, yalancı şahitlik, iftira ve kötü sözlerle dilini kirletemez. Emanete asla ihanet edemez, verdiği sözden dönemez. Fitne ve fesat peşinde koşamaz, bozgunculuk yapamaz.

Değerli Kardeşlerim!

Müminler olarak, helal ve haram sınırları karşısındaki tutumumuza bakalım. Her birimiz, şu soruları kendimize soralım: Helal-haram duyarlılığı çerçevesinde bir hayat mı yaşıyoruz? Yoksa bir idrak tutulması içinde miyiz? Günahı umursamayarak, haramdan kaçınmayarak dünya ve ahiret mutluluğumuzu tehlikeye mi atıyoruz? Yoksa gönülden bir tövbe ile bir daha geri dönmemek üzere yanlışlarımızı terk edebiliyor muyuz?

Kıymetli Kardeşlerim!

Unutmayalım ki; mümine yaraşan, helale ve harama karşı uyanık olmaktır. İnsan hata yapabilir. Ama hata edenlerin en ferasetlileri, en kısa zamanda hatadan dönen ve tövbe edenlerdir.

Hutbemizi Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duasıyla bitirmek istiyorum:

Allah’ım! Doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi benimle günahlarımın arasını da uzaklaştır! Allah’ım! Beyaz elbisenin kirden arınması gibi beni de günahlarımdan arındır!”3

1 Mâide, 5/90.
2 Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.
3 Buhârî, Ezân, 89.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Herşey bitti de, domuzun kılı ile uğraşmak mı kaldı?

Kur’an, domuzun necis (pis) olduğunu bildirmektedir ve bu sebeble domuzun eti, sütü, derisi, kemiği, kılı …vd tüm azaları İslâm’da aslen necis ve haramdır. İngiltere’de geçici görevli bulunduğum dönemde, bir satıcıda gördüğüm tüyleri yumuşak bir tıraş fırçasının üzerindeki İngilizce “Best Swine Bristle” yazısı dikkatimi çekmişti. O yazı, fırçanın en iyi domuz kılından (!) yapılmış olduğunu ifade etmekteydi. Halbuki, domuzun, Kur’an âyetiyle aslen necis olduğu bildirildiğinden, “en iyi domuz kılından” (!) sıfatlandırması da, onun satın alınması ve kullanılması için Müslümanlara bir gerekçe olamazdı. 
Bu mevzuda; “- Allah domuzu hem necis bir mahluk olarak yaratıyor; hem de onun için insanlara niçin yasak koyuyor?” suali de akla gelebilir. Allah’ın domuzu hem necis olarak yaratıp hem de onu yasaklamasının bir sebebinin de, başka bazı yasaklarında da olduğu gibi, Müslümanları bu yasağa uymaları mevzuunda imtihan etmek için olduğu söylenebilir. 
Hem; kötülüğü yaratmasının çeşitli hikmetleri vardır. “Halk-ı şer, şer değil; kesbi şer, şerdir.” (Kötülüğü yaratmak kötü değil; kötülüğü işlemek kötüdür). Risale-i Nur eserlerindeki “Allah şeytanı niçin yaratmış?” sorusuna verilen cevap da, bu konuyu iyi aydınlatmaktadır. 
Yakın zamanlara kadar, diş fırçaları da domuz kılından yapılıyor ve Türkiye’deki en meşhur marka diş fırçalarının üzerinde “Tabiî kıldan en hijyenik şartlarda imal edilmiştir” şeklinde, güya satın alınıp kullanılmasına özendirmeyi amaçlayan bir yazı da bulunuyordu. Halbuki, domuzun herşeyi aslen necis olduğundan, o hiçbir hijyenik usulle İslâm’ın temiz kabul edeceği hale getirilemez. 
Hem, domuz kılından bir diş fırçası kullanmak, domuz kılından yapılmış başka bir fırçayı başka amaçla kullanmaktan, ağız temizliğine, namaz abdestine ve namazına zararı ile dinî bakımdan daha da fazla mahzurlu olduğu halde, bunu bilmeden tabiî kıldan (domuz kılından) yapılmış diş fırçasını kullanan çok Müslüman vardı. Bu mevzuda Müslümanları ikaz ve bilgilendirmek için, yıllar önce günlük bir dinî gazeteye “Domuz Kılı” başlıklı bir yazı göndermiştim. Bu yazım, dinde lakayt bazı kişiler tarafından yadırganmış; hafife alınmaya, tenkit konusu yapılmaya çalışılmıştı. Ancak, tabiî kılın ortasındaki kanalda mikropların yerleşip üreyerek sağlığa zarar verdiği anlaşılınca, tabiî kıldan diş fırçası yapılmasına son verilmişti. 

Bir Müslüman, alışverişinde, yiyeceğinde, içeceğinde, giyeceğinde, herşeyinde -lüzumsuz vesvese hallerine de girmeden- helali aramak niyet ve gayretinde olmalıdır. Bilmeden yaptıklarından mesul olmasa da, kendisine kesin farz (farz-ı ayn) olan ilmihalini iyi öğrenerek ve merak ettiklerini bilenlerden sorup araştırarak, helal dairesi içinde yaşamalıdır. Bu niyet ve gayreti ona bir nevi ibadet sevabını kazandırırken, bunun aksi hali ise ona manevî mesuliyet ve günah yükler ve hadislerde de açıkça belirtildiği gibi, dualarının kabul olmamasına sebeb olur. 

İslâm devletlerinin bugünkü içler acısı durumu karşısında duaların kabul olmamasının bir sebebi de, belki helal-haram konusuna gereken ehemmiyetin verilmemesi olabilir…

Prof. Dr. Mustafa Nutku

NurNet.Org