Etiket arşivi: İman ve İnsan

Ceddidü İmane Küm!

Tıp ilmine göre teceddüd (tazelenme) fiziğimizde caridir. Bir de insanın mahiyet-i maneviyesi var: Kalp, ruh, sır, nefis vs cephesi. Değişme ve tagayyür manevi mahiyette dahi devam ediyor.

Zaman anlardan teşekkül eder. Zaman bir an-ı seyyaledir. Hakiki ömür şu andır. Hakiki marifet ise o anını nemalandırmaktır. En güzel sıbgayı, en güzel keyfiyeti o ana sığıştırmaktır. Anını hıfzetmek. Her an bir mahall-i imtihandır. Her an bir iklim-i marifettir. Her an nihayetsiz tedenniyata nihayetsiz terakkiyata düşebilir ve çıkabilir. Her an imtihan halindesin. Ala-yı illiyinden esfel-i safiline kadar bir ana sığıyor.

İnsanın ömür dakikaları ahirette tekrar rücu edecekler. Demek insanın mahiyeti bir modeldir. Her an değişen, başkalaşan bir modeldir.

Üstad Hüve Nüktesinde izah ediyor. (Hu) lafzında azim bir sikke-i tevhid var. Kâinattaki her zerre benim söylediğim (Hu) iler beraber (Hu) dedi.

Bu bir fizik kanunu Marifet-i Kamile ve Huzur-u Etem açısından şu meseleyi tahlil:

Sen mevcudatın sultanısın, halifesisin. Sen kâinatta mevcudatın ser-zâkirisin. Ağzından (Hu) çıktığı zaman kâinattaki bütün zerreler seninle beraber (Hu) diyor. Bütün zerreler oldu sana mürid. Yani âlem-i şehadetteki bütün zerreler senin zikrinle zikirlendi, senin hakikatinle boyalandı.

Senin o andaki (Hu) demenle senin anın nurlandı. Âlem senin hakikatinle nurlandı. Senin o andaki hakikatin maya oldu.

Hüve nüktesinin âlem-i misale bakan bir cephesi:

Âlemde her şey Allah’ı tesbih ediyor. Sen (Hu) dedin zerrat da seninle beraber (Hu) dedi. Hâlbuki zerratın şuuru yok ki bu zikrini dergâh-ı İlâhiye takdim etsin. İşte onun yerini o zerreye müekkel melek onun zikrini dergâh-ı İlâhiyeye takdim ediyor. Senin (Hu) demenle âlem-i şehadetle beraber, âlem-i melekût da (Hu) diyor. Ehl-i hakikat işte bu manayı iyi kavramışlar.

Madem gerçek ömür bulunduğumuz andır. Benim keyfiyetimle âlem boyanacak.

Bir bardak suya bir damla kırmızı mürekkep damlatsan su kırmızı olur. Sen şu anda neysen senin kâinatta temessül eden hakikatin de odur. Demek ki sen gerçek ömrün olan anında kâinatı renklendiriyorsun. Bu müsbette de cari, menfide de caridir. Bir an küfür çıksa ağzından, kâinatı karartıyorsun.

Her ibadetin melekût âleminde temessülü vardır. Bu seyyiat içinde caridir. Mesela; 2 rekât kuşluk namazı kıldın mı melekût âleminin (Temmuz 2015 te) günlük beka gazetelerinde, arşivlerinde arif-i billâh sırasına giriyorsun.  İki rekât daha kılsan o anda melekût âleminde senin ibadetinin keyfiyetine ve ihlâsına göre cennette sana verilen köşk temessül ediyor, meleklere gösteriliyor. Hayretle temaşa ediyorlar. İşte anlarını boş geçirmemek, o anı mayalandırmak. Ehl-i hakikatin huzur dediği budur. Anınla ol, anınla kul ol! Anınla O’nunla ol! 

Yaradılışımızın gayesi marifetullahtır. Marifetullahında gayesi var; her bir anında Allah’la beraber olmak.

Âlem-i şehadetten bir çekirdek içinde âlem-i misalde nihayetsiz âlemler oluyor. Bir çekirdeğin hakikati açılıyor, ağaç olarak temessül ediyor. Bir çekirdekte ilerdeki ağacın ömrü boyunca geçireceği modeller dercedilmiştir. 

Risale-i Nur kudsi kelimattır. Risale-i Nur’un bir dersi melekût âleminde temessül ediyor. o alemin mahlukatı da seyrediyor. *

“O şuur-u imanî ile netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim olan Risale-i Nur…”*

Risale-i Nur sadece insanların hafızalarında kalmıyor, hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhanîlerin…

Kur’an’ın melekût cephesi ahirette açılacak. Ebediyen açılacak fakat bitmeyecek. Risale-i Nur’un hakikatleri de istikbalde açtırılacak. Usul-i hakikat; Risale-i Nur’un hakikat halkası, bu marifet ve muhabbet halkası, sohbet halkası ebedde dahi devam edecek. 

Melekler elfaza bakıyorlar. Nakşîlerin zikri hafi olduğundan sırr-ı ihlâsa müraat için meleklerden dahi zikirlerini saklıyorlar.

Bir insanın ağzından elfaz-ı küfriye çıksa o ana kadar yaptığı ibadetlerin hepsi siliniyor.

Bir şeyin kıymeti ona atfedilen ehemmiyete göredir. İbadetler de böyledir. Ubudiyetin keyfiyetini bilme ve anlama nispetinde ibadete ehemmiyet atfediliyor.

Asfiyalar veraset-i nübüvvetin…

Bu asırda asfiyaları ararsan nur dairesinde ara. Etkiya manasının kıvamı yine Risale-i Nur’un içindedir. Hatta ahfiya dahi Risale-i Nur’un dairesi içindedir.

Tabaka-i Arifin: Etkiya, asfiya, ahfiya.

Üstad da bu üç mana cem olmuş. Âlem Üstadı asfiya cephesiyle tanıyor.

Keşf ile keramet ile akıl ile ahfiyalar anlaşılmaz.

Risale-i Nurdan Pırıltı Toplayan kardeşiniz: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.Org

“İman Cennet’in, İnkar Cehennem’in Çekirdeğidir” Ne Demektir?

Demek, iman bir manevi tûbâ-i cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevi bir zakkum-u cehennem tohumunu saklıyor.” cümlesini izah eder misiniz?

Cümlemizin izahına geçmeden önce, merak edenler için cennetteki tûbâ ağacının mahiyetini hadis-i şerifler ile beyan edelim:

“Tûbâ cennette bir ağaçtır. Büyüklüğü yüz yıllık yer tutar. Cennet elbiseleri de onun tomurcuklarından yapılır.” 1

Cennette bulunan herkesin bir ağacı vardır. Bu ağacın adına tûbâ denir. Onlardan herhangi biri üstüne giysisini giymek istediği zaman, o ağacın yanına gider. Oraya gittikten sonra ağacın çiçekleri açılır. Bunların içinden elbise çıkar. Bu çiçekler esas olarak altı renk olup bunların her biri dahi yetmiş renge sahiptir. Bu renklerden meydana gelen elbise, ne renk ne de şekil olarak birbirlerine benzerler. O kimse, bunlardan hangisini isterse onu alır.” 2

Ashabım! Cennette (tûbâ denilen) bir ağaç vardır ki, bir süvari onun gölgesinde yüz sene gezse onun gölgesini asla bitiremez.” (Buharî – Müslim)

Şimdi cümlemizin izahına geçiyoruz;

Tûbâ bir cennet ağacı, zakkum ise bir cehennem ağacıdır. Tûbâ ağacı, lezzetin ve sürurun madeni olduğu gibi; zakkum ağacı da elemin ve azabın madenidir. Ağaçların kendilerinde olan bu özellikler, bunların çekirdek ve tohumlarında da mevcuttur. Tûbâ ağacının çekirdeği lezzetli ve güzel; zakkum ağacının tohumu ise acı ve çirkindir.

İşte imanın manevi bir tûbâ-i cennet çekirdeğini taşıması, imanda tûbâ ağacının lezzeti gibi bir lezzetin olmasıdır. Küfrün manevi bir zakkum-u cehennem tohumunu saklaması ise, küfürde zakkum ağacının meyvesi gibi bir acının ve elemin (üzüntü ve sıkıntı) olmasıdır ki, mütalaasını yaptığımız bu 2. Söz; imandaki bu lezzeti ve küfürdeki bu elemi iki kere iki dört eder katiyetinde ispat etmiştir.

Tûbâ ve zakkum arasında şu muhakemeyi de yapabiliriz: İyiyi ve güzeli tuba ağacı temsil eder, kötülüğü ve çirkinliği ise zakkum ağacı. Merhamet ve sevgi erleri tûbâ ağacının meyvesinden yemişler, düşmanlık ve kin duygularıyla dolup taşanlar ise zakkum ağacının acı suyundan içmişlerdir. Tûbâ bir cennet ağacı olması hasebiyle güzellikte, itaatte ve imanda meyve vermiş; zakkum ise bir cehennem ağacı olduğu için ateşte, isyanda ve anarşide çiçek açmıştır.

Hizmet erlerinin bütün çırpınışları ise, insanların tûbâ-ı cennete giden o ulvi yola uymaları içindir.

Üstadımızın Meyvenin 3. Meselesindeki beyanlarını bu makamda tefekkür etmek faydalı olacaktır. Üstadımız Meyve risalesinde şöyle buyuruyor:

Mesela, senin gayet sevdiğin bir tek evladın sekeratta ölmek üzere iken ve meyusâne elim ebedî firakını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak gibi bir macun içirdi. O sevimli ve güzel evladın gözünü açtı, ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor, anlarsın!

İşte, o çocuk gibi sevdiğin ve ciddi alâkadar olduğun milyonlar sence mahbup insanlar, o mazi mezaristanında, senin nazarında çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-i iman, Hakîm-i Lokman gibi, o büyük idamhâne tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler ve “Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz.” lisan-ı hâl ile dediklerinden aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları, iman bu dünyada dahi vermesiyle ispat eder ki, iman hakikati öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbâsı olur dedim.” 3

Bu bahsin şerhini, Efendimiz (s.a.v.)’in zakkum ağacı hakkındaki bir hadis-i şerifleri ile tamamlayalım:

İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Eğer zakkumdan dünyaya tek damla damlatılacak olsa, bu dünya ehlinin yiyeceklerini ifsad ederdi. Öyleyse, yiyecek ve içeceği zakkumdan olan ehl-i cehennemin hâli ne olur!” 4

SorularlaRisale

Dipnotlar:
1. Ramuz el-Ehadis-2, s. 313/7
2. Abdulkadir Geylani (r.a.) Gunyetut Talibin
3. Meyvenin 3. Meselesi
4. Tirmizî, Cehennem 4,2588