Etiket arşivi: nefis muhasebesi

Yılbaşı Gecesi ve Müslümanların Tutumu

İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder…diyor Bediüzzaman Hazretleri.

Evet bizler birer yolcuyuz. Bu öyle bir yolculuk ki ruhlar aleminden anne karnına, oradan dünyaya teşrif eden bir yolculuk. Sonra çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabre giren bir yolcu. Sonra kabirden, berzahtan, haşirden, sırat köprüsünden, cennet veya cehenneme varacak olan bir yolcudur.

Bu kadar yollarda kendisine elbette bir çok hazırlık yapması gerekir. Varacağı ahirette rahat etmesi de bu yapacağı hazırlıklara bağlıdır. Zira, eken biçer. Dünya ahiretin tarlasıdır. Burada hazırlığını yapan ahirette karşılığını görecektir.Bizler acaba bu günlerde yılın sonuna geldiğimiz bir zamanda hazırlığımızı yapıyor muyuz ?.Acaba gelecek senenin sonuna yetişebilir miyiz ? diye düşünüp ahiret  alemine doğru giden bu yolculuğumuza hazırlık yapabiliyor muyuz.

İnsanlar, iptal-i his nevinden bazı duygularını iptal etmeye çalışıyor.Mesela hiçbir zaman yılın sonu demeyiz yılbaşı deriz.Halbuki daha gelecek gelmediğine göre bizler ”hayat zannettiğin halat  yalnız bulunduğun dakikadır” mantığıyla hazır zamanımızı düşünmeli ve ömrümüzden bir yıl geçtiğinin farkına varmalıyız.Kendimizi kandırmamalıyız .Nefsimizi muhasebeye çekmeliyiz.Yılbaşı değil de geçen  bir yılın sonu benim de sonum olabilirdi diye düşünmeliyiz.Arkamızdan bizi unutturmayacak insanlık namına ne bıraktık diye düşünmeliyiz.Ömrün ebedi olmadığını, her geçen senenin ömür ağacından düşen bir yaprak olduğunu düşünmeliyiz.Sevinmeli miyiz? üzülmeli miyiz? acaba !

Ölüme bir adım yaklaşmanın adını yılbaşı koyup eğleniyorlar.Fakat asılmaya giden bir insan dar ağacının süslenmesinden bir zevk alabilir mi ? Yılbaşlarında  eğlenenlerin durumu da bana göre asılmaya giden bir insanın dar ağacının süslenmesinden bir zevk almaya çalışmasıdır.Her geçen yıl bizi biraz daha ölüme yaklaştırıyor.Eğlenmek değil ağlamak gerekiyor.

Bir eğitimci olarak; acaba ben bu geçen senede eğitim namına ne yaptım.Öğrencilerimin ilim ve irfanına geçen yıla göre ne gibi artı değer kattım? deyip düşünmelidir.Bir baba olarak; ben çocuklarıma babalık namına ne yaptım.Onlara örnek bir baba olabildim mi ? diye düşünmelidir.Bir Müslüman olarak; bu  senede  ”iki günü bir olan zarardadır.” hadisine masaddak olmamak için ne yaptık .Geçen yılın sevap hanesini birkaç defa katlayabildik mi? diye düşünmeliyiz.

Bu dünyada yolcu olan bizler sanki yolculuğumuz bitmeyecek gibi düşünüp yaşıyoruz.Emellerimiz(arzularımız) sınırsız fakat bu emellerimizi gerçekleştire bilir miyiz?

Peygamberimizin(S.A.V) İbnu Mes’ud(radıyallahu anh)  tan  mervi çok düşündürücü bir hadisi var. İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hat’ta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı. 
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: bu çizgi insandır. şu onu saran kare çizgisi de eceldir. şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de musibetlerdir. Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.Böylece insan emeline ulaşmadan ölüm onu bulur.

Evet bizlerde emellerimize ulaşmadan ecel okunun bize değeceğini düşünerek  yaşamalıyız. Bu düşünceyle hayatımıza yön vermeliyiz.Her yılbaşını da eğlenme bahanesi değil de; bir yılın bitişi mantığı ile yaklaşıp nefsimizi muhasebeye çekmeliyiz.  Vessalam…

Hamit Derman

www.NurNet.org

Herkese kendi âdeti hoş gelir

Herkese kendi âdeti hoş gelir.

Fenalık ve iftiralara ne kadar fecî bir surette maruz kalınırsa kalınsın, mukabele-i bilmisil etmemek, tevbe ve istiğfara devam etmek, sabır ve tahammüle çalışmak, öyle hâdiselerden ibret ve ders almak, mütecaviz ve müfterilerle uğraşmamak, yüksek bir ahlâk ve kemâlâtın şiarındandır Enbiyalar, velîler, sulehalar ahlâkı ile ahlâklanmaktır.

Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir Takvada, doğrulukta, edep ve ahlâkta kendisi azametle amel etmeye çalışmak, başkaların lâkaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve hatırlamakta mütevaziyane ve yumuşaklık göstermek büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin dinine hizmet edebilmek için semeredâr bir düsturdur.

İnsan beşerdir, hata edebilir Hususen küllî ve umumî bir dâvanın hizmetkârlarına yapılan taarruzların çokluğu, şerâitin ağırlığı; dâvâyı inkişaf ettirmek, hizmetin önüne çekilen dehşetli mâniâları yıkabilmek için çeşitli hizmet şık ve şekilleri ararken hepsinde yüzde yüz isabete muvaffak olmak pek müşküldür Böyle bir hengâmede müsbet netice vermeyen tedbirleri o müdebbire söylemek lâzım iken, her ne sebeple olursa olsun, kat’iyyen başkasına söylememek ruh, kalb, akıl ve feraset eseridir Bunun aksine başkalarına dert yanmak, safderunluk ve düşünce za’fının delilidir Fayda vereceğim zannıyla fikrinde taannüd ve taassub göstermek zarar vermenin en bâriz bir delilidir ki, bu da ahmaklığın gözlere görünecek derecede aşikâr olmasıdır Zira ahmaklığın tarifi, “Fayda vereceğim niyetiyle zarar vermektir“.

Kendisinin bir rey ve fikir sahibi olduğu gururuna kapılan, asıl rey, tedbir ve vazife sahibi kimseleri kötüleyen, fakat kendisine toz kondurmayan bir kimse, “Herkes için birer kusur buluyorum; acaba kusursuz bir ben mi kaldım? Onlar benim aklımın ermediğini yakînen biliyorlar da, tehevvüre kalkışıp veya o sözü içime atıp nefsimin, arkadaşlarımın kusurunu veya aslında kusur olmayıp ta benim kusur görmek ve başkalarına nakletmek hususunda zorlatıcı bir kuvvet haline gelmemesi için, benim yüzüme vurmamak edep ve hayasına mı riâyet ediyorlar?” diye mülâhaza yapılsa, bir zararı bin zarara çıkaran dedikoculuktan kurtulunması mümkün olur.

İyi olmanızı istiyorsanız evvelâ kötülüğünüze inanınız, kusurlardan kurtulmak istiyorsanız evvelâ kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede ediniz

Zübeyir Gündüzalp’in Notlarından

 

Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va’z edilirken ibret alandır

Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va’z edilirken ibret alandır.

Kusurlu, hatalı bir arkadaşınızın yanlışlarını yumuşaklıkla, hürmet ve tevâzu ile yalnız ona söyleyiniz. Kabullenmezse dahi, ikinci bir kimseye onun hakkında gıybet etmeyiniz. Birisinin kusurunu, kusuru düzelteceğim diye etrafa yaymak, şahsî kin, garaz, nefsin karışması gibi hallerin zorlamasının neticesidir. Veyahut fayda veriyorum zannıyla zararların üremesine sebep olan bir safdillik ve bilememezliktir. Başkalara yaymak değil, dâima ve dâima ona söylemektir. Söylerken de “Acaba, hakîkaten ve bizzat nefsü’l-emirde hata mıdır? Yoksa benim fikrime, görüşüme göre mi hatalıdır?” diye insan kendini murakebe etmelidir.

Hiddetle, heyecanla konuşmanıza asla îtimad etmeyiniz. Zira nefis ve şahsî hissiyat karışır. Yapacağım derken parçalarsınız. Hem de kendinizi parçalamış olursunuz. Çok defa kendisini tenkîd etmek kâmilliğine erişememiş, yakın akraba veya mesâi arkadaşlarını tenkid etmeye alışanlarla bir yerde oturmayınız. Onu dinleye dinleye siz de münekkid ve yıkıcı bir ahlâk sahibi olursunuz.

Adaletten ayrılmamak, hakikati itiraf ve tasdik etmektir. Zıddı zulümdür.

Nefsini daima itab eden, din ve dâvâ arkadaşlarının iyiliklerine hasr-ı nazar eden, başkalarınca nefret edilmekten kurtulur.

Dedikodu ile, arkadan çekiştirmekle mesele halletmeye çalışmak, ya safdillik, ya şuur altı veya şuur üstü garaz ve muhalefet nişanıdır veya canı incitilmişin intikam kokusudur.

Dışarıdan tenkid kolaydır. Aynı işin içine girdikten sonra, tenkidin zulümkârlığını anlamak o kimse için ne acı, ne felâketli, ne hasaretli ve ne derece mânevî mes’uliyetlere dûçâr olucudur!