Etiket arşivi: rüstem garzanlı

Hazreti Eyyup (a.s)’mın kıssasından günümüze mesajlar (1)

Bediüzzaman hazretleri, Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsasından kısaca bahsediyor; kıssalara kısaca bakılmasının sebep ve hikmeti Risale-i Nurlar klasik ya da rivâyet tarzı bir tefsir değil, daha ziyade vehbi bir tefsir olduğu için, kaynak olarak âyetleri ele almış ve onları asrın idrakine göre izah ediyor.

Kıssaları ihtiyacı nisbetinde ele almış ve asıl alınması gereken dersi nazara vermiştir. Zaten Kur’ân’daki kıssalar bir biyografi edasında değil, hisse nispetinde zikredilmiştir. İsteyen kıssaların teferruatını peygamberler tarihinden öğrenebilir. Hazreti Eyyup (as)’ın çektiği sıkıntı ve acılara sabırla tahammül etmesi ona azim bir mükâfatın vesilesi olmuştur. Musibetlere karşı çekilen sıkıntı ve acılar, sabretmek şartı ile her mü’min için de bir sevap vesilesi ve fazilet kaynağıdır.

Yalnız hastalık ve musibetler, insanın şahsi ibadet ve farzlarına mani teşkil ediyor ise; onların bir an evvel kalkması için Cenab-ı Hakk’a iltica edilebilir dua ve niyazda bulunulabilir. Hz. Eyyûb, (as)’da ibadetlerini, zikir ve tesbihlerini yapamaz hâle geldiği için şifa ve afiyet için Rabbine duâ ve niyazda bulunmuş ve sıhhatine kavuşmuştur.

Hazreti Eyyub (as) hastalıktan şifayı, nefsinin rahat ve istirahatı için değil, zikrine mani olduğu için istemiş. Zaten musibet ve hastalıkların hikmeti de ve maksadı da duâ ve ilticadır. Şâyet musibet ve hastalıklar bu gayesi ortadan kaldıracak bir kıvama gelmiş ise, şifanın istenilmesi  daha ahsen ve lüzumlu oluyor.

Hazreti Eyyub (as)’de dilinin zikir edemez bir vaziyete gelmemesi için şifa istemek zorunda kalmıştır. Musibet ve hastalıklara sabır konusunda Kur’ân’da en öne çıkarılan model ise Hazreti Eyyûb (as)’ın kıssasıdır. Bu yüzden Bediüzzaman Hazretleri, Hazreti Eyyup (as)’ın bu kıssası üzerinden musibet ve hastalıkların hikmetini izah ederken; asıl musibet dine gelen musibet olarak nazara vermiştir.

Hastalık, kuraklık, zelzele ve yangın gibi maddî musibetler insanın kısa dünya hayatını tehdit ediyor veya zarar veriyor, fakat manevî bir musibet olan günahlar ise insanın ebedî hayatını tehdit ediyor. Bu sebeple manevî musibete maruz kalan müminlerin Hazreti Eyyup (as) gibi “Rabbi inni messeniye durru ve ente erhamurrahimin” demeliyiz.

Yani “Ey Rabbim! Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiya Süre,83)

devamı var…

26.5.2023

Rüstem Garzanlı

Hazreti Yunus (as)’ın kıssasından günümüze mesajlar (3)

Bediüzzaman hazretleri Hazreti Yunus (as)’ın münacaati olan “ Lailahe illa ente suphaneke inni kuntu minezzalimin” Ayet-i kerimeyi şöyle tasvir etmiş: ‘Lailahe illa ente’ cümlesiyle istikbalimize, ‘Sübhaneke’ kelimesiyle dünyamıza, ‘İnni küntu minezzalimin’ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz.”

“Lailahe illa ente” kelimesini bir önceki yazımızda belirtmiştik. Ayatin devamı ise “Sübhaneke” “Sen her noksandan münezzehsin” kelimesiyle; Cenab-ı Hakk’ı en yüce vasıflarla vasıflandırıp, bütün noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz. Her türlü noksan ve kusurdan münezzeh olan Allah, dünyanın eksik ve kusurundan da münezzehtir. Her ne kadar dünyada sıkıntılar, eza ve cefalar varsa da Allah’ın varlığı bize bir teselli kaynağı oluyor ve yüzümüzü O’na çeviriyor. Dünyadaki bütün sıkıntılarımızı gideren, bize lazım olan her türlü ihtiyaçlarımızı yerine getiren de Allah’tır. Bu bakımdan “Subnaneke” kelimesi dünyamıza bakıyor.

Son olarak şunu da ifade edelim:
Biz “İnni küntu minezzalimin” demekle; her türlü kötülüğü emreden nefsimizin zulmünden, şerrinden Allah’a sığınmış oluruz. Zira kusurunu görmeyen, kendini her türlü ayıptan tenzih eden nefis, hakikaten insana her türlü çirkin işi ve zulmü severek yaptırır. Zulmetmekten ve kişiyi dalalete götürmekten zevk alır. Bu bakımdan, nefs-i emareye itimat edilmez, edilmemelidir. Onun şerrinden de ancak Allah bizleri muhafaza eder.

Hz. Yusuf (as.) gibi bir peygamber bile, nefsinden şikâyet ederek şöyle buyurmuştur: “Doğrusu ben nefsimi temize çıkarmam. Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister ve kötülüğü emreder.” (Yusuf Suresi, 53)

Hulasa: İnsan aciz ve fakirdir. Küçük bir mikroptan korkup müteellim olduğu gibi; istek ve arzuları da ebede kadar uzanıyor. Bediüzzaman hazretlerinin Birinci Lem’a’da buyurduğu üzere: ”Elbette böyle bir insanın Ma’bud’u, Rabbi, melcei, halâskarı, maksudu öyle bir zat olabilir ki, umum kâinat Onun kabza-i tasarrufunda, zerrat ve seyyarat dahi taht-ı emrindedir. Elbette öyle bir insan daima Yunusvari (as) Lailahe illa ente suphaneke inni kuntu minezzalimin demeye muhtaçtır.
Kıssadan bu kadar hisse –SON-

25.5.2023
Rüstem Garzanlı

Hazreti Yunus (a.s.)’ın kıssasından günümüze mesajlar (2)

Hz. Yunus (as) balığın karnında, o dehşetli ve çaresiz halde iken “Laillahe illa ente suphaneke inni kuntu minezzalimin” duayı okuyor, sonra Allah’ın inâyet ve yardımına mazhar oluyor. Bu hâdisede Hz. Yunus (as)’in hayatına kast eden üç dehşetli düşmanı var. Birisi fırtınalı gece, ikincisi dalgalı deniz, üçüncüsü ise milyonlarca balıktan bir balık. Hz. Yunus (as), düştüğü o elim durumdan kurtulmanın tek çaresi olarak her şeye gücü yeten ve her şeye hükmü geçen Cenab-ı Hakk’a dua ve niyazda bulunuyor. Zira onu balığın karnından sahil-i selamete çıkaracak zât, ancak fırtınalı havayı dindirecek, hükmü karanlıklı geceye ve engin okyanusa geçecek, her şeyi kabza-yı tasarrufunda tutacak sonsuz kudret sahibi olabilir.

Peki, Hazreti Yunus (as)’mın kıssasından bizim alacağımız hisse nedir?
Hz. Yunus (as)’a bedel bizim gecemiz istikbal, okyanusumuz dünya, balığımız da nefsimizdir. Yani geleceğimiz karanlıktır, garanti altında değildir. Kabre iman ile göçeceğimiz kesin değil, ayağımız her an kayabilir. Bu da mutlak ve ebedî bir karanlık olur. Okyanusumuz olan dünya ise, ahireti unutturmuş, bizi koyu bir gaflete atmış, en derinine çekmiş ve yutmuştur. Bu dünya okyanusunda milyarlarca insan boğulmuş ve ebedî saadetini kaybetmiştir.Balığımız olan nefsimiz ise, bizi yutup ebedî hayatımızın yok olmasına çabalıyor. Biz Hz. Yunus (as)’in vaziyetinden daha kötü bir vaziyetteyiz, öyle ise o duaya daha çok biz muhtacız.

Bediüzzaman hazretleri şu ayet-i kerimeyi şöyle tasvir etmiş: ‘Lailahe illa ente’ cümlesiyle istikbalimize, ‘Sübhaneke’ kelimesiyle dünyamıza, ‘İnni küntu minezzalimin’ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz.”

Yani, Bizler “La ilahe illa ente” “Senden başka ilâh yoktur” derken, geleceğimizi yaratacak ve hazırlayacak senden başka bir İlah yoktur, bizim gelecekteki hayatımızı ve rızkımızı da ihsan edecek ancak sensin, demiş oluyoruz.

Bu cümleden tevhide işaret vardır. Yani hem mazi ve hem de müstakbelin sahibi Allah’tır. Bu günümü yaratan, beni besleyip yaşatan Allah elbette ki, istikbalde de rahmetiyle beni yalnız bırakmayacaktır. DEVAMI VAR….

23.5.2023
Rüstem Garzanlı

Hazreti Yunus (a.s.)’ın kıssasından günümüze mesajlar

Kur’ân’ı Kerim’de 25 peygamberin isimleri geçiyor. Peygamberlerin başından geçen bazı kıssalar insanın geçmişi, içinde yaşadığı zamanı ve geleceği hakkında karar vermesine yardımcı olur. Kıssaların amacı öncelikle Allah’ın birliğini ispat ve insanlığın mutluluğunu temin etmektir. Kıssalarda iyi ve kötü toplumların durumu tasvir edilerek iyiler örnek gösteriliyor.

Bazı kıssaların sonunda bildirildiği üzere ibret ve ders alınmasını sağlamak da kıssaların temel hedeflerindendir. Bu bakımdan eski kavimlerin başına gelen felâketler anlatılarak onlar gibi davrananların da aynı âkıbete uğrayacakları vurgu yapılıyor. İşte Kur’an’da kıssası geçen peygamberlerden birisi de Hazret Yunus (as)’dır. Hz. Yunus’un peygamber olarak gönderildiği Filistin’e bağlı Ninova bölgesinde ki halk, putperest bir kavimdi. Otuz üç yıl boyunca sadece iki kişi kendisine inanmıştı. Bunun için Hz. Yunus (as) halkından uzaklaşarak limandan bir gemiye binerek şehri terk etmiş.

Yolcular yarı yolda büyük bir fırtına ile karşılaşırlar, gemi batma durumuna gelir. Mürettebat ve yolcular kendi tanrılarına dua ederler. Sonunda birinin kurban olarak denize atılmasına karar verirler. Bunun için aralarında kura çekerler. Denize atılacak kurban olarak Hz. Yunus, belirlenir ve onu denize atarlar.

Hz. Yunus’u büyü bir Balık yutar. Balığın karnındayken Hz. Yunus sürekli karanlıklar içinde Allah’a şöyle niyaz etti: Lailahe illa ente suphaneke inni kuntu minezzallimin” Enbiya,21/87
Meali: ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’ ” Hazreti Yunus (as), düştüğü durumdan kurtulmanın tek çaresi olarak tevhidi görüyor ve duasında bunu belirtiyor. Yani koca bir okyanustan, milyonlarca balıktan bir tanesinin karnından, karanlıklı ve fırtınalı bir havadan beni ancak her türlü noksandan mukaddes ve münezzeh olan, gücü her şeye yeten ve hükmü her şeye geçen bir İlah kurtarabilir diye niyazda bulunuyor.

Dua ile düştüğü vaziyet arasında sıkı bir bağ bulunuyor: Yani, yâ Rabbi beni bu çıkmazdan ancak sen çıkarabilirsin, çünkü sen mukaddes ve münezzeh bir İlahsın.Sen sonsuz ilim, irade ve kudret sahibisin, bir emrin ile balık, denizaltı gemisine, fırtınalı deniz süt limana, zifiri gece de mehtaplı bir şekle dönüşür.

Buradaki asıl maksat, Allah’ın azamet ve kibriyasını gösterip ilan etmesidir. Sebeplerin, onun kudret elinde olduğuna işaret etmesidir. DEVAMI VAR…

18.05.2023
Rüstem Garzanlı

Bediüzzaman neden siyasetten uzaklaşmıştır?

On Dört mayıs  2023 Pazar günü milletimiz, Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekilleri genel seçimi için sandık başına gidecektir. Siyaset genel anlamda devlettin ekonomik politikasından bir şirketin yönetim biçimine, cemaatlerin ve peygamberlerin (a.s.)  irşat metodlarına kadar  uzanan geniş bir sahayı içine alan bir idare şeklidir. 

Günümüzde siyaset denilince hemen çekişmeli ve kaygan parti propagandaları akla gelir. Biz kimseyi çekiştirmeden Bediüzzamanın siyasetle alakalı bazı tespitlerini ve siyasetten neden uzaklaştığını  nazar-ı dikkatinize sunmak istedim. 

Şöyle ki:  Bediüzzaman hazretleri, Emirdağ Lahikasında saf-ı evvel talebelerinden Re’fet Beye yazdığı kısa bir mektup ile tarafgirlik ve siyasetin zararlı olduğunu, Risale-i Nur’ların bu cereyanlarla alakadar olmadığını, ancak Eski Said döneminde siyaset yoluyla dine hizmet edeceği cihetle kısa bir zaman siyasete temas ettiğini, daha sonra siyaset ve tarafgirliğin zararlı olduğu anlayınca siyaseti terk etmiştir. 

Bediüzzaman, dini siyasete değil; siyaseti dine hizmet etmesi için çalışmıştır. I. Dünya Savaşı sonunda siyasetin yalancılıkla özdeşleşmesi ve ecnebilere alet olmak ihtimali üzerine düşünen Bediüzzaman, insanlar müteharrik-ı bizzat olmazsa siyaset yapılamayacağını belirtmiştir. 

Bediüzzaman, yeni hizmet metoduna yönelmeye başlayarak, insanın en önemli meselesi iman olduğunu ve bunu kazanmak için Kur’an’ı her türlü tarafgirliğin üstünde tutularak herkese ulaştırılmasını benimsemiş 1922/23 yıllarından itibaren Yeni Said olarak siyasetten uzaklaşmıştır. 

Bediüzzaman, insanların ebedi saadetlerini kazandırmak için çalışmaya karar verip, siyaset topuzuyla değil; Kur’an’ın nuruyla insanlara hizmeti kendisine esas yapmıştır. Talebelerinin de Nurları her türlü tarafgirliğin ve siyasetin üstünde tutmalarını, “Allah için sevmek; Allah için buğzetmek” prensibini, “siyaset için sevmek; siyaset için buğzetmek” 1, tarzına dönüştürmemelerini, Kur’an hakikatlerini hiçbir şeye alet etmemelerini istemiştir. 

Bediüzzaman, Siyasetle iştigal edenlerin tam dindar olamayacaklarını, tam dindar olanların da siyasetçi olmayacaklarını da belirtmektedir. 

Bizdeki siyaset zemininin ne kadar karmaşık, ne derece kaygan olduğunu ve ucunun ecnebîlerin elinde bulunduğunu, ayrıca adeta meleği şeytan, şeytanı da melek görebilme tehlikesinin olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, Bediüzzaman’ın; “Siyasetçiler tam dindar olamaz; tam dindarlar da siyasetçi olmazlar”2, tesbitinin ne derece doğru olduğunu anlayabiliyoruz. 

İşte bunun içindir ki, Bediüzzaman; “Bir tek hakikat-ı Kur’âniyeyi, bin siyasete tercih ederim“, “Şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçıyorum” 3,diyerek hayatı boyunca fiilî siyasetten hep uzak durmuştur. 

10.05.2023 

Rüstem Garzanlı 

Dipnotlar: 

  1. Lem’alar  s. 422 
  1. Emirdağ Lah.s.57 
  1. Emirdağ Lah. S.44, Şualar s.365