Etiket arşivi: sem maraşlı

Müslümanın feminist olması

1-Müslümanın feminist olması için inandığını iddia ettiği kitaptaki, Kur’an-ı Kerimdeki bazı âyetleri yok sayması gerekiyor.

Öncelikle Nisa suresi 32. âyete karşı çıkması gerekir feminist olmak isteyen kişinin. Yaratıcımız bu âyette kadın ve erkeği birbirinden farklı yarattığını açıkça beyan ediyor.

Rabbimiz bu âyet-i kerîmede kadını ve erkeği farklı meziyetlerle, birbirinden üstün vasıflarla donattığını vurgularken, iki cinsiyetin birbirlerine özenmemeleri için de ihtar ediyor.

Yaratılışta zıtlık ve zıtların birbirini bütünlemesi vardır. Davranışlarımızı yöneten beynin yapısında ve hormonlarımızda kadın ve erkek arasında ciddi farklılıklar vardır.

Feminizmin felsefesi ise kadın ve erkeğin birbirine eşit olmasıdır. Bizim başörtülü kurnaz feministler biz eşitliği değil, cinsiyet adaletini savunuyoruz diyorlar fakat bakıyoruz başlık dışında bütün söylemleri eşitlikçi feministlerle aynı.

Feministler kadın ve erkek arasındaki farklılıkları inkar ederler ve bu farklılıkların doğuştan (feminizm yaratılışı inkar eder) değil, sonradan aile ve toplum tarafından öğretildiğini iddia ederler. Bu yüzden feministler ısrarla “toplumsal cinsiyet eşitliğini” savunurlar. Zira farklılıkları kabul ettiklerinde feminizmin bir anlamı kalmaz, kendileri ile çelişirler.

Nisa suresi 32. âyeti kerime’de Rabbimiz “Farklı vasıflarda üstünlükler verdim, birbirinize özenmeyin” buyuruyor. Yani feminizmin felsefesi İslam inancının tam zıddı. Bu yüzden hem feminist olup hem bu âyette inanıyor olamazsınız. Birinde samimi değilsinizdir. Âyeti inkar ediyor, âyetin aksini savunuyorsanız zaten Müslüman değilsinizdir.

Geçen aylarda bir sohbet ortamında başörtülü bir feministle konuştuk bu konuyu, bana ısrarla kız çocuğu ve erkek çocuğu arasında bir farklılık olmadığını anlatmaya çalışıyor. Hadi ben inandım diyelim, sen inandığını iddia ettiğin kitaptaki bu âyeti görmezden geldiğinde senin durumun ne olacak? Kişi bir tek ayeti bile kabul etmese dinden çıkar.

2- Feminist olmak için Nisa suresi 34. Âyet-i Kerimeyi de kabul etmemek gerekiyor. Zira bu âyet-i kerimede Allah (c.c) erkeklerin kadınlar üzerinde “Kavvam” olduğunu yani erkeklerin, kadınlar üzerinde koruyucu ve yönetici olduğunu söylüyor açıkça. Ve bunun iki sebebinden birini de Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olmasından kaynaklandığı bildiriliyor. Koruma ve yöneticilik vasıfları yönünden erkekler kadınlardan üstün yaratılmış.

Erkeğin evin idarecisi olduğunu ve kadın “nüşuz” aile birliğini ve huzurunu bozacak dik başlı davranışlar sergilediğinde erkeğin uygulaması gereken yollar sayılıyor âyette. Gayet açık bir âyet. Hem bu ayete inanıp hem feminist olamazsın. Tamamen feminizm felsefesine zıt bir âyet. Biri olduğunda öteki olamazsınız.

3- Nisa 34 de: “Fessâlihâtu gânitâtun” buyuruyor Rabbimiz: “saliha-iyi-makbul kadınlar, gönülden seve seve itaat eden kadınlardır” buyuruyor. Bu âyeti bazıları “Allah’a itaat eder” diye tefsir ediyorlar. Allah’a ve Allah rızası için de kocasına itaat eder. Zira âyet karı-koca hukuku üzerine ve âyetin başında Rabb’imiz erkeği evin reisi tayin etmiş. Kocaya gösterilecek saygı tabii ki bu hükmü koyana yani Allah’a saygı duymaktır.

4- “Erkeklerin, kadınlar üzerinde ma’rûf hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde vardır. Yalnız erkeklerinki onlara göre bir derece fazladır. Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara suresi 228)

Bu âyeti de yok saymaları gerekiyor Müslüman olduğunu iddia eden feministlerin. Burada da erkeğin bir derece kadından haklar noktasında üstünlüğü belirtiliyor. Yine feminizm felsefesine ters.

5-Hadisi şerifler inkar edilmeden feminist olunamaz. Ki başörtülü feministler daha çok “Hadislerin güvenirliği yok” deyip “Kur’an bize yeter” diyen mealcilerden çıkıyor. Eğer Kur’an gerçekten onlara yetseydi yukarıdaki ayetlerden dolayı yine feminist olamazlardı.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim onlara yetseydi, onlarca âyette “Allah’a ve Resulüne itaat edin” ayetlerini yok saymazlardı. Kur’an âyetleri kıyamete kadar baki olduğuna göre, Resulünün sözleri sonraki asırlara sahih olarak ulaşmayacak olsaydı Yaratıcımız “Resulüme de uyun” diye defalarca vurgulamazdı. Sahabe ve tabiinin büyük alimleri son derece titiz çalışmalarla sahih hadisleri bize ulaştırmışlardır. Allah Resulünün sözleri başımızın tacıdır. Velev ki bazılarını  anlayamamış olabiliriz o da bizim eksikliğimizdendir.

Feministler hadisi şerifleri sevmezler; çünkü hadisi şeriflerde kadının kocasına itaat etmesi, kocasına saygılı ve uyumlu olması çokça zikredilir.

6-İlim ehli aşağılamadan feminist olunamaz. Bu yüzdendir ki başörtülü feministler, damla damla ilim ihlas süzülen büyük alimlerin tefsir kitaplarını “eril zihniyet” diye aşağılıyorlar.

7-Bilimi inkar etmeden de feminist olamazsınız. Bilimsel çalışmalar Nisa 32.âyete şahitlik etmektedir. Yüzlerce bilimsel çalışma kadın ve erkeğin biyolojik, fizyolojik ve psikolojik farklılıklarını ispatlamaktadır. Anne karnında kız bebek ve erkek bebek davranışlarında bile farklılıklar açıklanıyor bilimsel çalışmalarda.

Fakat feminizm yüzyıl öncesinde durduğu yerde hâlâ duruyor. Bunca bilimsel araştırmayı yok sayıp hâlâ “kadın erkek eşittir” diyorlar. Bu yüzden feminizm kadar içi boş, safsata, dine, ilime, bilime aykırı, kadınların uydurması, başka bir felsefe yoktur. Feminizme felsefe demek bile felsefeye hakaret sayılır. Yani aklını ve dinini bırakmadan feminist olamazsın.

Feministler ezberlemişler “eşitlik, eşitsizlik, kadınlar eziliyor” gibi birkaç kavram onlar üzerinden içi boş boş konuşup duruyorlar.

Hadi din iman tanımayan feministler konuşsun diyelim şeytan susacak değil elbette fakat başörtülülere ne oluyor ki onlar da şeytanın sözcülüğünü yapıyorlar.

Geçen aylarda başörtülü kadınlar ilk Müslüman feminist derneği kurduklarını açıkladılar. Oysa İslam ve feminizm yukarıdaki âyetlerden dolayı mümkün değil. Bu âyetlere rağmen kendilerini Müslüman feminist diye tanımlıyorlarsa, bize bunun nasıl olabileceğini de bir anlatıversinler.

Ayrıca sadece bu âyetler değil, başörtülü feministler miras, nafaka gibi aile hukuku ile ilgili âyetlere muhalif fikirleri de savunuyorlar.

Kısaca feministler âyetleri kabul ediyorlarsa Müslümandırlar, fakat feminist olamazlar, âyetleri kabul etmiyorlarsa feminist olmuşlardır fakat Müslüman değillerdir.

Not: Yazı çok uzun olmasın diye âyetlerin tam meallerini yazıya almadım. Benim faydalandığım kaynak Hasan Tahsin Feyizli hocanın “Feyzul Furkan” Açıklamalı Kur’an Meali ve Diyanetin meali.

http://feyzulfurkan.com/sureler/nisa-suresi/

cocukveaile.net

www.NurNet.org

Boşanma (1) Sonrası

Boşanma (1) Sonrası

Boşanma konusunda daha önce birkaç yazı yazmıştım. Uzun zamandan beri okuyucularımdan detaylı bir yazı beklentisi vardı. İnşallah şimdi konunun son bölümünden başlayarak geriye doğru yazma niyetiyle boşanma sonrası ile başlıyorum.

Boşanma sonrası çiftler genellikle üç çeşit davranış sergiliyor.

Bincisi: Düşmanlık etmek

Düşmanlığın oluşmasında boşanma sebebi önemli oluyor çoğunlukla.

Özellikle bir taraf diğer tarafa diş geçiremediği için ayrılmışlarsa, diş geçiremeyen tarafın öfkesi kolay kolay geçmez. Gece uykularında bile eski eşi çiğner.

“Neden benim isteklerimi kabul etmedi, bencil, oysa sadece her dediğimi yapacaktı neden yapmadı?…”

Bu arada kişi “Çok şey mi istedim, benim hatalarım da yok muydu?” diye kendini sorgulamıyor, sadece eski eşin hatalarını görüyorsa gelsin beddualar, gitsin kötü sözler…

Karşı tarafın canını daha fazla nasıl yakabilirim uğraşları…

Bir taraf kendi hatasını görmeyip karşı tarafı suçlayınca, karşı taraf da “kıymetim bilinmedi” diye kızgınlık duymaya başlıyor. Tuzağa düşmemek lazım.

Öfke her durumda şeytandandır. Ve öfkenin arka planında kibir vardır, “Bana bunu nasıl yapar?”

Evlilik de boşanma da hayat imtihanının bir parçası. Alınacak dersler vardır. Dersleri alıp yola devam etmek lazım. Durur ve takılırsak, takıldığımız şey bizi geriye çekmeye başlar. Oysa bizim kamil mümin olmak için her gün manevi olarak ilerlememiz lazım.

Çiftler arasında düşmanlık ortaya çıkması ayrılık sürecini daha da kötü bir hale getiriyor.  Bitmeyen boşanma davaları, nafaka, tazminat…

Ve işin en kötüsü ayrılan çiftlerin çocukları varsa onlar anne-baba düşman safları arasında çapraz ateş arasında kalıyorlar. En çok onlar yaralanıyor.

Maalesef ki kendi kinini çocuğun üzerinden eski eşine yansıtan vicdanı kıt insanlar da çok oluyor.

Çocuğunu diğer tarafa düşman etmek için eski eş aleyhine konuşan, çocuğunu kinle dolduran kişiler bilsinler ki çocuklarına çok büyük düşmanlık etmekteler ve o kin, bir gün dönüp dolaşıp kendilerine de döner.

Anne-babanın ayrılığı zaten çocuklar için zor bir süreç, bir de onlar birbirine düşman olurlarsa çocuklar bu süreci zarar görmeden zor atlatırlar.

Aklı başında vicdanı olan hiç kimse çocuğunu taraf olmak zorunda bırakmaz.

Hele çocuğun yanında kaldığı taraf, diğer ebeveyne onu göstermemek için uğraşıyor, sırf eski eşi üzmek için çocuğu ondan kaçırıyor, onun çocuğunu görmesi için haciz gibi yollara baş vurmasına sebep oluyorsa, o kişinin kendi insanlığını bir sorgulaması lazım. Müslümanlığa demiyorum ona zaten sığmaz.

Peygamber efendimiz “Kini olanın dini yoktur.” buyurmuş. İnsanın gözünü kin bürüdüğünde, kini insanın dini oluyor. Allah korusun.

Bir insana kin tutmak kendin zehir için onun ölmesini beklemek gibidir.” Sözü de kinin insana maddi manevi ne kadar zarar verdiğini iyi anlatan sözlerden biri.

İkincisi:Dostluk-Vâri Yaklaşım

Modern olmaya çalışan çiftlerin kendilerini kandırdıkları bir yaklaşım. Özellikle çocuğu olan boşanmış ünlülerin bazılarının yaşantıları ile medyada örnek olmasından kaynaklanan ve yayılan bir davranış modeli oldu.

Çocukların hatırı için boşanma sonrası dost olmak, arkadaş kalmak için eski eşlerin sık sık buluşması, hatta hep birlikte tatile çıkılması…

İlk anda kulağa hoş geliyor, doğru bir davranışmış gibi algılanabiliyor fakat bu da çocuklar için düşmanlık kadar zararlı bir davranış modeli.

Zira bu davranışın çocukları nasıl etkilediği hiç göz önüne alınmıyor. Eğer iki taraftan biri tekrar evlenmeyi kesinlikle istemiyorsa bunu çocuklarına uygun dille izah edip, eski eşiyle de gereksiz görüşmeleri yapmamalı.Bu durum birkaç açıdan tehlikeli.

1-Dinimize göre eski eşler birbirleri için yabancı hükmündedir.  Yabancı biriyle buluşup görüşmenin hükmü neyse eski eşlerin görüşmesi de aynıdır. Tesettürlü bir hanımın eski eşinin yanında tesettürüne dikkat etmesi gerekir. Eski eşlerin baş başa kalmamaya da özen göstermesi lazım.

2- Ayrılmış olan anne ve babasının birbiriyle arkadaş olması durumunda çocuğun umudu sürekli tazelenir ve yıkılır. Anne-baba her ne kadar “Biz ayrıldık, artık bir araya gelemeyiz, sizin için bir aradayız.” deseler de onların iyi anlaştığını gören çocuklar “Bizimkiler bayağı iyi anlaşıyor, herhalde yeniden evlenecekler, yine hep birlikte yaşayacağız.” umudunu beslerler. Zira çocuklar duyduklarından çok gördüklerine inanırlar. Bu umut onların sürekli hayal kırıklığına uğramalarına sebep olur. Ümit ve yıkım onların hayata karşı güvenlerini de kırar.

Hele bu süreçte taraflardan biri ayrıldığına içten içe pişmansa eski eşle yeniden evlenmek için çocukları kullanabilir. Hatta eski eşin yakınlarını bile kullananlar oluyor.

Çocuklarını kullananlar onlara “Belli olmaz belki yeniden bir araya geliriz.” diye umut verir oysa diğer eşin zerre miktar onunla yeniden evliliğe niyeti yoktur.

Mesela erkek, ayrıldığı karısıyla yeniden barışmak istiyorsa çocuklara “Annenize benim sevdiğim yemeği yaptırın, sonra da ne olur babam da gelsin, diye yalvarın, beni de çağırın.” diye hilelerle çocukları kullanır.

Ya da kadın “Babanızı çağırın, bizi alışverişe götürsün; ama sakın benim çağırdığımı söylemeyin.” diyerek birlikte dışarı çıkmak, gezmek, yeniden eski kocayla arayı yapmak için çocuklarını kullanır.

Bu arada erkek, evlilik niyetiyle başka bir hanımla görüşüyorsa onların arasını bozmak için eski kocayla bir araya gelmeye özellikle çaba gösterilir. Çocuklar da anne-babanın arasını yapmak için bir heves uğraşırlar.

Oysa diğer tarafın böyle bir isteği olmadığında çocukların hevesleri kursağında kalır. Ayrıca umut besleyen taraf, attığı adımlara karşılık bulamayınca, o kadar uğraştım geri dönmedi diye eski eşe daha çok kinlenir.

Kısacası “Ayıdan post, eski karı-kocadan dost olmaz.” Olsa olsa dostvâri sahte bir ilişki olur. Bunun da çocuklara da kendilere de bir faydası olmaz.

3-Eski karı-kocanın dostluğu dedikodulara sebep olur: Dışarıdan bakan birileri ayrılmış çiftlerin beraber yemek yediğini, alışveriş ettiğini görünce barışmışlar haberi yayılır.

4-Taraflardan birinin evleneceği ya da evlendiği kişiyi bu durum rahatsız eder. Eşinin ya da eş adayının sürekli eski eşle görüşmesi yeni eşi huzursuz eder. Eşinin önceki evliliğinden çocukları ile görüşmesine kimse bir şey diyemez fakat eşinin eski eşi tarafından çocuklar bahanesi ile kullanılması rahatsız edicidir. Bu da gereksiz yere tatsızlıklara sebep olabilir.

5-Taraflardan birinin evlenme durumunda çocuklar yeni gelen kişiye düşmanlık besleyebilir. Sanki anne-babasını ayıran kişiymiş gibi algılayıp ondan nefret edebilirler. Çünkü çocuk anne-babasının aralarını iyi görürken, ortaya çıkan yeni eş, sanki yuvanın yıkılmasına sebep olmuş durumda kalır.

Boşanma sonrası çocuk anne-babası arasında bir mesafe olduğunu, artık eskisi gibi olmadıklarını görürse boşanmayı algılaması ve anne ya da babanın yeni eşini kabul etmesi kolay olur.

Üçüncü yol: Zaruret kadar görüşmek

Eski eşler, kin tutmadan, düşmanlık etmeden, birbirlerinin aleyhinde konuşmadan çocuklar için sadece gerekli olduğu kadar görüşür. Çocukların mezuniyeti, nişanı, düğünü, ameliyatı gibi ikisinin de bulunması gereken acil durumlar dışında karşılıklı görüşmek gereksizdir.

Bunlar dışında çocuklar ile ilgili mevzular telefonda konuşulabilir. Karşılıklı görüşmeler sadece çocuklar için değil ikisi içinde yıpratıcıdır.

İyi kötü yaşanmışlıklar birbirlerini görünce hatırlanabilir ve bu da tehlikeli yakınlaşmalara ya da durup dururken tatsızlıklara sebebiyet verebilir.

Her durumda zaruret dışında görüşmek gereksizdir.

Not:Eski eşe kin tutanlar için bir yazım:   http://www.cocukaile.net/ask-acisina-care-ve-baska-temizliklere/

Sema Maraşlı 

Kaynak: cocukaile.net

www.NurNet.Org