Etiket arşivi: Sema Maraşlı

Belâ Ağızdan Çıkan Söze Bağlıdır

 “Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır.” Buyuruyor Allah’ın Rasulü.

Belayı hep başkalarından bekleriz, oysa Peygamber Efendimiz, belanın bir sebebinin dilimiz olduğunu yani kendimiz olduğunu söylüyor. Etrafta suçlu aramaya gerek yok. “Tut dilini, korun beladan”

Dil belasına duçar olmayan yoktur. Yaşayarak da pek çok kez tecrübe etmişizdir fakat yine de dil belasın çokça düşüyoruz. Neden dilimizi tutmak bu kadar zor geliyor? Altı üstü ağzımızı kapatıp az konuşsak, pek çok beladan korunacağız. Ya da güzel sözler söyleyerek pek çok güzelliğe sebep olacağız.

Dilimizi tutamıyoruz zira dil düşüncenin emrindedir. Dil sadece düşünceyi aktaran basit bir organdır. Dili tutmak için düşünceyi kontrol etmek lazım.  Dilin tatlı olması için düşüncelerin güzel olması lazım. Dilin güzelleşmesi için düşüncenin terbiye olması lazım.

Düşüncenin terbiye olması için de gözümüzü etraftan çekip kendi içimize dönmemiz, nefsimizi terbiye etmemiz lazım. Kendi hatalarımızı görmemiz gerek. Kendi günahlarımızı görmeyip başkalarının günahlarını görürsek, dilimizden de onları kınayan sözler dökülür. İçimizde ne varsa dil onu dışarı döker.

Evlilik hayatında ortaya çıkan sıkıntılarda da en büyük etken, kişilerin kendi kusurlarını görmeyip eşinin kusurlarına odaklanmasıdır. Zira nefis, kendine kusur bulmaktansa suçu başkasına atıp kendini temize çıkarmaya uğraşır.

Kendi hatasını görmeyen, kendini mükemmel eş zanneden kişi; eşini hatalı, kusurlu taraf olarak görür, öfke besler. Bu da muhakkak kişinin dilinden dökülür. İstemese de dökülür. Dilimi tutayım dese de saklayamaz bir şekilde içinde biriktirdiklerini ifşa eder. Hz.Ali efendimiz:

“Kişi hiçbir şeyi saklayamaz ki o dilinin sürçmesinden ve yüzünden belli olmasın.” buyurmuş.

Kendi kusurlarını gören kişi ise eşinin kusurlarını gözünde çok büyütmez, kendi hatalarını düzeltmeye çalışır. Kendi ile uğraşan kişi eşine pek öfkelenmez. Öfkelenmediği içinde dilinden öfke akmaz. Eşi ile iyi geçinmeyi isteyen önce eşi ile ilgili iyi şeyler düşünmelidir.

Kendi eksiklerini görebilen, eşinin iyi yanlarını görmeye meyyal olur. “Benim bunca hatama karşın eşim beni idare ediyor.” diye düşünüp eşine minnet duyar. Eşine minnet duyan kişi, eşini takdir eder, ona teşekkür eder, güzel sözler söyler.

O halde evlilik problemlerini düzeltmeye kişi kendinden başlamalı. Zira kişinin kendini değiştirmeye gücü zor yeterken, nerde kaldı ki söyleyerek, zorlayarak eşini değiştirebilsin.

Ayrıca buradaki en tehlikeli nokta ise kişinin kendi kusurlarını görmemesi kibir alametidir.

“Ben iyiyim, ben mükemmel eşim, ben yaptım mı her şeyin iyisini yaparım…”

“Ah şu günahkar eşim, ah şu düşüncesiz eşim, ah beceriksiz eşim…” diye düşünüyorsa kişi kibir belasına düşmüş demektir.

Kibir insanın gözünü kör eder de kişi kendi nasıl bir eş olduğunu bilmez.  İnsanı rahmetten uzaklaştıran en büyük günahtır kibirdir.

Şeytanın kibir sebebi ile Allah’ın rahmetinden uzaklaşması gibi kibir, hem insana manevi olarak zarar verir hem de yuvada rahmeti azaltır. Oysa yuvanın yakıtı rahmet olmalı; merhametle bakmalı karı-koca birbirine ki sevgi ile yaşasınlar. Bunun da formülü; kişinin kendi eksiklerini, eşinin ise iyi taraflarını görmesidir.

Kafa dolmazsa dil boşaltmaz. Kafada zehir varsa dilden zehir akar, gül bahçesi varsa bülbül şakır.

Yaşanan her şeyin imtihanın bir parçası olduğunu hatırda tutulursa, zihin daha temiz kalır. Ve merhametle bakmak alışkanlık edinilirse dilden de tatlı sözler dökülür. Muhabbet bağının gülleri de o zaman derlenir.

Sema Maraşlı – cocukaile.net

Erkekler Kadınlardan Korkuyorlar!

“İçinden kadın sesi yükselen (bağıran) eve şenlik kapıları kapanır.” (Sadi Şirazi)

ERKEKLİĞİN ÖLDÜRÜLMESİ (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

Kadınlar erkeği korkuturken, erkekliği öldürdüklerinin farkında olmuyorlar. Anneler oğullarının, kadınlar kocalarının erkekliklerini öğütüyorlar.Peki erkekler, kadınların neyinden korkuyorlar?

Çenesinden: Bir kadın çenesi makineli tüfekten daha hızlı ve tehlikeli olabilir! Öldürmese de ağır yaralar. Öldürmese de ölsem de kurtulsam duygusu yaşatabilir. Bu yüzden erkek kadını susturmak için içinden gelmese de kadının isteklerini yapar. Hele ailesinden edindiği tecrübe “Haklı da olsan bir kadına hayır demek, hiçbir şey kazandırmaz, boş yere yorulursun, en sonunda yine kadının dediği olur.” şeklinde ise zaten hiç uğraşmaz.

Küsmesinden: Kadınlar istedikleri olmadığı zaman küserek erkeği cezalandırma yöntemini çok kullanırlar. Kadın küstüğünde evin bütün düzeni alt üst olur. Çocuklarla ilgilenmez, yemek yapmaz… Sadece kadın normalde çok konuşan, dırdır eder biriyse erkek onun küsmesinden korkmaz; tam aksi, biraz kafamı dinlerim diye memnun olabilir.

Soğukluğundan: Bazı kadınlar küserek ilişkiyi tamamen kesmezler fakat surat asarlar, çok soğuk davranırlar. Kadın her zaman yaptığı bütün işlerini yapar, gerektiğinde konuşur fakat kocasının gözüne bakmadan arada mesafe koyduğunu çok belli eden buz gibi bir ifade ile davranır. Erkeklerin en ağırına giden davranış budur, zira çocukken anneleri de onları bu tavırla terbiye etmeye çalışmıştır. Zira yapılan bir araştırma sonucu da bunu söylüyor. Karısı yüzünü astığında erkeğin aklına ilk kendi annesi geliyormuş. O zaman erkek kendini “cezalandırılan küçük bir çocuk” gibi hissediyor.

Cazgırlığından: Tartışmada üstünlük sağlamak ve haklı çıkmak için ipe-sapa gelmez saçma sapan konuşan, eşini çıldırtmak için onun en hassas olduğu konularda inadına damarına basan, tartışmaları başkalarının duymasından rahatsız olmayıp tam aksi, komşuları ve ailesini ortak edip kocasını utandıran kadınlardan erkekler doğal olarak korkar. Bu yüzden de onu kızdırmamaya çalışırlar. Karısının cazgırlığından korkup, kendi ailesi ile irtibatını kesen ya da en aza indiren erkek sayısı bu devirde maalesef ki çok fazla.

Kırılmasından: İktidarı kadına bırakan erkeklerin temel avuntusudur bu. “Karım kırılıp üzülmesin, onun istedikleri olsun.” diyen erkekler aslında karısını falan düşündüğünden değil, tamamen kendini düşündüğünden karısının isteklerini yapmaya çalışır. Erkek karısının kırılmasından değil, şer çıkarmasından korkar. Biliyor ki karısı kırılıp üzüldüğünde, bu ona çok pahalıya patlayacak. İstediği olmadığında karısı ya günlerce ağlayıp surat asacak ya da bağırıp çağırıp şer çıkacak. İki durumda da erkeğin karısının gönlünü alması için uğraşması gerekecek. Yoksa evde hayat zindan olur.

Hastalanmasından: Bazı kadınlar istedikleri olmadığında sızlanır, ağlar, başı ağrır, migreni tutar, fıtığı ağrır, hastalanır, bayılır… Mevcut pek çok hastalığının sebebini kocaya bağlarlar. Erkeğin bütün enerjisini sömürürler. Bu yüzden de bu durumlara sebebiyet vermemek için bazı erkekler karısından çekinir ve isteklerini yapmaya çalışır.

Çocuklarının gözünde değer kaybetmekten: Çocuklar için baba güvendir, sırtını dayayacak dağdır. Çocuklar ezilen bir baba görmekten çok rahatsız olurlar. Babaya hem acırlar hem de kendini ezdirdiği için kızgınlık duyarlar. Bu yüzden fırsat bulduklarında onlar da kötü davranırlar. Erkekler mümkün olduğu kadar çocuklarının önünde azarlanmak ve kötü söz duymamak için ne kadar istemeseler de hanımlarının isteklerini yapmaya gayret gösterirler.

Erkekler, çocukların hatırına yuvamız yıkılmasın diye azarlanmaya, hakarete razı olurken çocuklarına ne kadar kötü örnek olduklarının farkında değiller. Çocuklar babayı güçlü görmek isterler. Onlar için zillete razı olan baba aslında onlara en büyük kötülüğü yapar. Çocukların güven duygusunu zedelenir. Erkeğin evde otoritesi olmadığında en büyük zararı çocuklar görür.

Başkalarının gözünde itibarının zedelenmesinden: Erkeklerin en korktuğu şeylerden birisi de karısının onu başkalarının yanında utandırmasıdır. Özellikle kendi ailesi yanında… Erkek evinde reis olmasa da reis bilinmek ister, saygı görmese de görüyormuş gibi, karısı tarafından adam yerine konuyormuş gibi bilinsin ister. Bu yüzden de aile problemlerini danışacak bir uzmana gittiklerinde bile yaşadıklarını anlatmaktan çekinen, hatta boşanma dilekçesine bile yaşadıkları problemlerin detayını yazmak istemeyen erkek sayısı çoktur.

Yatakta cezalandırılmaktan: Cinsellik kadınların elinde erkeğe karşı en büyük kozdur. Kadınların pek çoğu da bu kozu canları sıkıldığı zaman kullanıyorlar.

Boşanmaktan: Erkekler zannedilenin aksine kadınlardan daha çok korkarlar boşanmaktan. Zaten boşanma davalarının büyük çoğunluğunu kadınların açması da durumu açık açık ortaya koyuyor. Ki boşanma sonrası erkeğin hayatı kadına göre daha kolay görünmesine rağmen… Bunun da birkaç ana sebebi var. Erkekler çocukları varsa onları bir aile düzeni içinde büyütmek isterler. Çocuklarını babasız bırakmak istemezler, zira çocuklar çoğunlukla anneye veriliyor.

Boşanmak erkekler için bir başarısızlık olarak görülür. Evliliği yürütememiş olmak erkeğe ağır gelir. Sahiplenme duygusundan dolayı karısını terk etmiş gibi hissetmek de ona ağır gelir. Ayrıca erkekler alıştıkları düzenin bozulmasını da istemezler. Kadınlar gibi hayalci olmadıkları için karısından çok daha iyi kadın bulma ihtimalini de düşünerek hareket eder. Zira boşanan pek çok kadın beyaz atlı prens çocukları ile birlikte onu kabul etmek için bekliyor zannettikleri için boşanmaktan korkmuyor. Bir de boşanma sonrası kanunlar sebebi ile erkeğin üzerine binen yükler de erkekleri korkutuyor.

Velhasıl bunların biri ya da birkaçı olabilir. Bunlar genel sebepler… Bazen özel sebepler de olabilir. Mesela karısı akrabasıdır ve erkeğin ailesi gelinin tarafında olup oğullarının ayrılmasına karşıdır, bu yüzden erkek karısının zulmüne katlanır.

Er­ke­ğin ka­dı­na ita­ati de ev­li­li­ğin de­va­mı için ga­ran­ti de­ğil. Bu du­rum­da da­ha çok ka­dın­lar bo­şan­mak is­ti­yor. Çün­kü ka­dın, say­gı duy­ma­dı­ğı adam­la ya­şa­mak is­te­mi­yor; ka­dı­nın gö­zün­de ev­li­li­ğin he­ye­ca­nı ve cin­sî hayatın çe­ki­ci­li­ği de kal­mı­yor.

Sebep her ne olursa olsun erkek önce korkuları ile yüzleşmeli. Ve şunu bilmeli ki yaşadığı bütün sıkıntıların sebebi aslında bu kaçtığı ya da görmezden geldiği korkuları.

Erkekler korktuğunda kadınlar acımasızlaşır. Çünkü kadınlar erkeği güçlü görmek ister. Erkek bu korkuları ile baş etmeli ve korkuları yüzünden kadın boyunduruğuna girmemeli. Evliliği düzeltmek için elinden gelen gayreti göstermeli, düzeltemiyorsa ayrılmalıdır.

Sema Maraşlı – cocukaile.net

En Kıymetli Hazine: Saliha Kadın (1)

Peygamber efendimiz bir gün etrafındaki değerli arkadaşlarına soruyor:

“Kişinin sahip olduğu en kıymetli hazineyi size haber vereyim mi?

Onların dikkatlerini soruya çektikten sonra sorunun cevabını veriyor:

“O sâliha kadındır ki kocası onun yüzüne baktığı zaman sevinç duyar, emrettiği zaman itaat eder, yanında olmadığı zamanda kocasının haklarını korur.” (Ebu Davut)

Sevgili peygamberimiz, sâliha bir kadını bir erkeğin sahip olabileceği en büyük hazine olarak tarif ediyor.

Başka bir günde Rasulullah’a soruluyor: “Kadınların en faziletlisi hangisidir?”

Allah Rasulü şöyle cevap veriyor:

“Kendine bakıldığında sevinç duyulan, emir verildiğinde itaat eden, senin hakkında ve malın hakkında çirkin bulunan bir şey ile sana muhalefet

 etmeyendir.” (Nesai)

Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle övülen faziletli kadın, sâliha kadın vasfına her mümin kadın kavuşmak ister herhalde. Hazine değerinde olan sâliha kadının meziyetlerini biraz inceleyelim. Sayılan üç meziyet var. Kadın bu üç şeyi yaptığında kendi açısından durumu ne olur, kârda mı zararda mıdır? Bunların erkek üzerinde ve çocuklar üzerinde nasıl bir etkisi olur?

Sâliha kadın meziyetlerinden ilki: “Kendine bakıldığında sevinç duyulan kadın…”

Güler yüzlü olmalıdır: Bir erkeğin bir kadına baktığında sevinç duyabilmesi deyince, benim aklıma ilk olarak güler yüzlü olması geliyor, sonra da süslenmiş bir kadın geliyor.

Güler yüz hem kadın için hem erkek için hoştur, iki cinse de yakışır fakat kadın da daha bir güzel durur. Erkeğe ciddiyetin içinde bir gülümseme karizma katar fakat kadına gülümseme her daim yakışır, ona çocuksuluk ve neşe verir. Bu da ağır tabiatlı yaratılan erkeği cezbeder.

Kadının kocasına çokça gülümsemesinin ona bir zararı olabilir mi, bakalım. İşte gülümseme ile ilgili ilmî gerçekler:

Gülümsemek bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Gülümseyince vücudumuz ‘endorfin’ adlı mutluluk hormonunu salgılıyor. Bu hormon, hem fizyolojik ağrıyı hem de psikolojik acıyı daha az hissetmemizi sağlıyor.

İçten bir gülümseme insanların şuuraltında gereksiz korkuların doğmasının önüne geçiyor. Birbirlerini tehlike olarak görmeyen fertler ise sevgiyi derinden ve doyasıya yaşayabiliyorlar.

Yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlarda kadın, güler yüzlü olduğunda erkek tarafından çekici olarak algılanıyor. Tam aksi olduğunda da kadın yüzünü astığında pek çok erkeğin aklına ilk önce annesi geliyormuş. Zira çocukluğu boyunca hata yaptığında onu yüzünü asarak cezalandıran kadın annesidir.

Erkekler eşleri yüzünü astığında anneleri hatırlayıp haksızlığa uğradıklarını düşündükleri o günlere dönüp savunma psikolojisine giriyorlarmış.

Kişi içinden gelmese bile zorla gülümsediğinde ruh hâlinin düzeldiği ispatlanmış. Bunu herkes yaşamıştır; yorgun ya da asık yüzle otururken, gelen bir arkadaş ya da tanıdığa ayıp olmasın diye gösterdiğiniz güler yüz, bir süre sonra yorgunluğunuza iyi gelir ve keyfinizi yerine getirir.

Gülümsemek sadakadır.” buyuruyor Peygamber efendimiz. Bu sadakaya da en fazla yakınlarımızın ihtiyacı var.

“Toprakta biten güller solar ama gönülde biten güller kalıcı ve hoştur.demiş Mevlana hazretleri. Gönle gül dikmenin en güzel yolu da gülümsemektir.

 “Kimi zaman insanı güçlü kılan, sevdiğinin gülümsemesidir.” diyor Dostoyevski.

Kadın gülümsediğinde erkek kendini kabul görmüş ve değerli hisseder, o değer duygusu ile de kendini daha güçlü hisseder. Kendini güçlü hisseden erkek karısına daha güzel davranır.

Kişinin güler yüzlü olması için şükreden bir kul olması lazım. Şikâyet etmeyi huy etmiş kişilerin yüzü istese de gülmez. Sahip olduklarının kıymetini bilenin yüzü güler. Asık yüz, güzeli çirkinleştirir, güler yüz çirkini güzelleştirir.

Hadis-i şerifte erkek için kadında iyi olan meziyetleri sayarken aslında kadın için de en iyi vasıfları sayıyor. Güler yüzlü bir kadının enerjisi iyi olur, ruh sağlığı yerinde olur. Onun güler yüzünden memnun olan kocası da ona şefkatli davranır, o da onu mutlu eder. Aynı zamanda güler yüzlü bir kadının çocukları da huzur içinde büyür. Güler yüz sevginin anahtarıdır.

“Karpuz bile böğrüne bıçak saplandığında gülermiş.” Eh bize daha ne oluyor da hâlâ yüzümüz asık. Gülümsemek nimetinden kendimizi ve sevdiklerimizi mahrum etmeyelim.

Sema Maraşlı (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

cocukaile.net

Tehlikeli Yol

“Andolsun ki Allah’ın rızasını ve âhiret gününün saadetini umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Resûlü’nde, sizin için, pek güzel bir örnek vardır.” (Ahzab suresi 21. âyet-i kerîme)

Allah’ın Resûlü, Sevgili Peygamberimizin sünneti seniyyesi ve hadis-i şerîfleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecektir. Ne mutlu kıymetini bilenlere… Salat ve selam O’na ve yolunda gidenlere olsun.

Allah Resûlü’nün kıymetli sözleri hadis-i şeriflerle ilgili iki tehlike var günümüzde.

Birinci tehlike: Hadis diye internette dolaşan ve kaynağı belli olmayan sözler. Söz güzel olabilir, bir alim söylemiş olabilir fakat peygamberimizin söylemediği sözü o söylemiş diye kaynağına bakmadan, araştırmadan kabul etmek ve paylaşarak yaymak büyük bir vebaldir. Allah resûlü “Kim bile bile bana yalan isnat ederse ateşteki yerini hazırlasın.” (Buhari ilm 38) buyurmuştur. Bu yüzden hadis paylaşırken dikkat etmek ve kaynağını belirtmek gerekir. Sahih hadisleri de paylaşmaktan çekinmemek gerekir. Çünkü Allah Resûlü hadislerin ezberlenmesini ve öğretilmesini teşvik etmiştir.

İkinci tehlike: Sahih hadislerin reddedilmesi. Ne zaman yazılarıma hadis-i şerîf alsam “Hadisler güvenilir değilmiş, vahiy bize yeter.” diyen mesajlar geliyor. Oysa ben hadisleri güvenilir kaynaklardan alıyorum ve kaynağını belirtiyorum. Maalesef ki son yıllarda sahih hadis-i şerifleri reddeden Allah Resulünün sözlerinin çoğunun güvenilir olmadığını iddia eden, vahyin (âyetlerin) yeteceğini söyleyen hocalar ve gruplar türedi.

Yaşar Nuri Öztürk’le yayıldı bu akım. Özellikle dini iyi bilmeyenlerin pek işine geldi Yaşar Nuri Öztürk’ün sözleri. Cahil insanlar kandılar; fakat dindar insanlar onu ciddiye almıyorlardı. Fakat Yaşar Nuri ile kısıtlı kalmadı. Yaşar Nuriler ve Nuriyeler çoğaldı. Belli bir dönem kanal kanal gezen Yaşar Nuri görevini başarı ile yaptı. Yaşar Nuri tarzı hocalar ve takipçileri arttı. Hem de dindar insanlar arasında. Ve bu tehlikeli yol her geçen gün genişliyor. Rabbim bizleri muhafaza eylesin.

Allah Resûlü’nün sözlerini reddedenlerin iddiaları:

1-Hadis-i şeriflerin pek çoğunun sahih yani güvenilir olmadığını iddia ediyorlar, elimizde çok güvenilir hadis kitapları var iken. Öncelikle Allah onlardan razı olsun sahabeler hadis rivayetlerinde çok titiz davranmışlar. Allah Resûlü zamanında bir kişi “Ben Resulullah’ın şöyle dediğini duydum.” dediğinde gidip bir de peygamberimize sormuşlar, teyit etmişler. Hadisler aynı zamanda yazılıyormuş. Peygamberimiz sadece hadislerin ve ayetlerin aynı sayfaya yazılmasına izin vermemiş hadis ve ayetlerin karışması tehlikesine karşı böyle bir önlem alınmasını uygun görmüş.

Hadis rivayetinde titizlik ve ihtiyat dört raşit halife döneminde ısrarla uygulanan bir devlet politikası olmuş. Hiç kimsenin naklettiği hadisi onun halini araştırmadan dürüst bir insan olduğuna emin olmadan, haberin doğruluğunu ve ravinin düşünce ve yaşantısındaki istikameti öğrenmeden kabul etmemişler. Şahit istemişler, yemin ettirmişler, bir zaman sonra aynı hadisi tekrar söylemesini isteyerek hafızasını kontrol etmişler.

Hatta Hz. Ömer bir dönem ihtiyaten var olan hadisleri ve sünneti korumak için yeni hadis rivayetini yasaklamış. Tabiin döneminde de aynı titizlik devam etmiş.

Hicrî üçüncü yüzyıl hadis tasnifinin altın çağı olmuş. Alimlerin çoğunluğu tarafından sahih kabul edilen Kütüb-i Sitte adıyla meşhur olan altı büyük alimin bir araya topladığı altı sahih hadis kitabı en güvenilir kaynaklar olarak kabul edilmiş. Altı kitap: Buhârî ve Müslim’in el-Câmiu’s-Sahih’leri ile Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve ibn Mâce’nin Sünen’leridir.

Bu kitaplar sahih hadisleri ihtiva etmek, konulara göre tasnif edilmek gibi ortak özelliklerinden dolayı ilmî çevrelerde büyük bir kabul görmüştür.

Altı kitap çok büyük bir emek neticesi ortaya çıkmış. Mesele bu alimlerden biri olan Buhari diye bildiğimiz Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhârî 40 yıl süren ilmî seyahatler esnasında toplamış olduğu engin hadis malzemesini 16 yılda tasnif ederek, “el-Câmiu’s Sahîhu’l-Müsnedü’l-Muhtasar min Umûri Rasûlillahi (s.a.s) ve Sünenihi ve Eyyâmih” adlı eserini yazmıştır.

Buhari kitaba en güvenilir hadisleri almak için 40 yılını harcamış. Buhari’nin ahlakı, takvası, hafızası, çok meşhurmuş. Bakıyorsunuz günümüzde ilmiyle kibir abidesi haline gelmiş alim geçinenler ya da üç beş kitap okuyarak çok şey bildiğini zannedenler Buhari’nin naklettiği hadisleri reddediyorlar. Diğer beş alimin aktardığı hadisleri reddediyorlar. Kırk yıl ömrünü hadis ilmine adamayan birinin Buhari’nin naklettiği hadisleri kabul etmemesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Ayrıca bu altı kitapta olmayan diğer hadislerin de hepsi şüpheli hadisler değildir; onların içinde de pek çok büyük alimin sahih kabul ettiği kitaplarına aldıkları hadisler vardır fakat bu altı imam çok titizlikle hadisleri eleyerek seçtikleri için onlarınki ortak kararla sahih kabul edilmiş. Mesela on dürüst insanın rivayet ettiği bir hadiste içlerinden birinin herhangi bir konuda bir kez yalan söylediği tespit edilmişse o dokuz doğru kişinin naklettiği hadis rivayet zincirinde aksaklık var diye kabul edilmemiş. Bu kadar dikkat edilmiş. Fakat hadisleri reddedenlerin maksadı başka. Çünkü Buhari’ deki hadisleri bile reddediyorlar. Sebep bir sonraki madde de.

2-Hadis reddedenlerin bir bahanesi de bazı hadislerin Kur’an-ı Kerime uymadığı iddiası. Sahih hadisler mutlaka Kur’an-ı Kerime uyuyordur da sen onu anlamaktan acizsindir ya da ilmin henüz ona yetmiyordur, ya da sen kötü niyetli olduğun için uyduğunu göre göre inkar ediyorsundur ya da kibrin yüzünden ferasetin kapanmıştır göremiyorsundur. Senin görememen ömrünü ilim yolunda harcamış pek çok büyük alimin kabul ettiği hadisleri yok saymayı gerektirmez. O senin eksikliğindendir.

3-Hadislere ihtiyaç olmadığı vahyin yani Kur’an-ın insana yeteceğini iddiası. Bu iddia bile insanın imanını tehlikeye düşürür. Sanki Kur’an-i Kerimi yüceltiyorlarmış gibi görünerek Allah resulunun sözlerini değersizleştirmeye çalışıyorlar. Oysa hadisi şerifler olmadan dinimizi tam olarak anlayamayız. Mesele Kur’an-ı Kerim de namaz kılınması emredilir fakat nasıl kılınacağı açıklanmaz. Namazların nasıl kılınacağını peygamberimiz öğretti. Peygamberimizin görevi sadece Kur’an-ı Kerimi tebliğ etmek değildi, yaşayarak örnek olmak, öğretmenlik yapmaktı.

Sahih hadis reddedenlerin derdi nedir? Allah Resûlü’nün sözleri Kur’an-ı Kerîm’i işimize geldiği gibi yorumlamamıza engeldir. Hadisleri kabul etmediğinizde âyetleri kafanıza göre yorumlayabilirsiniz. Kur’an-ı Kerîm’e kendi kafalarından daha modern açıklama getirmek isteyenler hadisleri reddediyorlar.

Bir kısım insanlar ise kendileri kötü niyetle olmasalar da sevdikleri, sözleri ile etkisi altında kaldıkları bazı hocalar hadisleri kabul etmediği için kabul etmiyorlar. Bu kişiler Peygamber efendimizi sevdiklerini söylüyorlar fakat sözlerini kabul etmiyorlar. Sünneti seniyyeyi ve hadisleri reddetmek öncelikle Allah’ın emrine karşı çıkmaktır. “Sadece ayetler bize yeter.” diyenler şu ayetleri dikkatlice ve defalarca okusunlar.

Vahyi kabul eden herkesin Peygamber Efendimize itaati gerekir. Bakınız Rabbimiz Kur’an-ı Kerîm de ne emrediyor:

“Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, (bilin ki) Resûlümüz’ün üzerine düşen ancak apaçık bir tebliğdir (artık sorumluluk size aittir.) (Tegubun suresi 12. âyet-i kerîme)

“Kim Allah’a ve Resûl’e (cân u gönülden) itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebîler, sıddıklar, şehitler ve sâlihlerle beraber olacaklardır. İşte onlar ne güzel arkadaştırlar! ” ( Nisâ sûresi 69.âyet-i kerîme)

“Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da vazgeçin. Allah’a saygılı olup emirlerine uygun yaşayın/aykırı davranmaktan sakının. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr sûresi 7.âyet-i kerîme)

(Allah Resûlü’nün verdiği/emrettiği ve nehyettiği ne varsa âyette geçen “mâ” ism-i mevsûlünden dolayı, özel ve genel emrettiği ve nehyettiği her şeyi içine alır. Bundan dolayı hadisler ve sünnetler mü’minlere şer’î delildir. ) Feyzü’l Furkân Açıklamalı Kur’an-ı Kerîm Meali.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de… Herhangi bir şey hakkında çekişir (anlaşamaz)sanız, eğer gerçekten Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu, Allah’a ve Resûlü’ne arz edin (Kur’an ve Sünnet’le halledin). Bu, sizin için daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (Nisa sûresi 59. âyet-i kerîme)

“Allah ve Resûlü bir meselede hüküm verdiği zaman, inanan bir erkek ve kadına, artık o işte, kendi (arzu ve heves)lerine göre (başka) tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelir (onlar tarafından verilmiş hükümleri beğenmez, kendi tercihlerine önem verir)se, kesinlikle o, apaçık bir sapıklıkla sapmış olur.” (Ahzab sûresi 36. âyet-i kerîme)

“Hayır! Öyle (dedikleri gibi) değil. Rabbine andolsun ki (onlar) aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı (ve şüphe) duymadan, (sana) tam teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa sûresi 65. âyet-i kerîme)

(Allah’ın ve Peygamber’in hükümlerinden bir şeyi ister beğenmeyerek, ister küçümseyerek kasten reddetmek İslâm’dan çıkmaktır.” denilmektedir.) [Râzî, III, 960; Elmalılı, V, 21-22, 449]

“Hakikaten Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulundu da: Kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyan, onları (fena huy ve günahlardan) temizleyen ve onlara Kitab’ı, hikmeti[42] öğreten bir Resûl gönderdi. Halbuki onlar, bundan önce hiç şüphesiz açık bir sapıklık içinde idiler.” Âl-i İmrân sûresi 164. âyet-i kerîme)

(Âyet-i kerîmedeki “hikmet”, Allahu Teâlâ’nın Resûlü’ne indirdiği Kur’an’ın hükümlerini, gizli ve ince mânalarını anlama, onu yaşama, onunla hükmetme ve onu uygulama ilmidir; bunu da Resûlullah (sas.), sünnetiyle ortaya koymuştur. Kendisi de, “Şüphesiz bana bir Kitab ve onunla birlikte bir benzeri (açıklama ve uygulama ilmi) verilmiştir.” buyurmuştur (Ebû Davud (Koçaslı), V, 4604). Buhârî’de de Resûlullah (sas.), “Bütün ümmetim cennete girecek, ancak sünneti hesaba katmayanlar giremeyecekler.” buyurmuştur. Yüce Allah da Kur’an’da ona itaati emretmiştir (bk. 2/269, 3/32; 4/59-60, 80; 33/21). İmran b. Husayn (v. 52/672), “Kur’an’dan başkasından bahsetmeyin.” diyen adamı, “namaz, zekât vb. hükümleri nereden öğrendin?” diyerek meclisten kovmuştur (Şâtıbî, IV, 26). Feyzü’l Furkân Açıklamalı Kur’an-ı Kerîm Meali.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin, (emirlerinin aksini yapmayın; yoksa) siz, bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.” (Enfal suresi 27.âyet-i kerîme)

“Ey Peygamber! Muhakkak biz seni, bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hem de Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzâb suresi 45-46. âyet-i kerîme)

“Şüphesiz sen mükemmel bir ahlak üzeresin.” (Kalem suresi 4. âyet-i kerîme)

“Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât eder (onu kutsar/övgü ve iltifatla anar)lar! Ey iman edenler! Siz de ona salât-ü selam edin (kutsayın, onun şanını yüceltmeye ve ona tam bir teslimiyete özen gösterin).” (Ahzab sûresi 56. âyet-i kerîme)

Kainatın yaratıcısı yüce Rabbimizin ve meleklerin övdüğü, nur saçan kandilimiz o yüce Resûle salat ve selam olsun. Allah (c.c) O’ nun ve kıymetli sözlerinin değerini bilmeyi hepimize nasip etsin. Bu kadar âyete ve uyarıya rağmen O’na sırtını dönen münafıkların şerrinden Rabbim bizleri muhafaza eylesin.

“O gün o (her inkârcı) zalim, ellerini ısırıp: “Keşke ben, peygamberle beraber kurtuluş yolunu tutsaydım.” diyecek.” (Furkan suresi 27. âyet-i kerîme)

Sema Maraşlı – cocukaile.net

Evlilikte Niyet ve Gayret

Akra Fm de ilk programda “Niyet ve Gayret”i konuştuk. Programların devamında evlilik hayatına geçmeden, evlilik öncesi ile ilgili konuşmaya bir süre daha devam edeceğiz inşallah.

Niyet konusuna gelince en büyük hatamız sadece iyi niyetin bize yeteceğini zannetmemiz. Pek çok dindar kişiden şu sözü duymuşumdur. “Eş seçiminde ilk tercihim dindar olmasıydı. Ne malına ne mülküne, ne boyuna ne bosuna baktım. Pek çok eksiği görmezden geldim.  Dindar olduğu için tercih ettim, niyetim Allah rızası idi fakat mutlu olamadım.”

Niyet gayretle tamamlanmıyorsa eksik kalır. Mesela akşamdan ertesi gün için oruç tutmaya niyet ediyorsunuz fakat ertesi sabah kalkıp kahvaltı yapıyorsunuz. O niyetin size bir faydası olmaz ancak bir engelden dolayı yapamadığımız niyetlerin sevabını alırız.

Dindar kişiler, evlilik için güzel niyetler kuruyorlar fakat gayretleri eksik. Mesela dindar bir genç kız evliliğe niyet etmişse saliha bir eş olmanın şartlarını da araştırmalı öğrenmeli ve zihnen buna hazır olmalı. Aynı şey erkek için de geçerli. Evliliğe niyet eden erkek kavvam olmanın şartlarını bilmeli ve zihnen buna hazır olmalı ki evlendiğinde hayata geçirebilsin.

Dindar gençler iyi niyetlerle evleniyorlar fakat evliliklerini genellikle dinin değil, nefislerinin isteğine göre şekillendiriyorlar. Mesela genç kız evlenirken her şeyin en uygunundan en sadesinden alıyor, erkek tarafını maddi olarak zorlamıyor, nişanı düğünü her şey İslami usullere uygun oluyor fakat evlendikten sonra kocasını evin reisi olarak tanımıyor, sürekli kocasını eleştiriyor, evde sadece kendi istedikleri olsun istiyor, Peygamber efendimizin saliha eş tanımında hiçbir özelliği taşımıyor, her gün bir kavga çıkarıyor.

Ya da erkek kızın boyuna bosuna dış güzelliğine bakmıyor hatta onu fiziksel olarak beğenmiyor fakat sadece dindar olduğu için evleniyor. Fakat kendi nasıl kavvam olması gerektiğini bilmiyor. Ya karısının her dediğini yapıyor ya da karısı yokmuş da halâ bekarmış gibi kendi kafasına göre bencil bencil yaşıyor kavvam olamıyor. Eşi ile bir problem yaşadığında nasıl çözmesi gerektiğine bile kafa yormuyor. Sonra da Peygamber efendimiz evlenirken dindar olanı tercih edin buyurmuş, öyle yaptım fakat huzurlu bir yuvam olamadı diye şikayet ediyor.

Evlenirken dindar olanı tercih etmek, kişinin kendi sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Sen dindar bir eş gibi davranmıyorsan, eşinin dindarlığı tek başına seni mutlu etmez. Önce dindar bir eşin nasıl davranacağını öğren, kendi sorumluluklarını bil, onları yap o zaman farkı görebilirsin.

Niyeti gayret ile tamamlamıyorsak cennet isteyip cehennem için çalışan kulun halinden bir farkımız olmaz.

Sema Maraşlı – cocukaile.net